Misafir Kalem:Fahri TUNA (YENİ SAKARYA GAZETESİ)
Her şehrin her yerleşimin her beldenin olmazsa olmazı, ziyaret edildiğinde mutlaka görülmesi geren yerleri, mekânları, kişileri vardır. Onlar ziyaret edilmezse, o şehre o yerleşime hiç gidilmemiş, o şehir hiç görülmemiş, o şehrin havası hiç yaşanmamış demektir.
Taraklı için nereleridir bunlar derseniz; tartışmasız Hıdırlık’tır, Hisar Tepesi’dir, Yunuspaşa Camii ve çevresidir; buram buram tarih, buram buramİslam, buram buram Türklük kokan sokaklar, mimari, insan yüzleridir.
Peki kimler mutlaka ziyaret edilmeli görülmeli konuşulmalı derseniz, Hafız Ali Saraç derim, eğer Almanya’dan izine gelmişse Ahî Naci İşsever derim, üç iflah olmazlar derim, derim de derim. ‘Peki bu üç iflah olmazlar kimler? ’dediğinizi duyar gibiyim. Söyleyeyim hemen: Ormancı Alaattin (Yılmaz), Keşkapanların Tacettin (Özkaraman) ve Kömürcülerin İzzettin (Kömürcü).
Bu üç iflah olmazlar, yani hayatını Taraklı’ya vakfetmiş bu üç isim de benim kahramanlarımdandır. Bugünkü yazımızın konusu İzzettin Kömürcü.
Taraklı’da kime sorsanız tanır İzzettin’i (laf aramızda kalsın, zaten Taraklı’da kimi sorsanız herkes tanır da, İzzettin’i, hakkında yarım saat bir saat konuşabilecek kadariyi tanırlar).
Kimi ‘Gazeteci İzzettin’ diye tanımlayacaktır onu, el-hak doğrudur; kimi ‘Köpük Helvacı İzzettin’ diye söyler, el-hak o da doğrudur; bir kısmı da ‘Yalazacı İzzettin’ diyecektir, el-hak en çok da bu doğrudur.
Kırkını yeni aşmış, önceleri pastane sonraları bakkal işleten esnaf kökenli bir ailenin köpük helvacı Hüseyin Kömürcü’nün, Cumhur’dan sonraki ikinci oğludur İzzettin. Ticaret eğitimini babasından ve çarşıdan, formel eğitimini ise Taraklı Lisesi’nden almıştır. Okul tarihinde 3 (üç) nolu öğrencidir. Vakti zamanı gelince de Paşallar’dan (Hacıyakuppaşalar) Ayşe Hanımla evlenmiştir. Duygulu, içli, hassas yürekli adamdır İzzettin. Biricik evladına da Duygu adını vermiştir. Kâh bakkaldan, kâh köpük helvadan, kâh pazarlardan, kâh eşi Ayşe Hanımın el becerileriyle ürettiği yöresel ürünleri sataraktan geçinip gitmektedir.
Orta boyluca, hafif kiloluca, gözlüklü, çoğu sosyal demokrat gibi bıyıksız, gözlüklerinin arkasından derin derin, çipil çipil, hin hin bakan bir Manav delikanlısıdır İzzettin.
İlk bakışta, sıradan, alelade, her sokakta üç beş, her mahallede on, her şehirde yüzlercesini görebileceğiniz vatandaşlarımızdan birisi gibi gelebilir size; sakın ha aldanmayın; benden söylemesi!. .
Anadolu Ajansı’nın (A. A. ), TRT’nin, Yenigün Gazetesinin Taraklı muhabiridir İzzettin. Sıkı habercidir, her şeyden haberdardır. Taraklı’nın nabzı İzzettin’in Dıngıldak Masası’nda atar desek yanlış söylemiş olmayız. Yenigün Gazetesinde de köşe yazıları yazmaktadır. Ayrıca bir haber sitesinin sahibi ve yöneticisidir.
Doktorlara göre kırk yılda, on kere elli kere yüz kere ölmesi gereken birisidir İzzettin. Televizyon izlemesi, gazete okuması, üzülmesi, heyecanlanması kesinlikle tehlikeli ve yasaktır; sağlığı açısından günde 20, yazıyla yirmi, yanlış duymadınız tamı tamamına yirmi çeşit hap yutmaktadır senelerdir İzzettin Kömürcü. Bir gün birini ihmal etse, unutsa, bir şey olmaz diyecek olsa komaya girmektedir, hastane acil servislerinden toplamaktadır ailesi onu. Halbuki o A. A. ’nin, TRT’nin temsilcisidir, gazetede köşe yazıları yazmaktadır hatta.
