Şehrengîz-i Taraklı
Türk şiirinde, bir şehrin güzellerini ve güzelliklerini anlatan manzum eserlere şehrengîz denir. Şehir ve engîz (karıştıran) kelimelerinden mürekkep bu Farsça kavramın, şehri karıştıran, hareketlendiren gibi bir mânâsı vardır. XVI. yy.dan XIX. yy.a kadar çeşitli şehirler hakkında birçok şair, şehrengîzler kaleme almıştır. XVI. yy. şairi Kerîmî'nin Edirne Şehrengîzi'nden bir beyit:
İçinde şehrinün her bir minâre
Dönüpdür bir elif-kâmet nigâra
Bu yazı, ne klasik anlamda bir şehrengîz örneği sunmayı, ne de meraklısına ansiklopedik bilgi aktarmayı, ne de Taraklı'nın güzellerinden ve güzelliklerinde bahsetmeyi amaçlamaktadır. Yazı, Taraklı'daki son dönem değişimini keyfiyet ve kemiyet açısından tasvir etmeye matuf bir çabadan ibaret olacaktır. Şehrengîz-i Taraklı başlığını atmam, kavramın, benim için Taraklı'daki (şehir) hareketliliğin, karışıklığın (engîz) mahiyetine dokunmak noktasında mecâzî bir işaret taşımasıdır.
Değişimden, ne salt iyi ne de kötü olarak bahsedebiliriz. Hep iyi görülen bir değişim, gerekirse yakıp yıkarak ardında hiçbir şey bırakmayacağı gibi, değişimin mutlak kötülendiği süreklilik iddiasındaki bir ortam tutuculuktan, gericilikten başka bir şeye çıkamayacaktır.
Değişim hakkında bana böyle ihtiyâtî cümleler kurduran sâik, iki ucu aynı pisliğe bulaşma korkumdan ziyade, insanların bir uçtan başka bir uca olan yatkınlığının realitesinden habersiz olmadığımın bilgiçliğini yapmak.
Coğrafyanın bir kader olduğu iddiası, onun küreselleşme denilen belayla sarmalanması sonrası da aynı kuvvetle iddia edilebilir bir şey mi, yoksa el ile gelen düğün bayram diyebileceğimiz hangi coğrafyada yaşıyorsak yaşayalım müşterek bir sona mı yazıldık?
Bugün için coğrafya ve kader arasındaki ilişkinin klasik dönemlerdeki gibi birinci derecede etken oluşturduğu kanaatinde değilim. Hatta farklılıkları/sınırları nazar-ı itibar edilmeksizin birçok yerin, piyasa şartlarına icbar edildiğine şahit oluyoruz.
13 Ağuston 2009 tarihinde, Taraklı Kültür Evi'nde "Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Açıdan Taraklı'nın Dünü, Bugünü ve Yarını" konulu bir konferansa, merhum Mehmet Erkal Hoca tarafından davet edildim. Kendisi, beraber sunum yapacağız hazırlan, dedi.
Erkal Hoca, Taraklı'yı daha çok ekonomik açıdan değerlendirip meyvecilikten hayvancılığa, ipek kozacılığından, kültür mantarına Taraklı'da tecrübe edilmiş birkaç sektörü hatırlatıp, Taraklı, her şeyi denedi ve sonunda turizm lehinde bir tercih kıldı; ben de o fikirdeyim, diyerek sözlerini tamamladı.
Bense Taraklı'da kültür ve özellikle mahalle üzerine bir konuşma yaptım. Kazanmaktan önce yiten her neyse ona bir vurguydu bu.
İnsanların asli ve özgün olarak kendilerini ifade ettikleri yaşam biçimlerinin, değerlerinin turizm adına yapay bir kalıba geçirilerek istenen tarzda yeniden üretilip makul fiyatla paketlenerek turistlerin sığ ve yağmacı bakışlarına sunulmasından endişe duymaktaydım.
Hâsılı, bir yandan üretim istikametinde istekler tesbit edilirken (arz), diğer yanda istekler istikametinde yetiştirilmesi gerekenlere (talep) yoğunlaşıldığı bir evreye giriyorduk. Arz da talep de birbirlerini çatlattı. Bir bakıma kendilerine teşbih edilmekten pek hoşlandığımız Safranbolu ve Cumalıkızık'a en azından paragöz insanlar ihdas etmek noktasında benzeyiverdik.
Yakın zamanda bir siyasetçi, Taraklı esnafının bulunduğu bir toplantıda, benden daha ileri gidip kapitalistleştiniz sözünü dahi kullanarak Tirilye esnafını tokgözlülük(!) açısından misal vermekten geri durmadı. Çay içmek için alkolsüz mekan bulamadığım Tirilye esnafına... Oysa Taraklı henüz işin başındaydı ve sağcı zihniyetin kapitalizm algısı, sıradan vatandaşı yargılamak noktasında, kestirmeden pek aceleci ve acımasız oluyordu.
Taraklı'nın tarihi evlerinin restorasyonu, Mümkünlü Reklamları, Termal Tesisleri ve Yalaza Dizisi... Her biri farklı bir davetiye çıkardı Taraklı'ya. Her yerden görücü gelmeye başladı. Ziyade hazırlığa ihtiyacı yoktu onun. Küçük rötuşlar, kendisini görmeye gelenlere yetip artıyordu. Zaten onun doğallığı makbuldu.
Bu ve buna benzer atılan "iyi niyetli" her adım, kentlerde
yaşayıp da bâkir olana kibirli bir merak, yağmalayıcı bir bakışla yaklaşan
turistin gadrine karşı Taraklı'yı savunmasız bir şekilde teslim ediyordu. Her
defasında kendisine daha bir çeki düzen vermesi beklenen Taraklı, şöhreti
teşhirin getirdiğinin farkına vardı. Soyundukça soyundu.
