Geri

Kimi Öldürmeye Gidiyorsun Ahmet? (Türkistan Notları-12)

Mustafa Özbilge ve Gürhan Korkmaz'ın birlikte kaleme aldığı Türkistan yazı dizisinin 12'ncisi yayında...
Mustafa Özbilge Mustafa Özbilge
Yayın: Güncelleme:

Okurlar soruyor:
“Yazıların devamı gelmeyecek mi? Buhara’da durdunuz, yazılar da durdu.”
***
Yazılar durdu, zira hayat olağan ve olağandışı akışıyla devam ediyordu: Maişet derdi, ayrılık, hastalık, ölüm, kalım, bitmek bilmeyen bir soykırım ve güven vermeyen barışa atılan bilmem kaçıncı bir adım…
***
İnsan zihnini bin parçaya bölen, durmaksızın değişen gündemler…
Bu hengamenin içerisinde bir gezi yazısı yazmak, fildişi kulelerde yaşamayan bizler için o kadar lüks ki…
***
Şu zamanda, şu yerlere gideceğimizin karara bağlanması kesin bir takvim olmadığı gibi; kalmanın da yazmanın da tasarrufu mutlak anlamda bizim uhdemizde değildi.
***
Evet, yazılarımıza devam etmeliydik. Bunu okuyucudan ziyade kendimiz için yarıda bırakmamalıydık.
***
Okumak, gezmek ve görmek bizim için neden gerekliyse; yazmakla açıldığımız bir başka alemin keşfi de bizim için aynı gereklilikte.
***
Ve kaldığımız yere, Buhara’ya dönmek gerekirse…
***
Bekliyorduk. Trenimizin kalkmasına sadece 20 dakika kalmış ve tesadüfen son anda öğrendiğimize göre elimizdeki biletler yarına kesilmişti.
***
Ne yani Buhara bizi yine bırakmayacak mıydı?
***
Hepimiz medet umarcasına Haşim’e baktık. Haşim, bileti alan arkadaşlarla birlikte dışarı çıkıp bilet işlemlerinin yapıldığı ek binaya koştu. Geride kalan arkadaşlar telaş içinde bekliyordu. Gerçi Buhara’da bir gün daha kalacak olmamız zararımıza olacak bir şey değildi. Ama bugün de burada kalırsak dönüş vakti yaklaşan bazı arkadaşlarımızın Harezm bölgesinin en önemli şehri olan Hive’yi görmesi mümkün olmayacaktı.
***
10 dakika sonra ellerindeki biletlerle koşarak geldi arkadaşlar. Trenin kalkmasına çok az bir süre kalmıştı ve Buhara, çıkışımıza nihayet destur veriyordu.
***
Çantalarımızı, eşyalarımızı sırtlayarak koşturmaya başladık. Trendeki yerlerimize kendimizi zar zor atabildik.
***
Biletlerimiz, Taşkent’ten Semerkant’a giderken olduğu gibi ekonomik sınıftandı yine. Yataklı olan vagondaki yerlerimizi bulup yerleşirken dikkatimizi çeken ilk şey, ortamdaki rahatsız edici yoğun yemek kokuları olmuştu. Semerkant treninden farklı olarak yolcu profili bariz bir şekilde değişmişti. Ülkenin batı sınırındaki özerk Karakalpakistan’a doğru gidildikçe ekonomik gelişmişlik düzeyi azalmakta ve bu da yolcuların giyim kuşamlarına, hâl ve hareketlerine yansımaktaydı.
***
Düdük çaldı.
***
Çalan, trenin düdüğünden ziyade bize birçok şey öğreten; ak sakallı, çekik gözlü, ihtiyar hocamız kadim Buhara’nın son ders ziliydi adeta. Biz çömez talebelerini, Harezm’e göndermek üzere azat ediyordu sanki.
***
Saatler sabah 8 buçuğu gösterdiğinde baştan başa su kanallarıyla çevrili bu hayat dolu şehirden, bir çölün derinliklerine doğru hareket etmeye başlamıştı trenimiz. Yolculuğumuz yaklaşık 6 saat sürecekti. Zamanın küçük bir anını bile zayi etmemeliydik. Yatıp dinlenmek yerine yataklarımızın ortasına kurulmuş bir masanın etrafına toplanıp oyun oynamaya başladık.
