Tamah ve Açgözlülük
Kur’an, ticari hayatın oldukça faal, sınırsız ihtirasın ve çoklukla övünme kültürünün insana egemen olduğu, fakat sosyal yapıdaki bozukluğun ve sömürünün ise alabildiğine yaygınlaştığı bir zamanda ve ortamda inmeye başladı. Bu yüzden onun ilk inen sureleri, anılan bozuk durumu tenkit eden ve düzeltmeyi amaçlayan hükümleri içermektedir. Demek ki Kur’an mesajının indiği toplumda arzu edilen etkiyi gerçekleştirebilmesi, sosyal ve bireysel yapıdaki bozuklukların düzeltilmesine bağlıydı. Ayrıca bu durum, zihniyet yenilmesini ve zemin temizliğini de gerekli kılıyordu
Kur’an’a göre, insanı bu dünyaya ihtirasla bağlayan ve ona ölüm sonrasını unutturan bir mülkiyet bilinci sakattır. Mal ve mülkün insanı ölümsüz kılacağını zannetmek ise, büyük bir aldanıştır. Öyleyse insan sınırsız ihtirasa kapılıp kendini malla tanımlamaya kalkışmamalıdır. Çünkü bu durum, insanı büyük ölçüde İslam’ı kavrayış ve yaşayıştan uzaklaştırır. İşte bu yüzden çoklukla övünme ve savunma anlamsız bir iş olup Allah katında hiçbir değer taşımamaktadır.
Hayatın dokusunu bozan, kişinin duygu ve sezgi kapılarını kapayan temel nedenlerden biri de, insanın dünya hayatında açgözlü ve doymak bilmez bir arayış içine girmiş olmasıdır. İnsanın fıtratında, tatmin edilmesi gereken arzular duygularda vardır. Bunun için dünya karşısında olumsuz bir tavır takınmak doğru değildir. Kur’an’ın istediği, insanda bulunan arzuların yok edilmesi değil, onların insanın yaradılış gayesine uygun bir düzene sokulması ve terbiye edilmesidir. Eğer insandaki aşırı ihtiraslar kontrol altına alınamazsa insan bilinç çıplaklığına uğrar ve sapıklığı iyi sanabilir.
Kur’an’ın, insanlara yönelttiği azap ve helak uyarılarının temel hedefi, onlara sorumluluklarını hatırlatmak ve içinde bulundukları kötü durumun vahametine dikkat çekmektir. Helak olaylarının temel nedeni ise, insanların içine düştükleri ahlaki yozlaşmadır. Öyleyse Allah’ı inkâr ve O’nun nimetlerine nankörlük, etmek doğru değildir. Zira inkâr ve nankörlük, azabı gerektiren büyük bir günahtır. Bu günaha düşmemek için, Allah’a inanmak ve O’na şükretmek gerekir. Şükretmekte de, helal ve haramı gözetmekle olur. Ayrıca, helalden faydalanmak insan için bir hak, haramdan sakınmak ta bir vazifedir. Bundan dolayı, Allah’a imanın ve ibadetin en bariz göstergesi, şükürdür.
İnsanlık, bütün çağlarda açgözlülüğü tanımıştır, ama tarihin hiçbir devrinde tamah, bugün olduğu kadar gözü kör edici ve ciğer sökücü bir hırs halinde kendini açığa vurmamıştır. Bugün, sınırsız ihtiras kurbanı olmuş çok sayıda insan, bu inatçı tutkuyu, ruhunu kemiren bir ur gibi ta mezara kadar taşımakta; sonunda bu amaçsız koşu, tüketici bir hiçlikle son bulmaktadır. İnsanlık hangi çağda olursa olsun, Kur’an’ın bu uyarıcı sesine kulak vermedikçe ve ondaki İslami hayatı görmedikçe içine düştüğü bu acılı durumdan asla kurtulamayacaktır.
Sonuç olarak bu surenin ilk muhatapları, Kur’an’ın indiği dönemdeki inkârcı müşrikler olsa da onun muhtevası ve uyarısı, “hevesine ve ihtirasına mağlup olan” herkesi kapsar. Zira insanoğlu çoğu kez kendisine çok uzak olan bilinmezleri keşfedebildiği halde, en yakın gerçeklerden habersiz olup iyi kötüden, zararı faydadan ayıramaz hale gelir. Bunun temel nedeni, onun akıl ve iradesinin az veya çok heva ve ihtirasına mağlup olmasıdır. Eğer insanın aklı ve iradesi aşırı tutkuların baskısından kurtulup azat olabilirse o, meçhul olan pek çok şeyi keşfedebilir. Aksi halde bilinen en basit meseleleri dahi anlamaktan aciz kalır. Öyleyse insanın, hayatındaki öldürücü sefahate son verip iman özgürlüğünün onuruna ermesi, onun bir an önce hevasına ve ihtirasına köle olmaktan kurtulmasına bağlıdır.
#