Zarafet
Bir deli var, bırakmıyor peşimi,
Geçmişimi kurcalıyor sözlerimi hatırlatarak
Kelimeler getiriyor dokunaklı,
Nereden buluyor cana dokunan bu kadar sözü?
Sesi çıkmazmış hastanın, az çıkarmış,
Zarafet varmış bir yerinde, nerede?
Celalle ikram arası bir yerde,
Kapat, diyor buyurgan bir edayla
Bilgiççe konuşma, anladık!
Bilir mi gerçekten nereme dokunur bu sözler?
Bilmemeli, ama ya biliyorsa
Bilip de söylüyorsa bütün bunları,
Dayanamam…
Çöpten ekmek çıkaran insanları unutma diyor,
Bir deli, Afrika’da dolaşıyor,
Yumurta yiyebilmem mesele…
Geçmişimi çıkarıyor karanlık, ecinni bir geceden,
Kitabı nereden okuyor?
Sayfalar karıştırıyor, ödüm kopuyor,
Ağzından bir şey çıkacak şimdi,
Sonra ilaç alıyor yüksek dozda,
Ölmüyor deli, sakinleştiriyor sadece
Katlanılmayacak yaşamın taraflarını bilgece.
Bir mektup yazıp zarfın içine bırakıyorum,
Bak bu zarf, bu da mazruf yani ben.
Zarafet bunun neresinde?
Her yerde olduğunu söylesem,
Misaller versem…
Anladık diyor uzatma!
Zarf ve mazruf,
Ödeştik mi?
Borçlandım diyorum,
Epey bir borçlandım şimdi.
Alacaklı değilim artık.
Memnun verdiğinin üstünlüğünden,
Veren el üstündür ya…
Üstünlüğünü kullanmıyor çekip giderken
Küsmek için bu kadar bahane varken
Bir kez olsun küsmüyor,
Tüy kadar hafif bir sitem,
Bana dokunan ne varsa ona da dokunuyor,
Terk etmiyor belki bunun için
Kendinden biliyor,
Ya da akıp gitmemden ürküp
Kendiyle sınayarak yokluyor,
Bir dahaki görüşmeye dek
Kaçsam…
İyi ki yakalıyor.
Avcı ava dönüşüyor, av da avcıya.
Benzerliklerimiz ne kadar çeşitli,
Mevsimler kadar renkli,
Toprak kadar sade ve eşit.