Din Ve Vicdan Özgürlüğü
Hakkı Allah’ın bildirdiği şekliyle kabul etmek ve insana acı gelse bile olduğu gibi söylemek gerekir. Bu da iyiliği buyurup kötülükten sakındırmanın gereğine inanıp icabını yerine getirmekle mümkün olur. Öyleyse Müslüman, sahih iman ve salih amelin kaybolmayan bir değer olduğuna inanıp her yönden en iyi duruma ve en yüksek konuma erişmek için çalışmalı; diğer din kardeşlerini de zirvede olmaya çağırmalıdır. Çünkü insana Allah’ın rahmetinin, nimetinin ve cennetinin dışında rahat yoktur.
Hak din İslam, insana her hakkı bir görev karşılığı olarak verir. Başkalarından saygı görme hakkını da başkalarının hakkına saygılı olma şartına ve görevine bağlar. İşte insana doğuştan bahşedilen haklardan biri de “özgürlük” tür. Ancak bu hak kayıtsız ve sınırsız değildir. Bu yüzden kötüye kullanılırsa önlem alınır. Çünkü özgürlüğün kötüye kullanılması, onun tamamen kaybedilmesine yol açabilir. Görüldüğü gibi insanlar için esas olan “özgürlük” tür. Onu kısıtlayan durumlar ise istisnaidir. Özgürlük, insana Allah tarafından bağışlanan ve hak din tarafından garanti altına alınan en önemli haklardan biri olduğundan İslam’ın temel hakların ihlalini meşru saydığı veya bu ihlallere sessiz kaldığı söylenemez.
Din ve vicdan özgürlüğü ise insanın hiçbir baskı altında kalmadan, korku ve endişeye kapılmadan neye inanacağına veya inanmayacağına kendi kendine karar vermesi, yine benimsediği inancı hiçbir baskıya ve korkuya maruz kalmadan yaşayabilmesi, başkalarına da anlatabilmesidir. Bu özgürlüğü en açık şekilde dile getiren ise Kur’an-ı Kerim’dir. (bkz. Bakara 2/256; Kehf 18/29; Kâfirûn 109/6 vb.) Şu halde Allah’ın her insana bahşettiği ve Kur’an’da açıkça belirttiği bu hak, herkes tarafından en doğru ve meşru şekilde sonuna kadar kullanılmalıdır. Ne var ki bu hak özellikle içinde bulunduğumuz yüzyılda doğru ve meşru şekilde değil, tek taraflı ve yanlı olarak algılanıp sadece “inanmama” hakkı olarak insanlara takdim edilmiş ve “ateizm”le eş anlamlı hale getirilmiştir.
Öte yandan insanın kendi irade ve tercihiyle İslam dini dışında herhangi bir dini seçmesi, dinen “günah” olsa da hukuken “suç” değildir. Bunun için İslam’da kişinin İslam dininin dışında herhangi bir dini ve inancı benimsemesi, dünyevi bakımdan herhangi bir cezayı gerektirmemektedir. Bununla birlikte bâtıl ya da yanlış inanca sahip olanlara ikna yöntemiyle ve en güzel şekilde tebliğ yapılabilir. Bu yüzden “tebliğ” ve cihat” gibi faaliyetler, inanç özgürlüğüne müdahale değildir. Ancak “dini seçme” ve “dinden çıkma” ile “dine karşı çıkma” aynı şey değildir. Zira din özgürlüğü, “fesat özgürlüğü” anlamına gelmemektedir. Bu sebeple bunların hükmü ile din ve vicdan özgürlüğünün günümüz hukuk sistemlerindeki yerine bundan sonraki yazımızda açıklık getirilecektir.