Maden Ocağında Fıtratı Aramak
Dervişe verir diğer yarısını da.
Azgınsa, yedi iklime hükmetse de
Az bulur dünyayı, gözü kalır yıldızlarda.
Sa’dî
Taraklı’daki eski komşularımızdan birinin oğlu Amerika’dan gelmişti. Akşam kahvehanede bizim çocuklarla oturduğumuz masaya buyur ettik. Anlat dedim. Yediğin içtiğin senin olsun. Başladı anlatmaya. Amerika’da, bir çiftlikte besi ineği yetiştiriyormuş. Bizim masada oturan herkesin asgari de olsa bildiği bir iş tutturmuştu, ama anlattıklarından hiç kimse bir şey anlamıyordu.
Birincisi, inek diye bahsettiği mahlûk, bizim çocukluktan beri gördüğümüz hayvana benzer bir şey değildi. Çiftlik dediği yer ise daha çok laboratuvar gibi bir yerdi. Ne ile besledikleri bir tarafa, hayvanı, mideye açtıkları bir “delikten” beslediklerini söyleyince bizim Faruk Serkan patladı ve ardından bu meseleye işaret ettiğine inandığı âyeti okudu.
-Yaptığınız şey Allah’ın yarattığı fıtrata aykırı!
Dostum Serkan, aslında fıtrat kelimesi ayette geçmese de şeytanın, yaratılışa (hilkat-halk) aykırı bir uygulamayı insanlara telkin etmesini bu kavramı yorumlayarak kullanmıştı.
“Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini (yarmalarını) emredeceğim ve Allah'ın yarattıklarını değiştirmelerini emredeceğim. Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır.” (Nisa:119).
Komşunun oğlu, masadaki herkesin kafasının karıştığını anlayınca cep telefonundan bir-bir buçuk tonluk hayvanların midesi delik fotoğraflarını gösterince şaşakaldık.
- Ama bunlar çok kazandırıyor abi, dedi.
Muzip çocuklardan biri, bu devâsa ineklerden birinin kendilerine yapılan bu muameleyi çok kötü bir intikamla cevapsız bırakmayacağını söylediğinde, komşu şöyle cevap verdi:
- Onlar hiçbir şeye tepki veremezler. Hisleri alınmış haldeler de ondan.
Kapitalizmin, genetiği oynanmış robotlarına karşı yeterince kâr getirmeyen köydeki “sarıkız”a sahip çıkmak lâzım diyen Faruk Serkan, bizim komşuyu kenara çekip uzun uzadıya nasihat etti. İşin ilginci komşunun oğlu, domuz eti yememek için aylarca otla beslenmiş, samimiyetinden şüphe duyulmaz iyi bir çocuktu.
Geçen günü Başbakan da Soma’daki maden faciasıyla alakalı bir açıklamada bulunmuş:
“Bu tür kazalar olan şeyler. Biz bu tür kömür ocaklarında bu olanları lütfen hiç bu tür olaylar olmaz diye yorumlamayalım. Bunlar olağan şeyler, literatürde iş kazası diye bir olay var. Burada da oldu. Bunun yapısında, fıtratında olan şeyler.”
Başbakan, bu açıklamasında “fıtrat” kelimesi yerine sadece “bunun doğasında yahut tabiatında var” demiş olsaydı dahi (gerçi buradaki “yapı” kelimesi tabiat yerine kullanılmıştır: ağacın, taşın, hayvanın, suyun tabiatından-yapısından bahsedebiliriz) kendini ve hükümetini meselenin mesuliyetinden sıyıramayacaktı. Ancak başbakan, “fıtrat” kelimesini kafasına göre kullanmakla İslam’ın ıstılahında (terminolojisinde) mühim bir yer teşkil eden kavramın anlam dünyasıyla ilişki kurmuş yahut kurma ihtimalindeki insanlara zarar vermiş olmaktadır.
Nasıl mı?
Düşünün ki bir okulda güçlü çocuklar, zayıf çocukları her gün dövüyorlar ve okul yönetiminin durumla alakalı açıklama yapması istendiğinde yönetim, yaşananları “fıtrat” kelimesiyle, yani ilahi bir lütufla çocukların bazılarının güçlü yaratılmış olduklarıyla açıklıyor.
Defalarca dayak yedikleri arkadaşlarından bu fıtrat kelimesini, maruz kaldıkları şeyle beraber işitmeye başlayan okulun zayıf çocuklarının akidesinde ne gibi bir tahribatın meydana gelebileceğini tahmin edebiliriz herhalde. Çocuklar Allah’ın adaletinden nasıl bahsederler?
Burada güçlü çocukların durdurulması yeterli olmaz; önce kavram kargaşasına yönelmek gerekir. Bir müfettiş görevlendirilip bu kelime hangi derste öğretilmesi gerekiyorsa tez elden önce okul yönetimine, sonra öğrencilere sahih ve zengin misallerle iyi bir şekilde belletilmelidir.
Bu yazının üzerinde duracağı temel mesele, Kurân’dan Türkçeye geçmiş ve milletin hâfızasında, asırlarca hakikatle kurduğu bağda hakkıyla kullanılmış bir kelimenin rezil, pis bir ekonomik sistemin içindeki acımasız çalışma şartları dâhilinde telaffuz ediliyor olmasıdır. Bu, banka müdürüne, “Allah bereket versin” demek gibi bir şey.
