Ufacıktım Çocuktum
İlkokula adım attığım gün altı yaşımda idim. Köyümüzde okul yoktu. Rahmetli dedem hafız olduğu için köylerde ara sıra imamlık yapardı. Bir yaz mevsimi harman zamanıydı. Harmanda harman sürerken yabancı iki adam geldi. Dedemi köylerine imam tutmak için gelmişler. Bende kulak misafiri oldum. ‘’hocam sizi köyümüze imam tutmak istiyoruz’’ dediler. Rahmetli dedem de onlara şöyle dedi. ‘’Benim artık imamlık yapma zamanım geçti, ancak torunun okul yaşı geldi. Eğer torunu da yanımda getirirsem o zaman olur’’ dedi. Onlarda tamam dediler. O köy Göynük ilçesinin Narzanlar Köyü idi. Her neyse biz dedemle o köye gittik okula başladık, birçok anılarımız var tabi ki. Ben sizlerle önemli bir konuyu nakledeceğim. Süt tozu hikâyesi…
Sene 1962-63 de. Her evde manda yoğurdu, inek yoğurdu olduğu halde Amerika dan gelen taaa Narzanlar köyüne kadar ulaştırılan, vita yağları ve süt tozundan süt yapılarak, yoğurt yapılarak öğrencilere her gün içirildi. Düşünüyorum da, o zamanın hem öğretmeninde hem de köy halkında düşünme fukaralığı varmış. Allah aşkına, her evde süt bol bol taze taze yoğurt varken siz Amerika dan gelen süt tozunu kaynatıp ta çocuklarınıza nasıl içirebilirsiniz. Aklını kullanamayan toplumların gelişmesi mümkün değildir. Değişmesi de yüz yılları alır. En büyük nimet olan akıl kullanma Kur’an da yedi yüz ün üzerinde geçer. Bunu anlatan ne diyanet var ne de hoca var. Zaten yaşadığımız hayat bunu açık seçik göstermiyor mu? Zilletten gurur duyan bir türlü kendine gelemeyen toplum haline geldik. Dualarla işi halledeceğiz düşüncesine sahip olanlar yıllarca yapılan duaların işe yaramadığını hala görmezler mi? Fiili duayı yapmayan toplumlar bir şey beklemesin. Deprem kaderdir. Ama binaların çökmesi kader değildir. Toprak kerpiçten plaza yapamazsınız. Yeryüzü yasalarını öğrenemezsek tasalarına katlanmak katlanmak zorunda kalırız. ‘’Aklını kullanmayanların üzerine pislik indiririz’’ (Yunus-100. Ayet)
Gelişmenin ve değişmenin altında aklını kullanmak olduğunu ve bu işi doğumuzda, batımızda bulunan ülkeleri biraz dikkatle izlersek biz hala nelerle vakit geçirdiğimizi anlarız sanırım. Bu gün yapılan iş, kıl beşi tut işi kaldır leşinden başka ne yapıyoruz. Bu konulara ne yazık ki, diyanetimiz hiç değinmiyor. Hikâyeler, para toplamalar, beş yıldızlı camiler ve üç şerefeli minareler başka ne yapılıyor ki.
‘’Bilsin ki insan kendi çalışmasından başka bir şey yoktur’’. (Necm-39. Ayet)
‘’Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın’’ (Bakara-195. Ayet)
‘’Başınıza gelen musibetler kendi ellerinizle işlediklerinizdendir’’ (Şura-30. Ayet)
''And olsun ki, size öyle bir kitap indirdik ki, sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız''? (Enbiya suresi-10. Ayet) daha bir çok ayet-i kerime mevcut. Bir toplum Kur’an la kendine gelemiyor ise bir eksiği var demektir. Biz Kur’an-ı ölülere okuduğumuz süre ce, ne ölü dirilir, ne de sen kendine gelirsin.
Sonuç; Kur’an ı Nameye, İslam ı da hurafeye boğanlar Allah cc. Den bir şey beklemesin.
Hayattan Kur’an a Bakan değil; Kur’an la hayata bakan bir toplum olur isek işte o zaman hem dünya nimetlerine, hem de ahiret nimetlerine kavuşuruz. Bunun aksi ise bize ne dünyamızı ne de ahiretimizi kazandır.
Kalın sağlıcakla.
#