İzzettin, göründüğünün aksine gariplikler, tuhaflıklar, şaşkınlıklar adamıdır; bir tür tezatlar buluşması, birleşmesi, bileşkesidir.
Örneğin; eline hiç silah almamıştır ama atıcılar derneği kurucu başkanıdır; ayağını hiç topa sürmemiştir; ama Taraklıspor’un genel kaptanıdır, hatta takımı amatör kümede şampiyon yapacak kadar da başarılıdır; hiç kan vermediği halde Kızılay, haftadan haftaya kafayı buluğu hâlde Yeşilay başkanıdır…
Dahası da var, camiye bayramdan bayrama uğradığı, arada bir de cumaya gittiği hâlde cami yaptırma derneği başkanıdır da. İzzettin işte böyle çelişkili gibi görünen onlarca konunun uzmanı, üstadı, şahıdır; hatta tezatlar padişahıdır.
Sakin, durgun, durağan bir yüz ifadesine sahip olduğuna aldanmayın sakın; gelmiş geçmiş en büyük yalaza üstadı Cevat Hafız’ın Alaattin’den(Öncü) el almış, yine büyük ustalardan Klarnetçi Bayram’dan (Koç), Hafıza’dan (Mehmet Tunca), Şoför Cumhur’dan (Özkan), Keşkapan Mehmet’ten (Akkaraman) ders almış, Taraklı Üniversitesi Yalaza Fakültesi’ni yüksek bir ortalama ile bitirip kalfalığını kuşanmış biridir o.
‘Yalaza da nedir? ’diye sorduğunuzu duyar gibiyim; söyleyeyim: bir tür tilki muhabbeti. Uzun kış gecelerinde ocak başında ateş karşısında yapılan dostluktan muhabbetten şakalaşmalardan alıyor adını, ateşin alev kısmından yani. Zaten yalaza da muhabbetin alev kısmı değil mi? İşte şu anda Taraklı’nın yaşayan iki büyük yalaza ustası Ahî Naci İşsever ile Hâfız Hasan Çolak, kalfaları ise üç iflah olmazlar; Alaattin, Tacettin, İzzettin’dir. Hem yaş hem boy hem kalfalıksırasına göre yazdım isimleri.
Kimleri suya götürüp susuz getirmemiştir ki İzzettin, bin bir incelikle kurguladığı yalazalarıyla. Bir gün Panter Emel’in kibrini yerle bir etmiştir, bir başka gün Star Televizyonu’nda ‘Çağatay Yolda’nın sunucu-yönetmeni Çağatay Şahin’i tersinden okutmuştur. Yakın dostu / yalaza ekürisi merhum Klarnetçi Bayram (Koç) ile gün gelmiş dip elması anonsu yaptırıp Hacı Atıf’ın Hanı önünde milleti kuyruğa dizmiş, gün olmuş kurbağa fabrikası kurup arka bacaklarını Urfa dolaylarına satmışlardır. Onun bakkalı, gıda maddeleri kadar taze, günlük, leziz yalazaların alıp satıldığı mizah borsasıdır adeta; gün devrilip ikindi ezanı Kurşun Camii’nden terennüm edildiğinde İzzettin’in Dıngıldak Masası misafir kabul etmeye başlamıştır bile; Taraklı’nıntadına doyulmaz huzur ve sakinliği, artık incelikli zekâ ürünü yalazalarla nice tebessümlere kulaç atmaktadır. Tavşan kanı çayların biri gidip biri gelirken, tebessüm ve kahkahalar en sahih tarafından göğe yükselmektedirler zahir.