***
Mahkeme vakti gelmişti. İleri bir tarihe ertelenmemesi, görülmesi gereken bir dava vardı aramızda. Ama bu hasımca güdülen bir dava değildi. Bir zamanlar genç aşıkların birbirlerinin yüzüne tuttukları ayna gibi bir şey…
***
İnsanın sevgisi kimeyse ilgisi de onaydı.
***
Birinci celsede Serkan, ikinci celsede Selami… Sırasıyla Haşim ve Resul… Duruşmadaki herkes sanık sandalyesine oturtuluyordu tek tek. Her birimiz geçmişiyle şimdisiyle yüzleştiği bir tiyatronun içerisinde rolünü oynuyordu. Hakim olduk, savcı olduk, sanık olduk… Ama her şeyden önce birbirimize yoldaş olduk. Bu uzun yolculuğun nasıl bittiğini anlayamadık böylece.
***
Öğleden sonra vardığımız Hive’de istasyon çıkışında yolcu bekleyen taksicilerle pazarlık yapıp internetten bulduğumuz yere doğru yola çıktık. Ancak bizi bir sürpriz bekliyordu. Vardığımız adresteki hostel, ne internette yer alan resimlerde olduğu gibiydi ne de hostele ilişkin verilen bilgiler doğruydu. Ailesiyle birlikte yaşayan bir adam, kaldığı evin birkaç odasını müşterilere tahsis ederek güya burayı hostele çevirmişti. Bize tuhaf gelse de yaşanmakta olan evleri otel/hostel olarak turistlere açmanın Hive’de yaygın olduğunu öğrenecektik. Yanıltıcı bilgiler vermesinden dolayı anlaşamayacağımızı söyleyerek bu adamın evinden ayrıldık.
***
Durumu fark eden ve bizi anlaşmalı oldukları başka bir otele çekmek isteyen taksiciler peşimizi bir türlü bırakmıyordu. Başımıza tebelleş olan bu taksicileri bir şekilde atlatıp eşyalarımızla birlikte Hive’nin tarihi iç kalesi içerisinde ilerliyorduk.
***
Büyülenmiştik. Etrafı surlarla çevrili, rengarenk yüksek kulelerin ve minarelerin bulunduğu, toprak rengi kiremitlerden inşa edilen yapıların arasında sanki bir açık hava müzesi içerisindeydik. Öğle saatleri olmasından dolayı tenhalığın hâkim olduğu Hive’de taş kaldırımlar ve dar sokaklar arasında dolaşırken, gözlerimiz bir taraftan da kalabileceğimiz uygun bir yer arıyordu. Birkaç yere uğramış, ancak sonuç alamamıştık.
***
Biraz soluklanmak ve geciken kahvaltımızı yapmak için yemyeşil bahçesinde geniş sedirlerin yer aldığı bir mekâna girdik. Bahçedeki sedirlerden birine oturarak çay ve samsa sipariş ederken yemek yemekte olan yaşlı, kırçıl sakallı bir adamı fark ettik. Orta boylu, çekik gözlü, geniş alınlı, elmacık kemikleri belirgin bu adam, vakarlı duruşu ve ölçülü tavırlarıyla ne kadar da asildi. Bir şey vardı bu karakterde; bir anlamı yüklendiğine hemfikirdik. Ama ne olduğunu anlayamamıştık. Nereli olduğuna dair bir iddialaşma başladı aramızda. Çinli, Koreli, Japon, Kazak… bu adam kimdi? Ciddi ve keskin ifadeleriyle öylesine ketumdu ki sadece Koreli olduğunu öğrenebildik.
***
Siparişlerimizi getiren genç kız tesettürlüydü. Mekansa bu ülkede görmeye alışık olduğumuz üzere alkollüydü. Bu gibi çelişkiler o kadar sıradanlaşmıştı ki zamanla biz de bu durumları yadsımamaya başlamıştık. Ta ki bu garson kızın öğleyi kılmak için çardaklardan birinde namaza durmasına kadar… Gördüğümüz kadarıyla bu coğrafyada alkol, bizdeki sigara içmenin muadili gibi algılanmaktaydı.