Elde kalan Türkçeyi de galat-ı meşhur kılma teşebbüslerinden...
Nedir fıtrat?
Kelime Arapçadaki “fatr” kökünden gelir ki bu kökün: yarmak, ayırmak, şakketmek manaları vardır. Fıtrat ise: yaratılış, mizaç, tabiat manasına gelir. Sanki varlık; yokluk yarılarak yaratılmış, vücud bulmuştur. Müfessirler, Allah’ın Fâtır diye anılışını “yokluğu yarıp varlığı ondan çıkardığı içindir” demişlerdir. Türkçede kullandığımız “iftar” kelimesi de buradan türetilmiş bir kelimedir.
Bu kelimenin Kur’ân’dan önce bir geçmişi yoktur ve ilk kez Kur’ân bu kelimeyi insan için kullanmıştır. İbn-i Esir kelimeyi şöyle açıklar: “El ibtida’u vel icad”dır, yani ilk yaratılıştır. İlk yaratılıştan maksat, taklit etmeksizin ve örneksiz yaratılıştır. Allah’ın işi icad, beşerin işi ise genellikle taklit etmektir. Hatta beşerin buluşlarında bile taklit unsurları vardır.
Buna göre fıtrat, ilk yaratılış anında varlık türlerinin temel yapısını, karakterini ve henüz dış tesirlerden etkilenmemiş olan ilk durumlarını belirtir. Bütün varlığın yaratılışı sırasında Allah’ın türlere kazandırdığı bu temel yapıdan dolayı aynı kökten gelen fâtır kelimesi Kur’an’da Allah’ın isimlerinden biri olarak zikredilmiştir (İslam Ansiklopedisi).
“Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.” (Rum Suresi:30)
“Dünyaya gelen her insan fıtrat üzere doğar; sonra anne ve babası onu yahudi, hıristiyan, Mecûsî (farklı bir rivayete göre hatta müşrik) yapar” (Buhârî)
“Başta Selef ulemâsı olmak üzere âlimlerin önemli bir kısmı ilgili naslardaki fıtrat kelimesinin “İslâm” anlamına geldiğini ileri sürmüşlerdir. Buna göre, “Dünyaya gelen her insan fıtrat üzere doğar” anlamındaki hadis insanların tabii, aslî ve fıtrî dinlerinin İslâmiyet olduğunu, daha sonra çevre tesirleriyle farklı dinlere yönelmenin asıl ve fıtrattan sapma kabul edildiğini gösterir.”
“İbn Teymiyye, İslâm düşünce tarihi bakımından önem taşıyan bir yaklaşımla, insan fıtratındaki çizginin Allah’ın dininin yani Allah’ın tanınması ve ikrar edilmesi yönünde olduğunu, çocuğun bu yönde gelişmesi için yeni şartların hazırlanmasına bile ihtiyaç bulunmadığını söyler. Çocuğun fıtratında bulunan doğru çizgide yetişmesini engelleyecek olumsuz şartların ve âmillerin giderilmesi ve böylece onun fıtrî kabiliyetinin önünün açılması yeterlidir.”
“Fıtrat, insanın hem ruhî hem de fizikî bakımdan yaratılıştan sahip bulunduğu temel özelliklerini ifade ettiğinden, estetik maksatlarla vücudun bazı bölümleri veya organları üzerinde yapılan, aslî yapıyı değiştirecek nitelikteki müdahaleler fıtratı bozmaya yönelik davranışlar olarak kabul edilmiş, İslâm âlimleri konuyla ilgili hadisleri de göz önüne alıp bu tür müdahaleleri şer’î bakımdan sakıncalı görmüşlerdir.” (İslam Ansiklopedisi)
Fıtrat kavramıyla alakalı faydalı olabileceğini düşündüğüm bu bilgileri paylaşmakla beraber holding vizyonlarının fıtrata olan taraflarını vicdanlara (fıtrata) bırakıyorum.
İşine bağlılık
Paylaşımcılık
Yenilikçilik ve teknoloji odaklılık
İş ahlakına her koşulda sahip çıkmak
Kolektif beyne ve takım çalışmasına inanmak
Bütün paydaşlarımıza saygı
Müşteri odaklılık
Katma değer yaratmaya inanmak ve bu doğrultuda çalışmak
Soma ve Zonguldak Bölgesi'ndeki faaliyetleri operasyonel mükemmelliğe ulaştırıp, Türkiye'nin diğer önemli kömür havzalarında da özellikle yer altı işletmeciliği fırsatlarını değerlendirerek sektördeki lider konumunu sağlamlaştırmak
Maden ocağının vizyonu böyle, peki çalışma şartları işçilerin fıtratına ne kadar uygun? Yahut kim, kimin fıtratına uyacak?
Neticede Murtaza Mutahhari’nin bahsettiği gibi fıtrat, tekvini bir şeydir. Yani insanın yaratılışının bir parçasıdır (iktisabi-kazançla ilgili değil). Karadeniz’de kurulan HES’ler için İstanbul’un tabiatı için fıtratın bozulmasından bahsedilebilir, ama maden ocağı faciasını fıtratla açıklamak olmaz! Ancak fıtratı boz(ul)anların cürmü denebilir.
#