Taraklı'da Bir Öğretmen: Sezgin Hoca
Taraklı’ya gelen memur-âmir çevresinin güya Taraklı’yı tehdit edercesine kullandığı bir sözlü silah vardır: “Tayin istiyorum!” yahut “isteyeceğim!”
Kendisinin gidişiyle Taraklı insanının çok şey kaybedeceğini uman bu egosantrik kafaların varlık telakkisi, taparcasına bir ben (çıkar) ilişkisine dayanır.
Halktan kopuk cumhuriyet aydını tiplemelerinin veya zora gelemeyen kompleksli liberallerin tavrından başka bir cacık beklemediğimden, bu tiplere karşı içimden geçen söz şudur: “Cehennemin dibine gidin!”
Taraklı’da sosyal hayat olmadığından şikayetçi bu sosyopat kafaların sinema tarihine göz atsanız ancak Recep İvedik ve Kutsal Damacana çıkarırsınız. Kültürel hâfızaları, AVM reyonlarındaki markalarla sınırlıdır.
Bir sene, iki sene, on sene… Hayatın ucuz olduğu Taraklı’da çocuk büyüyene kadar bir ev, bir de araba alınır. Sonrasında ise bir tır yükle ve bir o kadar şişmiş gururla (güya halkın bu adamlara ödemesi gereken büyük bir minnet borcu da vardır!) Taraklı terk edilir.
Gerek Taraklı’daki öğrencilik hayatımda, gerekse Taraklı Lisesi ve Atatürk İlköğretim Okulu’nda öğretmenlik yaptığım esnada bu cins adamlarla hep karşılaşmak zorunda kaldım. Derse zilden on beş dakika sonra giren, on dakika da yoklama muhabbetiyle zamanı geçirip topu topu on dakika işini yaptığı zannında olduğum bu güruhun, vicdanını ders ücreti hesabına endekslediği, vicdanı oynak yöneticilerce de malumdur.
Bu, öğretmenlere mahsus bir durum değil tabii ki... KPSS suyuna dalan bilcümle ervah bundan nasibini alır. Din adamaları (o da ne demekse!) buna dahil.
İşte Sezgin Hoca, bu bataklıkta açan yalnız bir çiçekti. Taraklı’nın ihmal ettiği Yenidoğan’daki Roman insanlarla sekiz sene aynı kaptan çorba içti bu tevazu abidesi adam. Çocukları şefkatle kucaklayıp evini açtı. Hânesi, kardeşlerinin hânesiydi. Mütebessim çehresi, çağlayan bir sadaka...
Ramazanda evine buyur edip sahur bereketinde toplamıştı bizi, bugünse kamyonetin başında...
Onu uğurlamaya kocaman kocaman adamlar gelmedi. O zaten kocaman adamları pek sevmezdi. Mü'minliğine şâhit olduğum bir düzine gence, Aşağı Camii önünde sarılıp eşyalarının bir kısmını da talebelere bırakarak çeyrek kamyonet yükle sessiz ve sedasız, usulca bugün gitti…
Faruk Serkan’ın duasıyla Taraklı’daki sekiz sene, ahirette sekiz Cennet olsun ona. Biz ondan râzıyız, Allah da ondan râzı olsun…