Cedeli Bırak Amele Bak
İlahi bilgi tartışılmaz bir hakikat, beşeri bilgi de potansiyel bir imkandır. İnsanın elde ettiği dîni bilgi de beşeri bilginin bir parçasıdır. “Cedel” ise “ bir tezin doğruluk ve yanlışlığını göstermek amacıyla yapılan tartışma”dır. Bu kelimenin Batı dillerindeki karşılığı “karşıt görüşlü kimselerin düşüncelerindeki çelişkinin tartışma yoluyla ortaya çıkarılması” anlamına gelen “diyalektik” dir.
Kur’an’da kesin delil ve doğru bilgiden hareketle yanlış fikirleri düzeltme ve çürütme; gerçeği de ispat edip savunma maksadıyla tartışma yapmak gerekli görülmüş, hatta bu anlamda Hz. Peygamber’e ve müminlere muhalifleriyle en güzel şekilde ve en etkili biçimde mücadele etmeleri emredilmiştir. (krş. Nahl 16/125 vb.)
Bununla birlikte cedel “sert münakaşa, söz yarışı ve dil kavgası; cedelden gaye de doğru bilgilere ulaşmaktan ziyade bir görüşü ve inancı savunup hasmı susturmak” olduğundan gerek duyulmadıkça kaçınılması gereken bir durumdur. Çünkü yerine göre cedelin zararı, faydasından daha çok olabilmekte, o bir yandan tartışma kapısını açarken diğer taraftan amel ve itaat kapısını kapatabilmekte; bunun sonucunda pek çok insan İslami bir hakikati tartışmaktan bir türlü onu yaşamaya fırsat bulamamaktadır. Bu yüzden doğru bilgiye dayanmayan ve hakikati reddedip bâtılı savunmaya yönelik olan tartışmalar hem yararsız hem de caiz değildir. Ayrıca cedel “ haset, kibir, kin gıybet ve nifak” gibi pek çok ahlâki hastalıklara neden olabilmektedir. Cedelcinin en hoşlanmadığı şey ise hakikati hasmının söylemiş olması ve onun ağzından duymasıdır.
Cedel, genelde aklı kullanmanın argümanlarından bir olsa da İslam’da esas hedef hakkın ve doğrunun yanında yer almak olduğundan bâtılı savunma ve doğru olduğunu bile bile bir şeye karşı çıkma şeklindeki cedel, yasaklanmış ve kınanmıştır. Ayrıca bugün insanımızın tefrikaya ve cedele değil, sahih iman ve Salih amele daha çok ihtiyacı vardır. Zira sadece bunlar insanı Allah’ın azabından koruyup rızasına ulaştırır.
Kur’an’a dönüp imana ve amele yönelmek, duyguları korku ve ümitle güçlendirip terbiye etmek, hakkı cedelle değil, amelle desteklemek, bunun için de Kur’an ayetleriyle amel etmek, bâtılı hak ile ortadan kaldırmaya çalışmak, Allah’ın çağrısına icabet edip kalbin kararmasına ve basiretin körelmesine engel olmak, bütün bunları yaparken sadece Allah’a inanmak ve güvenmek gerekir.
Sonuç olarak, Allah yolundaki gayretlerimizi artırıp Onunla irtibatımızı pekiştirir, sorumluluklarımızı hakkıyla yerine getirirsek Allah’ın yardımına mazhar olma liyakatini kazanır, ıslah ve değişim hareketlerine de öncülük ederek gayretin zaferine ve hakkın rızasına erebiliriz. Bunun için bize düşen görev, cedeli bırakıp bizi dünyada doğrudan berekete, ahirette de ebedi saadete erdirecek Salih amellere yönelmektir.