***
Çaylarımızı yudumlarken bir taraftan da kalacak yer meselesini konuşuyorduk. Turistlerin sıcaklardan dolayı pek tercih etmediği bir dönemde Hive’de bulunduğumuz için şanslıydık. Kalacak yer bulma noktasında sıkıntı yaşayacağımızı düşünmedik hiç. İnternetten bizim için uygun olabilecek birkaç yer bulmuştuk.
***
Kalktık.
***
Bulduğumuz ilk adrese gittik. Resepsiyonda 15-16 yaşlarında genç bir çocuk vardı. Ona 8 kişi olduğumuzu, bizim için uygun yeri olup olmadığını sorduk. Çocuk, otelin müsait olduğunu, eğer istersek bize odaları gösterebileceğini söyledi. 4’er kişilik odalar gayet güzeldi. Ancak çocuğun istemiş olduğu fiyat bize pahalı gelmiş ve pazarlık yapmaya başlamıştık. Çocuk bu konuda yetkili olmadığını söyleyerek patronunu aradı. Telefon üzerinden pazarlığımız devam ederken arkadaşların, lobideki Avrupalı bir turistle sohbet ettiklerini fark ettik. 8-10 yaşlarındaki oğluyla birlikte otelden ayrılmak üzere olan İsviçreli turiste, Serkan büyük bir gayretle bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Yüksek sesle, heceleye heceleye konuşan Serkan, anlattığı şeylerin anlaşıldığından emindi. Güldüğümüzü görünce bize çıkıştı:
-Niye gülüyorsunuz, adam dediklerimi gayet iyi anlıyor.
***
Haklıydı. Küçük bir girişimde bile birbirimizin cesaretini nasıl da kırıyorduk. Her birimiz kendimizden yabancı bir dili profesyonelce konuşma performansı bekliyorduk. Aksi takdirde bu durumu bir espri konusuna çevirip birbirimize ket vuruyorduk. Dilin maruz kalınarak öğrenilen bir şey olduğunu artık kimse inkâr etmiyor. Köyünden kasabasından çıkamayan ortalama bir Anadolu insanı, kendi ülkesinde konuşulan başka bir dile, başka bir şiveye bile maruz kalamıyordu ki…
***
Evet. Gezerek öğrenmeyi bir kültüre dönüştüren, sosyo-ekonomik şartları yerinde olan ortalama bir Avrupalı gibi değildik. Buna karşılık ülkesinden kaçmak zorunda kalan bir mülteci, yahut sömürge vatandaşı da değildik. Öyleyse neydik?
***
Fakirdik!..
***
İkinci bir tabak yemeği alamayacağı için tabağını ekmekle dolduran bir önceki neslin çocukları, seyahat etmek, yabancılarla iletişim kurmak noktasında tabi ki güdük kalacaklardı. Fakirlik sadece ekonomiyi etkilemiyor, beraberinde kültürel fakirliği de yerleştiriyordu. Öyle bir yerleştiriyordu ki ekonomik fakirlik ortadan kalksa da bu yerleşik kültür en az birkaç nesil geçmedikçe yerinden oynatılamıyordu.
***
İşte anlaşmaya çalıştığımız İsviçreli turist…
***
Anlattığına göre 30 yıl önce ebeveyni onu 10 yaşındayken İstanbul’a götürmüş; o da şimdi aynı yaşlardaki kendi çocuğunu Hive’ye getirmişti.
***
Kaldı ki biz sadece fakir bir neslin devamı değildik. Aynı zamanda korkutulmuş, sindirilmiş, bastırılmış nesillerin ürkek çocuklarıydık.
***
“Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
-Maveraünnehir nereye dökülür?”
***
Ev, okul, cami, kışla, hastane, fabrika… Bu mekanlar, şahsiyet geliştirmesi, ferdi ileri taşıması gerekirken; ülkemizde insanın kendi olmaklığına dair tüm zenginliklerini, yetilerini törpülüyordu. Devlet, halk üzerinde kurmak istediği mutlak otoritesi uğruna vatandaşları üzerinde her dönem bir korku iklimi estiriyordu. Böylesi bir iklimde sivil bir şahsiyet ve teşebbüs filizlenir miydi?

