En Büyük Ödül
İnsan olmanın onuru ve şerefi işte bu iki kavramda yatmaktadır. Dünyaya gelmemizin gayesi de bu olsa gerek. Bu gezegende iki çeşit kavganın her zaman var olduğunu ve sürdüğünü, kıyamete kadar da süreceğini hepimizin bilmesi gerekir. Ortada durup hakemlik yapmak şuurlu bir insanın işi değildir olmamalıdır da. Evet, gelelim bu kavgaların sebebine. Önce birincisine açıklık getirelim. Dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak için, çıkar çevrelerinin oluşturdukları fitne odaklarının verdikleri haksız mücadelenin adıdır. Oluşturdukları menfaat çeteleri ile insanlığa huzur ve mutluluk vaat ederek, insanlığı sömürmek ve köleleştirmekten başak bir amaçları da yoktur. Bu zihniyet her dönem olduğu gibi bugün de mevcuttur, yarın da olacaktır. Bu zihniyetin söylemleri dikkatle izlenirse, davranışlarının her zaman söylemlerini yalanladığını, verdikleri sözlerin yerine getirilmediğini açık seçik görürsünüz. Kendilerine bile faydası olmayan bu azınlığın ağızları en olgun ve dolgun sözcükleri nazikâne kullanarak mazlum ve masum insanların sırtından geçinmeyi kendilerine ilke edinmişlerdir. Demiştim ya, iki zihniyetin var olduğunu ve birbiriyle çatışma halinde bulunduğunu ve bu bahis konusu olan çıkar kavgaları maalesef yeryüzünde milyonlarca mazlum ve masum insanı her şeyden mağdur ve mahrum ettiğini hepimiz görmekteyiz. İşin bilincinde olmayan iyi niyetli insanları da zaman, zaman kendi çıkarları için kullanmasını çok iyi bilen bu kişiliksiz kişiler yararlı bir fert değil zararlı bir alet olarak yaşamlarını sürdürürler. Adalet eşitlik hürriyet ve özgürlük gibi evrensel kavramları ağızlarından hiç düşürmeyen bu zihniyetin söylemlerinin insan hayatına geçmesine de fırsat tanımazlar. Toplumlarda ve insan hayatında derin yaralar açan bu zihniyet maalesef her zaman olmuştur ve olacaktır da.
İkinci bir zihniyet ise, hakkın rızasını ve kalkın teveccühünü kazanmak amacını güden ve bu davranışını bir ibadet gibi algılayan şuurlu insanların işidir. Bu yolu seçenlerin amacı kendi çıkarları için değil halkın hakkını hak ettiği ölçüde fertlere ulaşması için mücadele eden nitelikli kişilerdir. Maalesef her geçen gün sayıları azalsa da davalarının kutsallığına inanan bu şahsiyetler ne pahasına olursa olsun bu hakça mücadeleden vazgeçmeyeceklerdir. İki dünyaya inanan insanların davaları, her zaman insanlık için olmuştur. Meşakkatli bir hayat sürse de, iç disiplinlerini oluşturmuş bu kişiler toplumun huzurunu kendi huzurları olarak algılar ve bu uğurda gerekirse her fedakârlığı yapabilirler. Aç gözlü değillerdir. Vicdanları ile akılları barışık yaşarlar. Mücadele sahalarında ise çıkar çevreleri ve haksız kazanç ile beslenenler olduğu için bazen ağır bedeller öderler. Buna rağmen bedenleri çile çekse de gönülleri huzur doludur. Nihayet fani bir dünyanın üzerinde kısa süren seyahatler de bu gibi olaylar hep yaşana gelmiştir. Aslında bu dava şeytanın dostları ile Allah dostları arasında süre gelen hakla batılın savaşıdır. "Şeytan sizi Allah ile kandırmasın" ayeti üzerinde de iyi düşünmemiz gerekir. Bu iki olay insanlığın yaratılışında başlamış, yok oluşuna kadarda sürecektir. Yani Âdem den günümüze kadar gelmiştir, kıyamete kadar da sürecektir.
Ve sonuç olarak diyebiliriz ki, büyük mahkemede görülecek adil yargılama sonucu insan hak ettiği yeri bulacak ve dünyaya bir daha geri dönmemek üzere orada ebedi kalacaktır. O halde “dünyadan yararlanacağınız kadar dünyanıza, ahiretten yararlanacağınız kadar da ahiretinize çalışın”.
Hepinize en derin kalbi, saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Değerli okuyucularım.
#