YOLCU’NUN YOLLARA BAKTIĞININ YERİDİR
İşte tam da yorgunluğun dibe çöktüğü o demde, (tavda) “bizim ceviz kütüğü üstünde”, boş bir oturak (tabure) varsa, o kupkuru ve boş oturak, “kapışan eli” kapışılacaktır. O damarından yarıldığı için çatlak görünen ceviz kütüğünün üstüne çömelmiş “gelinlik kızlar” dondurma yalarlar.” Onların “hallerinde, “meçhul sevgililerine” en yakın bir köşede onları bekler bulacaksın.
Şimdi -lütfen- dikkat ediniz !
Oradan geçecek olan bir delikanlı için ayarlanmış, “ortalaması gergin birini görmek” ya da ona (sevgiliye) görünmek için, “yer kapmak için dizilmek”, Taraklı’da açacak bin sümbülü sulamakla eşdeğer olacaktır.
Sen,
Yârenim benim.
…
Taraklı’yı, -merak edip- köyden şehre (şehire) inerdin, del mi? (değil mi)
Ne bilebilirdin ki ?
Taraklı’da “konuşurken kullandığın gereksiz olan sözler için,“
“ağzından çıkanı , kulağın da duysun” denir.”
İşte sen de benimle konuşurken dikkatli ol.
Sarf edip kullandığın sözlere kulak verip, iyi duy. Kulağının duyduğunu bir kenara bırak da benim dediğime kulak ver.
Bir Taraklılı’nın konuştuğu mahalli dilde, (Taraklı ağzında) “bakmak” derken, ne ve neyi kastetmek ister ki ?
Şimdi dinle “BAK.”
Bak, bak da, geçip duran vagonlara bakar gibi değil.
Dediğimi de duy.
Taraklı’da “BAKMAK” sözü,
şöförlüğünü yaptığın kamyonun, lâmbalarını kırptırarak verdiğin “kaçak selâma” hiç benzemez ve benzetilemez de.
Karşılıklı sohbette konuşurken kullandığın Türkçe’nin, “Manav Lehçesi’ndeki” (ağzındaki) anlamı, pötü (sol yaka ) cebinde ezberini defalarca okuduğun “asker mektubuna da” benzemez.
Taraklı’da bir delikanlının, kızlarımızdan birine “bakması ya da bakıyor dedirtmesi ”, -mecâzî bile olsa- o kıza bir ikinci kez bakmasının anlamı, “ona dünürcü göndermekle eşdeğer sayılır”. Bunun için kastedilip düşünülebilecek sınır, (hat hudut) yalnız bizde Taraklı ve Taraklılılar’a mâlum olup çoluk çocuğun haddi değildir.
“Hasan Ayşe’ye” bakıyor”, diye bir söylenti çıkıp, Taraklı’ya yayıldıysa, bunun anlamı, “bakmaktan bir adım ötesi olan ”, “nişanlanma ve nikaha kadar” uzanan bir anlam taşır.
Bunda,
Allah’ın “helâl” dediği kadınını,
kendi nefsinden bile sakınan -kıskanç- -sünnî- mezheblerin de etkisi (anlayışı) yok sayılamaz. Hatta kişiyi dininden de edecek hizipler sonucu “mezheplerin doğmasına kadar götüren” bir çarpıklığa götürür Müslümanı.
Örneğin:
“Mahallî gelenekte”, sözlü olup da NİŞANI YAKIN, yani “gündemin konusu” olanlar, sözü kesildiği için, “adı geçen “delikanlıdan” bazı hediyeler de alınıp verilebilir de. Bu hediyelerin Taraklı geleneğindeki maddî tutarı hesap edilip konu edilirse, bunun azâmi tutarı, susamsız Taraklı simiti, veya Taraklı dondurması kadardır.
Olmadı,
herkesin satın alıp yiyemediği, “çikolatalar’dan,” “sözlü ya da nişanlısı için” ısmarlayıp tattırabilirlerdi de. Nadiren kızlar da hediye alıp gönderebilirdiler.
Üstüne oturulan “o kuru ceviz kütüğünü” küçümsememelisiniz. Onun üstünde, dizek dizek dizilerek oturan “gelinlik kızlarımızdan”, “sevdâsını ekşitmiş olup da, acelesi olanlara öncelik tanınacağı için, sıra kapma telâşı olmazdı. İmâ edilen o telâş için Taraklı geleneği, hüzünlü türkülerimize yüklenerek alacağını senetsiz alır.
Bu telâşa düşenler için tavsiye edilen sükünet, “evde kalmışlığa karşı “ geliştirilmiş” sessiz bir çalımdır. Bu sükünet kadere teslim olup bekleyene karşı bir ödüldür. Bazen de sabır taşı çatlamış nice terziye meydan mezar olmuştur.
Ayrıca !
“Sözlü ya da nişanlı kızlar”, “söz kesimi çocuk yaşta -beşik kertmesi- olanlar,”
Şeytan Sokağının çarşıya açılan yanında dizilirdiler. Oraya nasıl gelmiş, kim göndermiş, hiç kimsenin haberi olmadığı o ceviz kütüğü üstünde” “dizek dizek dizilip oturanların” verdiği mesajı anlamak için, okur yazar olmağa da gerek yoktu.
Karşı karşıya, karşılıklı söz vererek hasıl olan “sözlülük” duyurulduktan sonra, “sözleri kesilr”. Onlar artık yarı nişanlı sayılırlar. Nişanlı olduklarını elâleme açıkca sakınmadan duyurabilirlerdi de. “Nişanlısının gönderdiği” “dondurmalardan” tadıp (deneyip), dondurmayı eritmeden yerdiler. Dondurmalarımızı, Taraklı’dan başka hiçbir yerde bulup da tadamazdınız.
Aylar öncesinden, yaylada “kirteşen kar”, erimeğe yüz tutmadan, serin, k u y t u, ama oldukça (ba’ya) soğuk bir köşede veya bir oyukda, ya da güneş görmeyen bir çukurda (hosukda) bekletilirdi.
#ahi-naci #ahi-naci-issever #ceviz-kutugu #gelinlik-kizlar #dondurma #tarakli #mahalli-dil