Niyet belki iyiydi, hüsn-i niyyetti.
Niyet bir şeyin özü, menşeidir; bir şeye olan niyetimiz, o şeye olan kastımızdır. Niyetimiz; esasımız, hedefimiz, merkezimizdir. Henüz fiile geçmemiş kuvvemizdir niyetlerimiz.
Türkçede çekirdek manasında kullandığımız "nüve" kelimesi de niyetle aynı kökene sahiptir. Toprağa dikilen bir nüve (niyet), çatlayıp filizlendiğinde meyvesinin (amel) niteliği, tohumun sağlamlığıyla da ilişkilidir. Allah bizi niyetlerimizin akıbetiyle de imtihan etmiyor mu? Niyetimiz tezahür ediyor ve biz olumlu/olumsuz onun sonuçlarıyla uğraşıyoruz. Yani böyle böyle birilerinin kendi amellerine bakıp şu niyeti tekrar gözden geçirelim sorgusu, içlerine hiç doğmadı mı?
Oysa Taraklı'da insanların sıradan hayatları günbegün birçok noktada saldırgan bir tecessüse maruz kalmaktaydı. Görsel tüketim objelerine dönüştürülen Taraklı'daki yaşamın bütününün, bundan sonra doğal akışında devam edebileceği pek mümkün gözükmüyordu.
Belde insanının mutat bir tavrı, en sıradan bir alışkanlığın dahi tüketici turist bakışların kafesinde av gibi yakalanıyordu. Buna sokaklardaki film kameralarını ve hanelerin üzerinde alçak uçuş yapan droneları da ekleyebiliriz. Her yer görsel bir show, bir festival, bir hedef tahtasıydı.
Meyvecilik gibi bir üretim alışkanlığını değiştirmiş/değiştirmek zorunda kalmış Taraklı, bundan sonra turistlere, ahşap yakma makineleri ile üzerinde ismi yazılı ahşap objeler, magnetler, ev ürünleri satarak ivme kazanan, değişen yepyeni bir tüketim merkezine dönüşmekteydi.
Diğer yandan bu gelişmelere koşut olarak Taraklı ve civar köylerinde hızla devam eden arazi satışları neyi ifade ediyordu? Son 10 yılda Taraklı ve civarında satılan gayrı menkullerin toplamda kaç dönüme tekabül ettiği sesli bir şekilde söylenebilir miydi? Kimdi bu adamlar? En ücra noktada kalmış, en keleme, değersiz yerleri dahi yüksek bedelle neden satın alıyorlardı? Bu satın almaları kolaylaştıran, köyleri mahalle kılan Büyükşehir yasasının bunda bir rolü var mıydı?
Ardı ardına açılan emlak dükkanları, canhıraş bir gayretle Halk Eğitim Merkezindeki yoğun emlak kursları neyin nesiydi? Tapudaki memurlar durumun şaşkınlığı içindeyken, âmirler herhangi bir endişe taşımakta mıydı olanlardan? Gavur bankaları bu satışın neresinde? Yahudi ve Ermeni sermayesinin her yere uzanan kredi parmağının bunda bir payı var mıydı? Filistin bize uzak mıydı?
Turisti cezbeden sosyal ve fiziki imkanlarını tamamen tüketmiş, turistlerin tam da geldikleri yere benzemiş; estetik anlayışıyla, tüketim alışkanlıklarıyla, kalabalıklarıyla aynılaşmış olan posası çıkmış bir Taraklı terk edildiğinde, Taraklı insanı neyle baş başa kalacak?
Turist/kentli olamayan, ama o kendine has hayatı da olmayan; garip, yabancılaşmış yapayalnız bir Taraklı...
Artık Taraklı'nın bir tüketim merkezi olarak tasarlanmışlığını en azından birkaç sene içinde üç büyük süper market zincirinin Taraklı pazarını nasıl ele geçirdiği üzerinden okuyabiliriz belki. Kapısında çay içemeyeceğimiz, ramazanda dul kadınların kapısına kumanya bırakmayacak üç dev süper marketimiz var.
Müteahhitlerin, serbest piyasanın mimari vizyonunu her yere
kopyalayarak, yerel özellikleri de dikkate alıyorum imajını pek eksik etmeden
yaptıkları iki önemli eser olan biri Taraklı'nın müstahkem mevkiine kurulmuş
olan TOKİ binaları, diğeriyse Taraklı'nın kalbine yerleşmiş olan Amfi-Beton-Meydan
Projesi, yeni Taraklı'nın sembolü olarak yerini almış bulunmakta. Modernle
gelenekselin yerinde beraberliğiyle kendi üslubunu oluşturabilmiş planlı bir
mekâna sahip olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Yoksa Marmara Depreminin en küçük bir gedik açamadığı Taraklı'daki modern mimari örneği Aşağı Cami minaresi, yeni mimari pakete büyük mü geliyor?
Osmanlı kasabası, tarihi ahşap evler, tarihi mezar taşları, geleneksel yaşam ve sair söylemler üzerinden tarihin nasıl ambalajlanıp piyasaya uygun hale getirildiği, yaşanan tarihin ve bu sebepten bu kurmaca kalıplar ile şimdinin yıkımına nasıl neden olunduğu gözden ırak tutulabilir mi?
Bugün pazarlayabileceğimiz bir "dün"ümüz var, ancak "bugün"ün başka bir hesaba çalıştırılması sonucu "yarın", değil kendisini pazarlayabilmek, soluklanacağımız bir "dün"ü bulabilme imkanı var mı Taraklı'da?
#