Sıkıldım
Çünkü Politika
Çünkü Kafam Karıştı
Değerli TARAKLI AJANS okuyucuları;
Öncelikle, sizden yana bir sıkıntım olmadığını ve size, Taraklı'ya verdiğiniz destek, Taraklı'ya olan samimiyetiniz için şükranlarımı gani gani sunmak istiyorum -ki her hangi bir yanlış anlaşılmaya da mahâl vermek istemiyorum.
Sıkıntı duyduğum ve sıkıldığım şeyler, sanıyorum ki, hepimizin baş ağrısı, hepimizin sıkıntısı. Nereden başlayayım bilmiyorum saymaya. Onun için denir ya; "bir yerden başla gelir gerisi" bende başlayayım bir yerden.
Hemen aklıma gelmişken, değerli köşe yazarımız Fatma İbri'nin de son yazısında dile getirdiği riya. Hani yazının en başında demiş, "İnsanlar ne kadar tuhaf olmuşlar. Anlayamıyorum. Aklım almıyor" Aynen katılıyorum. Riya, biraz daha güncelleyecek olursak bu kelimeyi, karşımıza politika çıkıyor. Şaka değil, Politika yunanca bir kelimedir. Filolojisini incelersek "Poli" çok, "Tika" yüz yani topla, çarp çıkar böl, eşittir bizim Türkçe'mizde "İki yüzlülük" olarak tercüme olunur. Hani derler ya, "halk dilinde neyse, doğru odur" diye; bence bu kelime dilimizi eşekarısı gibi sokmuş. Politika eşittir siyaset o da eşittir parti o da eşittir kimisine göre seçim kimisine göre rant. Bir işe riya karışınca nereye varacağı belli değil.
Seçimlere kaldı 4 - 5 gün. Dananın kuyruğu kopacak, ya da dana kaçacak. Suyu içen dana kaçacak dağa, dağı balta kesecek, balta suya düşecek, suyu dana içecek.. Tekerleme tekerlenip duracak yine, bir şey değişmeyecek. Vatandaş yine aynı vatandaş, halk yine halk, Taraklı yine Taraklı, esnaf yine esnaf, yine züğürdün çenesini zenginin malı yoracak. Yine derbiler olacak, yine Ankara Caddesinde birbirimizden ödemelerimiz için borç para bulmak ümidiyle koşturacağız, Dünya'nın kanunu, eski tas eski hamam sürüp gidecek. Değişiklik hiç olmayacak mı? Olması gerekenler mutlaka olacak, yoksa sıkılmanın bile manası kalmayacak.
Üzülüyorum bir yandan, siyasetin bir hayat yolu belirleme sistemi olduğunu unutup, siyaseti politikaya çevirenler adına.
Şikayetçiyim, bir yandan da emek hırsızlığı diye Televizyon kanallarında, gazete sütunlarında "Korsana Hayır" deyip, aslında ürünlerini beleş reklam olsun diye korsana çıkaranlardan.
Ve lanet okuyorum, halkın emeğini kendilerininmiş gibi gösterenlere.
Gülmeden de geçemiyorum, koskocaman orta yerde duran yapılmamışları "yaptık"larını sananlara.
Yazının burasına kadar geldik. Diyeceksiniz ki, "Ey Enes!, Sen ne yazmışsın, nasıl yazı yazmışsın, yazının başı nerede, sonu nerde belli değil." haklısınız, sonuna kadar haklısınız. Ama, hak verin ki, biraz kafamız karışık. Allah sonumuzu hayır eyleye. Allah'tan ümit kesilmez.
Bir curcunanın, bir karmaşanın içinden kaçmak için, Dün okuduğum Sayın Genel Koordinatörümüz İzzetin Abi'nin "Üzüm Bağları" yazısı geldi aklıma. Aslında Pazar'a kadar gidip bir üzüm bağında takılsam, zaman geçirsem iyi olur ama korkuyorum bu seferde, Avlak sahasından fırlayan bir domuz sürüsünün altında kalırım diye :) Ölürsem tamam birisi ya da birileri kefen paramı bulur, ya yaralanırsam ne olacak, sağlık ocaklarında muyene ücretsiz ama tedavidir, ilaç masraflarıdır, cartıdır curtudur, peki Enes'in cebinde(ki) para nerede?
Sağlıcakla kalın, kendinizi yormayın, karmaşaya vurmayın, Pazar günü canınız hangi partiye, kime oyunuzu vermek istiyorsa, mühürü basın geçin. Ama pişman olmayacağınız bir yere vurun mührünüzü.
Saygılar efendim.
#