Öylesine bir yazı…
Değerli Okuyucular;
Bu gün inanın şu anda ne yazacağımı bilemiyorum. Her hafta verimli bir yazı yazmayı hedeflerken bu hafta köşemi “Aktif” tutmak için yazıyorum esprisini yapabilirim
Aslında gündemde yazı konusu olacak çok konu var. Hatırlatmamız gerekenler var.
Sağlığımızın kıymetini iyi bilmemiz gerekiyor. Kanuni Sultan Süleyman’ın hasta yatağında söylediği söz vardır “Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihânda bir nefes sihhat gibi”, diye. Sağlığımız yerinde olmadıktan sonra dünya malı hep bizim olsa ne faydası var
Çevremizdeki inanların sağlık durumu bile ruh halimizi olumsuz bir şekilde etkiliyor.
**
Sonbahar kimine göre ayrılık hüzün, kimine göre bereketin elde avuçta görülmesidir. Ben sonbaharı çok sevenlerdenim. Sararmış, kızarmış bezende yeşil kalmış yapraklar arasında sonbahar, yaratılış hakikatini o kadar güzel anlatır ki… İnsanı, yaratana yakın eder bu mevsim… Bitkiler nesillerinin devamı için habire üretirler, bizler kopardıkça onlar tekrar tekrar verirler. Sonbahar bütün canlılar için bir telaşlanma zamanıdır. Karınca ile Ağustos böceği hikâyesi boşu boşuna okullarımızda öncelikli öğretilmedi bizlere…
Geçtiğimiz hafta sonunda Taraklı sokaklarında dolaşırken kazanlarda kaynatılan sofralarımızın lezzeti kırmızı renkli salça yapan kadınlara rastladım. Pazardan aldıkları domatesleri kaynatırlarken “Kolay gelsin” diye seslendiğimde salça yapan kadınların disiplinli duruşlarıyla işlerinin başında yaşadıkları keyfilerine tanıklık ettim. Hatta İstanbul’da yaşayan bir hemşerimizin İstanbul’dan hanımıyla beraber Taraklı’ya komşularıyla salça yapmak için geldiğini ve salça yapma işi bittikten sonra tekrar İstanbul’a döneceklerini dinledim. Aslında onları çok dinlemek isterdim ama salça yapım işi ile uğraşırlarken onları meşgul etmek doğru olmaz.
Taraklı’da doğal yollarla yapılan sadece salça mı? Hayır değil.… Tarhana, makarna reçel,kızılcı marmelatı vs, vs
Yapanlar ağız tadıyla tüketirler inşallah…
**
Hoca Bir Gün..!
Malumunuz Nasreddin Hoca pazarda dolaşırken elinde papağan olan adamın önünde durmuş. 12 altına papağanı satmaya çalışan adama; “Ne özelliği var? Bunun bu kadar?” diye sorunca; “Hocam bu kuş konuşur.” Demiş. Hımm diyerek Hoca doğru evin yolunu tutmuş. Kümesteki hindiyi kucaklayıp dönmüş yeniden pazara. Hindiye 30 altın fiyat biçmiş. 12 akçe verelim demişler. Etmez diyenlere de şu köşedeki kuşa sahibi on iki altın istiyor. Benimki onun üç katı eder. Ama Hocam o kuş konuşuyor. O konuşuyorsa benimki de düşünür. Az şey mi?...
Düşünen hindiyi böyle tanımıştık. Şimdi tavuklarımızın da unvanları var. Gezen tavuk, oturan tavuk, yatan tavuk. Sınıf sınıf, seç seçebildiğini. Hoca rahmetli ne derdi kim bilir? Ve daha neler neler duyacağız.
Haftaya görüşmek üzere sağlıcakla kalın..
#yazi-oylesine #tarakli #komurcu