BAYRAM HARÇLIĞI
Bazılarımız’ın harçlığına bir türlü sıra gelmezdi.
Onlar, büyüklerinin cüzdanlarından piyizlenmeye akşamdan niyetli, “geleceğin iş adamı” görünen mayası bencil kişilerdendiler. Nedense onların delikli ikibuçuk (2,5) kuruşları harcamakla bitirilemezdi. Olaki Harçlıkları tükenince sıra, beyaz beş (5) veya on (10) kuruşlukları bozdurmaya gelsin. Düşündürücü bulduğum incelik (hassas nokta), cepteki “beş (5) kuruşa” kıyıp kıymamaktır. Hemen hemen bütün veliler, bozuk paranın, nerde ve nasıl harcanacağı ile bıkmadan, “o cüzdan üstüne” konuşurdular.
Harçlığını “kendi cüzdanında” tutan Pamukovalı bir öğrencinin ben, cüzdanındaki paranın “küflendiğini” de gören, kıyâmet kuşağındanımdır.
Başkalarının cüzdanlarından nasıl para harcadıklarını görüp duyuyor, onları da, “Çınar Di-bi’nde eşe dosta anlatmak üzre (üzere) biriktirirdik.
O Bir Lirayı bozacak “zengin iş adamı” bizim Taraklı çarşısında çoktu da, duyulur diye kendi çehrelerindeki resimlerinde “parasız züğürt adamın”, “bende para yok” diyen çehrelerini istesek de ödünç vermezlerdi.
Gülmeyin.
Harçlığı biriksin diye, o parayı “gizli bir yere (zulasına) koyan Taraklılı çocuklar muska bile yazdırırdılar. .
O günlerde Taraklı’da -kendi esnaf olsa bile- bir lirayı “bozabilecek kişi,” (yiğit) hemen hemen yok gibiydi. O bir Lira bozdurulunca, günün haberi olurdu. Lirasını bozamadığımız günlere çattığımızda, hesap edip gelecek Perşembe günü, Geyve Pazarı dağılmadan, pazara giden zengin birine verilirdi.
Bazılarımızın harçlığı -nedense- bozdurmakla tüketip bitirilemezdi.
“Cebinde böcek vamış (varmış) da, ısırırmış diye, “elini cebine sokmuyor” dedirten, cimriliklerini savunan böylesi tipler Koca Köprüye kadar yürüyüp geri dönecek yandaş bulamazlardı.
Bir ara çocuklar paralarını “Adil Hafız’ın Annesi’ne getirip “okutur” oldular. Bu “okunmuş para söylentisi”, “züğürt çocukları” açık düşürürür oldu. Keselerindeki paranın miktarı ya da yokluğu, çehrelerinden okunurdu.
Dondurmacı Yusuf Ağa’nın sattığı, adı “palize” olan, “bayramın olmazsa olmazı tatlı desem yanlış olacak, o tatsızdan tatmadan da bayramın tadını alamazdık.
Rahmetli Emin Nori (Nuri) Efendi, gencecik biriydi. Tezgahı bayram yerinin tam ortasında Ezancı’nın karşısında idi. Tanesi beş kuruştan satılan “çikolatalar” yalnız onun tezgahında satılırdı.
Ezancı’nın sattığı “zeytinyağı, tulumbalı bir fıçıda” satılırdı. Çocuk kafamla hâla o fıçıyı bayram yerine, bayramı da o fıçıya yakıştıramazdım.
Şimdi sıra, -harçlığı bitmeye yüz tutmuş çocuklarda.
Onları da, ”Somatacı Nihat (Cahit’in Bobası)” sünnetlerdi.
Onun otobüsü yerli kasadır.
Orijinal kapakları, karda kışta motoru ıslanmaktan korurdu.
Arabanın önündeki delikten sokulan bir lövye ile, motora ilk hareketi verirdi.
Öndeki o delikten sokulan demir bir lövye kimde ise, muavin kimdir sormadan anlaşılırdı. Yoksa Taraklı’da -gereksinim varsa- herkes anında muavinlik yapabilirdi. O demir ( levye ) lövyeyi bir döndürmekle motor “har ! “ deyip çalıştırılacaktır.
Bu otobüsle, Koca Köprü’ye gada (kadar) git ge (gidiş geliş) beş kuruşa” diye duyurulunca, “bayramın tadı” çıkardı.
Bütün günlerinizin Bayram tadında olması dileğiyle.
#ahi-naci-issever #bayram #bayram-harcligi