
Hezarfen LÜTFİ Çelebi KORKUT

Taraklı’da insanlar birbirlerine pek iltifat etmezler. Hatta biri sizin için övücü ifadeler falan kullanıyorsa hemen o kimse tarafından dalga geçilip geçilmediğinize (yalaza) dikkat edersiniz. Övülürken yerilmek, koltuklarım kabardı derken yere düşmek vakidir.
***
Daha önceki yazılarımda da ifade etmeye çalıştım. Taraklı’da insanlar, birbirlerine sevgiyi yansıtacak cümleler kurmayı belki de bir çeşit zayıflık addederler yahut sırnaşıklık, yılışıklık zannederler. Hatta bir yerde erkeklerin, birbirine sarılmasına tesadüf edilirse bu durum şaşkınlıkla karşılanır. Öpmek zinhar yok, fakat kafaları koç gibi tokuşturmak normal…
***
Taraklı’daki birtakım ölümler her defasında bunları düşündürüyor bana. Her kayıp, birden değerleniveriyor. Önceden değerli değil miydi? Değerliydi. Ona değerli olduğunu söyledin mi hiç? Yok! Sever miydin? Severdim. Kendisini sevdiğini rahmetliye bildirme fırsatın oldu mu? (…)
***
Elbette her şey söz değil. Ona ısmarladığın acı kahve, cemiyetine iştirak yahut giderdiğin bir müşkül de sevginin esasına karşılık gelir. Ama insan, bazen tatlı bir söz duymak ister samimi… ya da bir kucaklaşmaya muhtaçtır yürekten…
***
Lütfi Amca’nın ölümünü öğretmenler odasında, teneffüs vaktinde öğrendim. Taraklıajans’ta, haber başlığındaki Lütfi’nin başka bir Lütfi çıkmasını umdum, ama çocukluğum, avcumdaki telefon gibi kayıverdi birden. Arkadaşlar ne oldu dediler. Çocukluğum, dedim. Lütfi abi…
***
Yaklaşık yirmi beş yıl önceydi sanırım. Belediye hoparlöründen şöyle bir şeyi ilan ettiler. TRT 1’i açarsak eski Taraklı’nın kandil gecesini seyredecekmişiz. Yani o gece için TRT’yi uydudan iptal edecekler, yerine Lütfi Amca’nın 1988/89 (tam emin değilim) yıllarında çektiği Yunuspaşa Camii mevlit programını gösterecekler. Bütün Taraklı o programı izleyecek.
***
Caminin solunda, duvarın dibinde oturan, fitilli mat sarı kabanlı, kapüşonunun ipini ısıran 5/6 yaşlarındaki çocuk benim. Birden aklıma geliyor. Eyvah diyorum, yarın çarşıda dalga geçecekler benimle. Dediğim gibi oluyor, camiye aç mı geldin oğlum, diye dalga geçiyorlar çarşıda. O gece, belki de ömründeki tek video kaydı olan ve bir daha dünyada yüzünü göremeyeceğimiz cemaatin birçok kişisini bize gösteren kameramanı yani şu an onların arasına yeni karışmış Lütfi Amca’yı, kameranın arkasında olmasından dolayı göremiyoruz.
***
Taraklı’da çarşıya çıkan bir çocuğun kulağına dört mevsim kanarya sesi gelir. Kanaryanın Taraklı’da mebzul olmasından değil, Lütfi Amca’nın çocuklara duyduğu muhabbetten... Otuz beş yıl önce ansızın benim kulağımın dibinde öterdi o kuş sesi. Otuz beş yıl sonra çocuklarımın kulağında da ötmüştü geçen yaz. Ne var ki taklit yeteneğini keşfedecek bir çevrede yetişmedi. İstanbul’da olsaydı bu jest ve mimiklerle Ortaoyuncular Tiyatrosu’nda tanınmış bir sanatçıydı. Ama o mektepli değil, hep alaylı bir hezarfendi.
***
Eskiler “hezarfen” (bin sanat) derler. Yani “çok yetenekli olup elinden çok iş ve sanat gelen, çok şey bilen ve yapabilen kimse.” Ona Hezarfen Lütfi Çelebi denebilirdi. Fotoğrafçı ve kameramandı. Kaligrafi denen yazı sanatında mahir. Taraklı’daki eski sinemaya gelen filmlerin artistlerini resmedermiş. Diğer taraftan bankada vazife dışı mücellit olup evde de dekopaj makinasıyla ahşap objeler yapardı. Avcıydı. Peki, darbuka çaldığını kimler biliyor?
***
Eskiden devlet daireleri sert ve soğuktu. Resmiyetin yüzü, memurların tavrına dönüşürdü. Bankalar dahil… Ama Taraklı’daki Ziraat Bankası’nı biz çocuklar için neşeye dönüştüren Lütfi Amca’ydı. Her ay bankanın kapısına çıkar. Bizim okuldan çıkış saatlerimizde Başak Çocuk Dergisi dağıtırdı. Tükenmeden onun elinden bir dergi kapabilmek ne hoş bir saadetti.
***
Lütfi Amca’nın oğlu Ersen Ağabey, çocukluğumda da şimdi de bana ağabeylik yapmıştır. Taraklı Sahhaf’ı, İzmit’te çalışırken her daim bereketlendiren vefalı bir dost olmuştur. Kızı, ablamın, eşi de annemin arkadaşı olduğu için çocukken hem annemle hem de ablamla giderdik evlerine. Lütfi Amca’nın atölyeye dönüşmüş odasını, taa o günlerden hatırlıyorum.
***
Hasta düşen eşine vefalı bir refik oldu.
***
Evet, onun kadrajı kimimizin düğününü, kimimizin sünnet ve mevlit cemiyetini en estetik, sanatsal bir açıyla kaydetti. Ve bir sabah, kamera arkasındaki artık o değildi. Bu defa son sahneyi, namaz sonrası daldığı huzurlu uyku halini Melekler güzelce kaydetti.
***
Hezarfen Lütfi Çelebi gitse de kamera çekmeye devam ediyor… Rahmet üzere…