Dili Güzel Eyle
Gazeteci Mete AKYOL, Sayın Hayri KOZAKÇIOĞLU ’nun OHAL Bölge Valisi iken başlattığı siyah-beyaz televizyon toplama kampanyasını hatırlıyor ve televizyonların dağıtılmasından bir yıl sonra bölgeye gittiğinde “Çoluk çocuk herkesin Türkçe konuştuğunu” anlatarak ekliyor: “Bir yıl önce bu köyde ya dört ya da beş kişi Türkçe konuşabiliyordu.”
Bu kadar etkili olduğu için, radyo ve televizyonların dil konusunda da duyarlı, uyarıcı, yol gösterici ve örnek olması gerekiyor.
Tabii bu iş sadece sunucu ve spikerler düşmüyor. Konuşmaları radyo ve televizyonlarda yayımlanan herkes, bilim ve sanat adamları, ekonomi ve siyaset uzmanları, iş adamları ve politikacılar da dile saygı ve özen göstermek zorunda değiller mi?
Konuşmalarımızda çoğu kez anlam bozuklukları oluyor. Mesela “Ne demokratik, laik Cumhuriyetten, ne de 8 yıllık kesintisiz eğitimden taviz verilemez”
Acaba ne demek istenmiş?
Eğer ikisinden de taviz verilemeyeceği kastediliyorsa, cümlenin sonuna konulan fiilin olumlu olması gerek. Çünkü aynı cümlede iki olumsuz ifade bir araya gelirse, anlamı tersine çevirir.
Türkçe’miz yazıldığı gibi de okunmamalıdır. Çünkü yörelerde değişik ağızlar vardır. Bu tabi ki de kabulümüzdür. Ama genele hitap ederken “İstanbul ağzı” na dayanan ortak söyleyiş esas alınmalıdır.
Televizyonlarda bu konuda usta olanlar zaten malumunuz.
Hava tahminleri ile ilgili, yani bizim bildiğimiz hava durumu programlarını neden hızlı okuyup geçiştirirler bilmiyorum. Oysa ki, hava tahmin raporları, tüm haberler içinde dinleyenlerin ilgisini çeken tek ortak konudur. Çiftçisi, fındık üreticisi, balıkçısı, esnafı, yola çıkacak olanı kısacası herkes için önemlidir hava durumları. Hava koşullarının, mevsim normallerine uymadığı zamanlar da bu ilgi daha da artar.
Ama bazı havalı spikerler “havalar nasıl olursa olsun sizin havanız iyi olsun” diyerek durumun ciddiyetini pek kavramış değil.
Sundukları hava raporunu bir bakın:
“…en yüksek sıcaklık 30’la 36 derece olacak”
3’le 5 toplamda 8 eder; 30’la 36 da 66 eder. Hava ne kadar ısındı değil mi? Buradaki püf noktası da şudur. Spiker burada “ile” değil “ila” demelidir. Çünkü “ile” “ila’nın Türkçe’si değildir. “İle” bir bağlaçtır. “İla” ise “….’den ….’ye kadar” anlamına gelir. Yani 3 veya 5 derece arası sıcaklık görülecek.diyebiliriz.
Birde şu inceltme işaretleri kaldırıldı ya vay anam vay. Çok yanlışlıklar oluyor. Halk arasında ince harflerin üzerine gelen şapka olarak tabir edilen inceltme işaretleri meğer ne kadar işe yarıyormuş. Mesela siz “ama” veya “hala” yı ilk okuyuşta nasıl anlıyorsunuz? Görüyor musunuz ne kadar sıkıntılı. Geçenlerde bir banka “karımıza ortak olun” diye yazmış ben onu ilk anladığınız gibi anladım. Ama asıl anlatılmak istenen parasal bir ortaklık.
Babam eskiden sabahları bostancı da sıkça sahile inerdi. Yine böyle bir yaz sabahı güneşin ilk ışıklarıyla sahildeki çay bahçesine koşudan dönüp soluklanan paşa emeklileriyle sohbete gitmiş. Bende onu kahvaltıya çağırmak için yanına gittim ama o sabah ömrüm hayatım boyunca unutamayacağım ve bana güzel konuşma konusunda kamçı olan bir durumla karşılaştım. Ben babamın yanına usulca yaklaşıp “yemek yiyeceğiz annem bizi bekliyor” der demez orada oturan bir büyüğümüz bana ”yemekte çorba da var mı evladım” diye sordu. Ben de gayet sakin “yok” cevabını verince “o zaman kahvaltı diyeceksin. Bu saatte yapılan şey kahvaltıdır” dedi.