Özgür Olmak
Kaptanlar esir düşmüş, soruyorum Kağan’a
liman beyi haykırır, bu devran nasıl devran,
Özgürlüğü haykıran bir ses yok mu? CİHAN! a…
İnsanoğlu ne kadar kendi ayaklarının üzerinde durabiliyorsa, o kadar da özgürdür. Himaye altına alınmış, korunarak büyütülmüş, şekil verilerek yetiştirilmiş insanların özgür olmasından da söz edilemez. Himaye altında tutanlara karşı kendilerini ezik hissettikleri için özgürlüğe giden yollar da kendiliğinden tıkanmış olur. Kişi, sahibi gibi düşünmeye başlar. Ve kendini boşa çıkarır. Çünkü o’ olmazsa yaşayamaz, hayata tutunamaz hisseder kendini. Ve böylelikle hayata yenik düşer. Artık o kimlik ve kişilik sahibi olmayı değil, efendisine karşı nasıl davranması gerektiğinin hesabını yapmaya başlar. Muhtaç hisseder kendini, yardımsız yaşayamayacağını düşünür. Rızkın Allah’tan geldiğini bile unutur. Ve tam bir köle zihniyeti hâkim olur benliğine. Bir tas çorba ve bir dilim ekmek diyerek ömrünü tamamlamaya çalışır. Zaman zaman bu zilletten de gurur duyar. İnsanlar ve insancıklar olarak ayrılmışlardır artık. Kendine yön verecek iradenin dışına itildikten sonra, sahte hayatın esiri olarak ömrünü tamamlamaya çalışır.
Aslında insan doğarken özgür doğar, yaşarken de özgür yaşamalı, ölürken de özgür ölmelidir. Onun için insanlar çocukken daha özgür ve daha hürdür. İstediğini çekinmeden söyleyebilir. Korkusuzdur. Atılgandır. Yardım severdir. Art niyet derseniz hiç yoktur. Sahte nezaketle henüz tanışmamıştır. Tabii davranır. Her şeyi gönlünden geçtiği gibi konuşur. İşte doğuştan gelen bu özgürlüklere, bu tertemiz hislere, bu hayatta yer bulabilmesi oldukça zordur. Her gün oynanan oyunlarla, çevrilen filmlerle, döndürülen dolaplarla köleleştirilmiş zihinlerin telkinleriyle bu sahte hayata insanlar yavaş yavaş alıştırılırlar. Alışmayanlar ise, değişik cezalara çarptırılarak zorla alıştırılmaya çalışılır. Terbiye metodu ortalıklarda görünmez. Sadece sözlerde kalmıştır. Uygulamalarla söylemler arasında büyük uçurumlar vardır. Ve insanlar kendilerini açık seçik ifa edemedikleri için kabuğuna çekilir ve kendi hayatlarının dışına pek karışmazlar. Artık işler kurtarıcı aramaya gelmiştir. Kim daha çok yaldızlı sözler ediyorsa insanlar onun etrafında toplanmaya başlarlar. Ancak söylediklerini davranışları yalanladığı için insanlarında her geçen gün güvenleri azalır. Gemisini kurtaran kaptan hikâyesine uygun olarak, insanlar gemilerini kurtarmış kaptanların limanlarına sığınma ihtiyacı duyarlar. Sığındıkları gemilerde birer tayfa olarak ömürlerini tamamlamaktan başka çareleri de kalmamıştır. Ne yazık ki bu asrın insanı hür iradeden yoksundur. Hür iradenin ve yeteneğinin gelişebilmesi için hür ortamların oluşması lazımdır. Maalesef günümüzde hür sesli değil, gür sesli insanlar rağbet görmektedir. Tenkit hakkının olmadığı her yerde alkışlar birer yalandır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Elini kolunu sokakta sallayarak gezmek özgür oldum anlamına gelmez. Canlı onmakta yaşamak anlamına gelmediği gibi. Nezaman Ceketini kendin giyebilir ve istediğin zamanda da çıkarabilirsen, konuşmak istediğini kendin tespit edip ve sesli düşünebiliyorsan, aklıselim isen, konuştuklarından birileri seni hesaba çekmiyorsa, orada özgürsün demektir. Bunun tersi iradesi köleleştirilmiş, bedeni serbest dolaşan "birey" olmaktan öteye geçemezsin.
İdeolojiler idrake giydirilen bir deli gömleğinden başka nedir. Bir an önce idraklerimize giydirilen bu deli gömleklerinden kurtulmalıyız. Kısacası “birey” değil, “şahsiyet” olmaktır amaç.
Gelecek nesiller için bırakılacak en büyük miras “ÖZGÜRLÜK” tür; diyor hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Kalın sağlıcakla…
Bakın Şu Dörtlükte Ne Diyor
Ben böyle bakıp duracak mıydım dili bağlı,
İslam’ı uyandırmak için haykıracaktım,
Gür hisli, gür imanlı beyinler coşar ancak,
Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım.
Haykır, kime lakin hani sahipleri yurdun,
Ellerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım,
Böyle haykırıyordu Mehmet Akif Ersoy (r.h)
#