***

Biz bunun en son örneğini Filistin meselesinde gördük mesela. İspanya, İtalya, Fransa, Yunanistan gibi Avrupa ülkelerindeki insanların geliştirmiş olduğu sivil inisiyatif, Türkiye’dekiyle kıyaslanamayacak kadar güçlüydü. Hükumetin bir yandan Filistin’i destekler görünen parlak retoriği, diğer yandan kendisinin güdümünde olmayan eylemleri ve girişimleri boğmaya çalışan tavrı, kriminalize olma korkusundaki vatandaşını resmi makamların çizdiği dar ve güdük sınırlara hapsetmekteydi.
***
Bizde ancak devletin himayesinde tertiplenen mitinglerde meydanlara çıkılabiliyordu.
***
Biz meydana çıkmak konusunda bile böylesine ürkektik işte. Peki hâl böyleyken ara sıra da olsa sınırları nasıl aşıyordu Mehmet?
***
“Kimi öldürmeye gidiyorsun Ahmet?”
***
Ahmet, Mehmet devlet istediğinde ölmek ya da öldürmek için çıkabiliyordu bazen yurtdışına. Kore’de olduğu gibi… 

***

Şimdi anlıyorduk çay bahçesinde karşılaştığımız Koreli turistin asaletinin nereden geldiğini. Bizim Taraklı’nın Mahdumlar köyündeki Koreli Mehmet Amca’nın koruduğu Koreli, o turistti işte. 

***

Ve o Mehmet Amca ki partallaşmış pantolonunun üstüne çektiği kalın yün çorapları, rengi atmış ceketi; ağaran, uzun, bakımsız sakallarıyla yaşadı hep. Aklının birazını bıraktığı bir savaşa ve Hacca gitmenin dışında memleketinden çıkamadı hiç. Kurtardığı Güney Koreli turist dünyayı gezerken; bizim Kore gazisi köylü Mehmet çoktan rahmetli olmuştu.
***
Ve lobide süren çatır çatır bir pazarlık ki nihayetinde son buldu. Bu nezih otelin genç resepsiyonisti, patronla görüşmesini tamamlayıp verebileceği son fiyatı önümüze koydu.
***
Olsun!..
***
İndirimli hali bile bize fazla olan bu güzel otelin lobisinde serinlemiş olduk. Öğle sıcağında yerleşebileceğimiz başka bir konaklama mekanına doğru yola koyulduk.
***
Kilometrelerce uzakta yerimizi arıyorduk.

#koreli #hive #devlet #maveraunnehir #harezm #lobi #ahmet #mehmet

Yorumunuzu Ekleyin

Adı-Soyad
E-Posta
Yorum
İşlemin Sonucu
  • Yorumlar T.C. Yasalarına aykırı olamaz.
  • Hakaret içeren yorumlar, yayınlanmasa bile yasal mercilere iletilebilir
  • KVKK Kapsamında, bilgileriniz, yasal merciler hariç kimseyle paylaşılmaz.
  • Formda doldurduğunuz bilgiler ve IP adresiniz sisteme kaydedilir.
  • Yorumunuz onaylanıp yayınlandığında, sadece yorum, isim ve yorum tarih saati gösterilir.

GENEL BİLGİLER

Taraklı

Taraklı

Taraklı Nerede, Taraklı'nın tarihi ve coğrafi özellikleri
Taraklı Otobüs Saatleri

Taraklı Otobüs Saatleri

Ağustos 2023 Güncel Taraklı - Sakarya Otobüs Kalkış Saatleri, Taraklı Otobüs Saatler 2021, Taraklı Otobüs Tarifesi, Taraklı Sakarya ilk otobüs ne zaman? Taraklı - Sakarya Son Otobüs Ne zaman? Sakarya Taraklı İlk Otobüs Ne Zaman, Sakarya Taraklı Otobüs Saatleri, Taraklı Koop Otobüs Saatleri
Taraklı'da Gezilecek Yerler

Taraklı'da Gezilecek Yerler

Taraklı'ya geldiğinizde gezilecek yerler neresidir? Taraklı'nın en popüler gezilecek yerleri yazımızda.
Taraklı Termal Turizmi

Taraklı Termal Turizmi

Taraklı'da termal turizmi, Türkiye'deki belli başlı noktalardan biri haline gelmiştir.