1990’ların ortalarıdır; dönemin belediye başkanı acar gazeteci İzzettin’e takılır: ‘Büyük gazeteciyim diyorsun ama beni ulusal basına çıkarıp meşhur edemedin daha!’ İzzettin düşünür taşınır yol yardam çözüm arar, sonunda önündeki eski gazete haberinden mülhem bir haber geliştirir: Adapazarı’ndan ulusal ajansların muhabirleriyle yerel tv muhabirleri davet edilir. İzzettin’in kurgusu eşliğinde belediye hoparlöründen anons edilir: ‘Belediye başıboş sokak köpekleri getirene on lira verecektir. ’ Kurgu gereği, bir belediye çalışanı güya sokak köpeği diye kendi köpeğini getirir, zabıta memuru da teslim alır on lirasını verir gibi yapar, görüntüler çekilir, haber tamamlanır; iki gün içinde ulusal haber kanallarına Taraklı’dan bahseder olmuştur. Artık belediye başkanı da mutludur bizim İzzettin de. Ulusal radyolar canlı bağlantı yapar, bazı kanallar belediye başkanı ile söyleşiler yayımlar. Başkan havaya girmiş, frenleri patlamıştır; muhabirin ‘topladığınız köpekleri ne yapıyorsunuz başkanım? ’ sorusuna ‘biz her şeyi düşündük, köpek mezarlığı bile hazırladık, öldürüp köpek mezarlığına gömüyoruz’ açıklamasında bulunur.
Aradan birkaç gün ya geçer ya geçmez; Panter Emel namıyla bilinen meşhur hayvan hakları savunucusu bir hanım, beş altı kadın arkadaşını ve Star TV’den Çağatay Yolda’nın sunucusu Çağatay Şahin’i de alıp Taraklı Belediye Başkanı’nın makamını basar. Başkan şaşkındır; tam bir arbede yaşanır, Emel Hanım kameralar karşısında başkanın yakasına yapışır ‘vahşi adam, hain adam, hayvan düşmanı’ diye bağırır çağırır, adeta savaş alanına dönüşen çatışma ve çekişmede belediye başkanının yüzü gözü kan ve cımırıktan geçilmez, üstü başı yırtılır. (Not: Bu baskın mahkemelik olacak, yıllarca sürecek yargılama sonucunda Panter Emel Taraklı Belediye Başkanı’na hakaret ve saldırıdan okkalı bir cezaya mahkûm edilecektir. )
Başkan bizim İzzettin’e sitemlidir: ‘İzzettin, ben kaç senelik yengenden tokat yemedim, senin haberlerin yüzünden Panter Emel’den yedim. Taraklı’nın adının kötüye çıkması da cabası… Çabuk düzelt bu kusurunu!’
İzzettin akıllı çocuk zeki çocuk kurnaz çocuk, düşünür de düşünür, kar kış kıyamet imdadına yetişir, böylece Panter Emel Vakası unutturulacaktır: Kayınpederinin mahallesiPaşallar’ın arpalıklarında açlıktan can veren bir kurt ölüsü bulunmuştur. İzzettin için ‘ilçenin ve başkanın namusunu kurtaracak bir fırsattır’ bu. Haberin kurgusunu yapar, yine ulusal kanalların temsilcileri ve yerel basın muhabirleri kameralar eşliğinde davet edilir, İzzettin’in kurgusu dahilindePaşallar Mahallesi yakınlarında kurt köpekleri önde, avcılar arkada güya kurtlar kovalanır. Güya öldürülen bir kurt görüntülenir, haberler yazılır. Güya bir metre karda açlıktan köylere saldıran kurtlar, imece usulü ile kahramanca uzaklaştırılmıştır.
İzzettin’le başkan umutla ertesi akşam ulusal kanalların haber bültenlerini beklemektedirler: Haberlere beş on dakika kala Show TV Haber Müdürü Reha Muhtar alt yazıyı geçmeye başlamıştır bile: ‘Köpeksiz kalan Taraklı’yı kurtlar bastı, az sonra…’ Bizim başkanla İzzettin’in kurnazlığı gene ters tepmiştir. İşin daha da ilginci, Taraklı’dabu kadar olay yaşanmaktadır ama üzerlerine oyun oynanan köpeklerin bu haberlerden hiç haberleri de yoktur, alakası da!. .
