Taraklı'da Bayram.
Kurban Bayramı için "size kurbanlık baktım ! " desem yalan olur.
Babam sağ olaydı, "herkes işine baksın" derdi.Kendim için bakamadım ki size sıra gelsin. Çok kahrımı çekmiş Mustafa Şenol'dan da, kurbana yakın "selam almak için, ip canbazı olacaksın da, selamlaşacaksın. Hayvancağızın mağfiret iklimine intikaline vesile olsun diye, "kurban olasın gelir".
Mağfiret ikliminde hep, Hafız Ağa'yı (hafız-a) düşünürüm. "Kurban Bayramlarında "hak" dağıtamam ben" derdi. Meğerse dağıtılacak hak kalmazmış. Ben bir sözünü anımsarım. "Garnın doyacak ki, ibadet edebilesin" derdi.
Hayta Hafız'ın Kızılsu'daki bostanına gece baskını yaptıklarında, Hafız'a'nın gavilli arkadaşı Sadettin, malın fazlasından da piyizlenirmiş. Bu rizikosuz geçim huyu (haytalık) onların lakabı ise, bu halkımızın alim olduğuna delildir. Hafız Ağa bana, "sizden haytalık sözlüğü geçmiştir." derdi.
Rahmetli babam, bu işlerin usülünü (raconunu) iyi bilirdi. Kapayım diye de beni, yanında kurban pazarına götürür, koyuncularla bizzat konuşturur, pazarlık disiplinine, beni alıştırırdı. Hatta ve hatta bazı çoban ve canbazların "babamdan" uyuz olduklarını, babamın da "işin tadı kaçtı" diye hayıflandığını anımsarım. Müfredatı diplomasız bu öğretiden de -tabiri caizse- "uyuz " olurdum. Babamsa
bildiğini okur, sana hayvan şadetnamesi lazım" derdi.
Eve gelen kurbanlığın her evde "geleneksel" bir yeri vardır. Annemın üç dört günden beri biriktirdiği "musmul" yiyecekler devreye girer, "herkesin kendince gördüğü "rüyaların anlatımına" gelirdi sıra. Hiç rüya görmediğini ısrarla söyliyen babam, bizim üzüldüğümüzü anlar, "evliyanın rüyası" hanesine ma'lum olmaz". diye de kendi beklentilerinin bizden farklı olduğunu ima ederdi. Ne demekse, babama kendi rüyası "a-yan" olmazdı. O da bu "dürülü evliya" resmini bozmaz, rahmetlilerle meşkul görünürdü.
Komşumuz Topal Osman "karaciğer" meraklısıdır. Hayvanın başka yerine el sürmeden "urdan" (oradan-karaciğerden) işe başlardı. Babam da Topal Osman'ın yaptığını kınayanlara kızar, bırakın millet nerden başlarsa başlasın. Hayta Hafız da (babası) karaciğeri kapardı" derdi.
Taraklı'da munbar dolması her evde yapılamaz. Çoğu evde de bilinmez bile. Ancak sağlıkçı Ramise hamfendiye bir mumbar dolması yaptırın da, gerisini sormayın.
Rahmetli "Garip Osman" akciğer hastasıydı. O kadar hassas çalışırdı ki, koca ciğer her zaman "tek kişiye" ayrılırdı. Yani-kim, yenesi oluncaya kadar, yarıdan fazlası ayıklanırdı. Ben Keşkapan Hasan'nın yalancısıyım. Garip Osman akciğeri damadından bile sakınır kıskanırdı.
Hiç kimse Şöför İbrahim'in keçiye düşkünlüğünü bilmz. Burası Taraklı. İzzet Çavuşla Şöför İbrahim'in ben, dört gün önceden "diş karıştırmaya müsait çıra yonttuklarını bilirim. Hey gidi eski bayramlar.Daha eskiye gidecek olursan, kasketinde yirmi santim kar birikmişken, bugün hava nasıl? diye soranlara "VASFİ" Efendiler olmadan, muhtarlık'da bayram başlatılmazdı. "Canavar düdüğü" öter, bayram başlardı. İki gündenberi Ramis Rıfat a'nın kahvesinde çuval içinde bekletilen karlar, eğitilmiş hayvan gibi , bayram sabahı erimeğe başlardı.Bizim çocukluğumuzun bayramları, her günü BAYRAMA dönüşmüş cennet iklimlerinin süretiydi. Bu cennet ikliminde hepinizin bayramını kutluyorum.
Ahi Naci
#