Yeni Bir Manevi İklime Girerken
Halk arasında “Üç Aylar” diye bilinip Receb, Şâbân ve Ramazan’dan oluşan zaman diliminin girmesiyle, müminlerin yeni bir rahmet iklimine doğru yol aldıkları kutlu günler başlamış olur. Bu kutlu gün ve geceler birbirini izler, Kur’an vahyinin doğum ayı olan Ramazan’ın gelmesiyle de müminler oruç tutmaya başlar.
Aslında kişiyi sürekli Allah’a bağlayan bir iman ve bilinç hali olan din, elbette ritüellerden ibaret değildir. Ama kişi ve toplumların ritüellere olan ihtiyacını da göz ardı etmemek gerekir. Öte yandan bir takım yanlışlıklara neden oluyor diye bunları tamamen reddetmek yerine yanlışlıkları eğitim yoluyla düzeltip bunların insanları doğru motive eden dini motifler haline gelmesini sağlamak daha uygun olur. Zira şimdiye kadarki tecrübeler, dinden tamamen uzaklaşmış bir toplumsal yapının kalıcı olamadığını göstermiştir.
Öyleyse üç ayların sağladığı bu manevi iklimde yaşantımızı yeniden gözden geçirip dini algılayış ve yaşayış tarzımızdaki yanlışlıkları düzeltmek, eksiklikleri de gidermek için ciddi bir gayret göstermeliyiz. Aklı bulandıran şeyin “cehalet”, bilinci öldüren illetin “dogma ve gelenek”, dini ve ahlakî gerçekleri anlamayı zorlaştırıp vicdanı karartan olgunun da “önyargı ve hevâ” olduğunu asla göz ardı etmemeliyiz. Nitekim Kur’an, bunların hepsini ortadan kaldırmayı hedeflemiş, böylece insanın ahlâki idrak kapasitesini geliştirmek istemiştir.
Bu durumda gelin hep birlikte Rabbimizden:
-İdrak ettiğimiz manevi iklimi “davranış mantığımızın” ve “ameli şuurumuzun” gelişmesine vesile kılmasını;
-İnsanımıza “ibadetlerin” yanı sıra “muamelâtı” da önemseme bilinci, basireti ve başarısı bahşetmesini;
-İbadetleri adetleştirip muamelâtı yok sayan bir toplum olmaktan bizleri kurtarmasını;
-Allah’a hamd ve şükrün, sadece O’nu dille övmekle değil, aynı zamanda “vahiyle belirlenmiş muamelatla” gerçekleşeceği bilgisine, bilincine, becerisine ve başarısına cümlemizi ulaştırmasını dileyelim. Çünkü zaman, Kur’an’ı hayatileştirip İslam’ı yaşama zamanıdır.
Şayet bu dilek ve niyazımıza sizler de katılıyorsanız lütfen bunları içtenlikle dile getirip gereğini yapınız, sonrada can-û gönülden “âmin!” deyiniz. Çünkü gereğini yerine getirdikten sonra duyarlı bir kalp ve içtenlikle yapılan duaların kabul olma ihtimali çok yüksektir.
Sözün özü: “Önce çalışmak sonra dua, dinin esası;
Zira kabul olur ancak çalışanın duası.”