Ekonomi ve Ahlak
Tevhid ilkesine ve evrensel İslam düşüncesine dayalı bir toplum oluşturmayı hedefleyen Kuran, insanların ayrılığa düşmelerini önleyen, insan emeğinin ve onurunun sömürülmesine yer vermeyen bir sistemi öngörür. O, sağlıklı ve ahlaklı bir toplum oluşturmak için, adaletin mutlaka gerçekleştirilmesini, fırsat eşitliği ilkesinin de işletilmesini ister.
Ekonomi terimi, bütün fertler için iktisadi, sosyal ve ahlaki davranış modelleri ön gören bir sistemi ifade eder. İslam ekonomisini diğer ekonomilerden ayıran en önemli özellik, onun sosyal denge ve dayanışma için şart olan paylaşım adaletini temin etmesidir. Kuran’ın, ekonomik sistemi yeniden yapılandırması sürecinde ilk hamleyi faize yapması, İslam ekonomisinin değinilen özelliğini yansıtır. Çünkü faiz, adaletsiz paylaşımın ve haksız kazancın en önemli vasıtasıdır. Bunun için Kuran, faizi ve tefeciliği, Allah ve Elçisi’ ne karşı savaş açmakla eş günah saymıştır. Görüldüğü gibi İslam’da, dini, ahlaki ve insani değerleri ifade ederek kazanç sağlamak, hiç de makbul bir iş değildir. Şu halde insani ve İslami gayeleri gerçekleştirmek için bir araç olan ekonominin, iman ve ahlak gibi yüksek değerlerle yönlendirilmesi gerekir.
islam’da ekonomi ile ahlak değerleri arasında sıkı ve devamlılık arz eden bir uyum vardır. Zenginliğe ahlaki bir özellik kazandıran zekât, dile getirilen gerçeğin en güzel örneğidir. Çünkü zekât, İslam iktisat sisteminin ahlaki bir yapısı olduğunu; bu yapının, toplumun manevi değerlerini bozmadan insanlar arasında dengeli ve uyumlu bir oluşum sağladığını; insandaki aşırı kazanç tutkusunu da törpülediğini ortaya koyar. Servet, zekât yoluyla hem sosyal sefaleti azaltma, hem de toplumda manevi ilerleme sağlama aracı haline gelir. İslam’da ekonomik faaliyetler tevhid, denge, hür irade ve sorumluluk gibi ilkelere dayalı olduğundan İslam iktisat düzeni, ahlaki bir yapıya sahiptir.
Kuran, ekonominin çıkış noktasına ihtiyaç motifini koyar. Yetimi örselemeyi, yoksulu azarlamayı yasaklar. Servetin bekletilmesini değil, toplumsal işlevini yapabilmesi için işletilmesini ister. Kuran ilkelerine dayanan İslam iktisadı, insanın insanı sömürmesine, servetin sefahate, gösterişe ve ahlak bozukluğuna yol açmasına fırsat vermez. İsraftan uzak, gerekli üretim ve ölçülü tüketime açık yapısıyla yoksulluk kâbusunu ortadan kaldırır. İnsanlar arasındaki husumeti giderip toplumda huzur ve güven sağlar.
Kuran’a göre insan, mükellef olan ve sorumluluk taşıyan ahlaki bir varlıktır. Müslüman da, sadece inanan kişi değil, aynı zamanda inancının gereklerini yaşayan insandır. Müslüman, servet kazanmayı, kişisel çıkar değil, Allah’a kulluğunu sürdürmenin bir gereği olarak görür. İnsan hayatını çalışmaya dayandıran Kuran, doğru ve verimli çalışmayı kutsamış, ibadet sayması, iman değerine eren müminleri çalışmaya sevk etmiştir. Burada İslam çalışmayı emrettiği halde “Müslüman ülkelerin birçoğu niçin ekonomik açıdan az gelişmiştir” diye bir soru akla gelebilir. Müslüman ülkelerin pek çoğunun ekonomik açıdan az gelişmişliği bir gerçektir. Ama bu az gelişmişliğin sebebi, çalışmayı emreden İslam değildir. Bugünkü Müslüman toplumların durumuna bakıp İslam’ı yanlış yorumlaya çalışmak, gerçeği maksatlı olarak saptırmaktır. Unutulmamalıdır ki Avrupa orta çağın karanlığını yaşarken, dünyanın hâkimi, İslam’ın hakkını veren Müslümanlardı.
Liberal ekonominin bencil yapısı, iktisadi değerlerle ahlaki değerler arasındaki dengeleri bozmuştur. Bu dengelerin bozulması sonucu, madde putlaştırılmış, çok sayıda insan sömürgeci sistemlerin yemi haline gelmiştir. Ahlaki değerlerden tecrit edilen ekonomik sistem, aşırı kâr ve sömürü aracı olmuştur. Bu gerçek, sömürü sistemlerinin zihniyet kimliğini ortaya koyması bakımından oldukça dikkat çekicidir. Türkiye’de uygulanan ekonomik sistemde aynı özelliktedir. Bu gün ülkede cari olan ekonomik sistem, iktisadi ve ahlaki değerlerle değil, hakim güçlerin şablonları tarafından yönlendirilmektedir. Her türlü yüksek değerden uzak tutulan bu ekonomik model, ülkede sadece sömürgeci ve yoksullaştırıcı bir büyümeyi sağlamıştır. Çünkü ülkede hep işsizlik, yoksulluk ve yolsuzluk büyüyor, hayırlı yenilikler içeren verimli ve olumlu gelişmelere bir türlü ulaşılamıyor.
Batılı değerler içinde doğan ve İslami yapıyı dışlayan kapitalist sistem, günümüzde zengin ülkelerin yoksul ülkeleri sömüren bir aracı haline gelmiştir. Çünkü batı, sadece kendine çıkar sağlayan değerleri savunmaktadır. İnsan emeğini ve onurunu sömüren ekonomik modeller karşısında, İslam’ın yeri ve önemi bir kez daha gündeme gelmiş bulunmaktadır. Bu noktada yapılması gereken iş, insan toplumlarında İslami değerler düzenini devreye sokarak ekonomiyi olumlu biçimde yönlendirmek, faiz ve haksız kazanç gibi helal olmayan, iktisadi hayatı kirleten girişimleri etkili tedbirlerle önlemektedir. Ayrıca Müslümanların, kendilerini batı modeli ekonomik sistemlerden kurtarmaları gerekmektedir. Bunu gerçekleştirmek için toplumun bütün fertlerinde, İslam’a doğru bir tavır değişikliği olmalıdır. İslami değerleri ayakta tutan bütün sosyal kurumlar da İslami çizgilere uygun biçimde yeniden ihya edilmelidir. Daha da önemlisi Müslümanların, sömürgeci ekonomik sistemlerin kör taklitçisi ve uygulayıcısı olmaktan vaz geçilmelidir.
Yüce Allah Kuran’da: “ Yarışmacılar mutlu son için yarışsınlar.” Buyurarak insanları mutlu sona erme yarışına çağırıyor. Alışverişte bile Allah’ı anan ve Kuran’ın iyi Müslüman tanımı içinde yer alan Yüce Allah’ın bu çağrısı, sadece Müslümanlara değil, bütün insanlara yöneliktir. Çünkü o: “insan için çalışıp uğraştığından başkası yoktur.” Emri ile değinilen gerçeği bütün insanlara duyurmaktadır.
#