İzzettin’den dinleyelim yine bir başka olayı: ‘Panter Emel belediyeyi bastı ya. Kavga gürültüden ve kameralar kapatıldıktan sonra sakinleşti. Her şey şovdan ibaretmiş zaten. Olay sonrası, Emel Hanım, arkadaşları ve Star TV’den programcı Çağatay Şahin ile birlikte benim dükkânın önüne geldik, misafirlere çay ikram ettim. Sohbet ediyoruz. Çağatay Bey’e bir ricada bulundum: ‘Bana Emel Hanım’dan bir röportaj ayarlar mısın? ’, Çağatay Şahin şöhretin kibri ve havasıyla tepeden baktı bana: ‘Gazeteci geçiniyorsun ya, söyleşiyi becer de göreyim seni bakalım!. . ’ sohbet ederken oradan bir sokak köpeği geçti, Emel Hanım da sevdi okşadı köpeği, ‘ben bunu götüreyim, kurtarayım’ dedi, ben dükkândan bir mukavva kutu ayarladım, köpeği içine koyup İstanbul’a yollandılar. Ben bunun hesabını Çağatay Şahin’den sormaz mıyım? Taraklı yalazası neymiş dosta düşmana göstermez miyim? Medyatik, bu işlere yatkın emekli bir ağbimiz vardı, adı İsmet Avcı, elektrikçi İsmet Hâfız, ondan rica ettim, dilekçesini de ben yazıverdim, ‘benim Çiko adlı şu renkli köpeğimi, Star TV Programcısı Çağatay Şahin görgü tanıklarının şahitliği altında çalıp götürmüştür. Şikayetçiyim’ diye. Ona imzalattım, birlikte gidip mahkemeye verdik. O sıralarda Reha Muhtar ile Çağatay Şahin kavgalılar, biliyorum, hemen Reha Muhtar’a faks çekerek haberi uçurdum. Reha Muhtar da beklediğim gibi haberin üzerine atladı, ertesi akşam tüm Türkiye Show TV’de Reha Muhtar’ın acı biberli sesinden Çağatay Şahin hakkında Taraklı’da açılan ‘köpek hırsızlığı davası’nı duydu. Çağatay Şahin hemen beni aradı, yelkenleri indirmiş, gayet mütevazı ve aşağıdan alan bir sesle ‘İzzettin’ciğim, hakkımda mahkeme açıldığı doğru mu? ’ diye sordu, ‘Evet, doğru, meğer köpek sahipliymiş’ dedim. ‘’Sen de şahitsinbenim güzel arkadaşım, o köpek sahipsizdi, çalmadık. Sokağa terkedilmiş bir canlıyı kurtardık’ deyince ben de ‘bilemem, sen büyük gazeteci televizyoncusun ya, bir çözüm bulursun artık’ diye lafı soktum. Çağatay Şahin nasıl üzgün, nasıl özür diliyor, nasıl yalvarıyor. Ben de naza çekiyorum kendimi. Güya bir çözüme istemeye istemeye razı olduk. Köpeğin uyduruktan sahibi olan İsmet Amcayla birlikte İstanbul’a davet etti Çağatay Şahin beni. Stüdyoda kameralar karşısında törenle bize köpeği teslim etti, çiçek buketleri verdi, bizden ve Taraklılılardan çok çok özür diledi. Mahkemeyi geri çekmek karşılığında İsmet Amcaya okkalı da bir tazminat ödedi. Akşam da Star Ana Haber Bülteni’nde özür hadisesini yayımladı. Böylece cümle âlem el mi yaman, bey mi yaman öğrenmiş oldu. ’’
Bizim İzzettin iyi CHPlidir, koyu CHPlidir, kopkoyu CHPlidir; belediye başkan adayı olmuş, yirmi üç de oy almıştır; kendisi seçilemese bile, en büyük rakibini de seçtirtmemiştir.
İyi Galatasaraylı, iyi Sakaryasporludur; en kritik sınavında bile okulu terk edip iki saat mesafede il merkezindeki maça kaçacak kadar.
Yalaza çırakları da yetiştirdi, zaman içerisinde; Keşkapan Nureddin (Akkaraman), İrfan Koç, Alikoçların Alaattin (Koç), Foto Çakar (Fahri Çakar), onun rahlesinde diz çöküp ders alan genç yalazacılardır.
Evet; İzzettin Kömürcü budur işte. Bizim çağdaş keloğlanımızdır o. Yani tertemiz kalbi, saflığı, dürüstlüğü ile yalazalar ve tezatlar padişahımızdır o bizim.
İzzettin bizim kahramanımızdır. Hem bizim, hem Taraklı’nın.
Taraklı’nın hem gülen hem güldüren hem de düşündüren yüzüdür.
Dükkânı, mekânı, masası vazgeçilmez uğrak yerlerindendir.
Sohbeti de yalazaları da yaptıkları da, köpük helvası ve uğut tatlısı kadar lezzetlidir.
Sen çok yaşa İzzettin, emi!