Kamacı yine AKP'li Yöneticileri Uyardı
Cumartesi günü AKP İl Danışma Kurulu toplantısı vardı…
Toplantının basına kapalı bölümünde ne olup bittiğini araştırırken Kurucular Kurulu üyesi Cemal Kamacı'nın isim vermeden AKP'li yöneticilere hitaben, metne bağlı bir konuşma yaptığını öğrendim…
Kamacı konuşmasında güze mesajlar vermiş…
Bunun üzerine Kamacı'yı arayıp, bir mahsuru yoksa bu konuşma metnini bana gönderip, gönderemeyeceğini sordum…
Konuşmasında isim vermediği ve genel olarak herkesin yararlanabileceği bir konu olduğu için yazıyı ulaştırabileceğini söyledi…
Bu yazıyı sizlere aktarmak istiyorum;
Bilindiği üzere asırlardır düşünürler, yönetenler ve yönetilenler, bunların hak ve sorumlulukları ile ilgili sayısız eserler meydana getirmişler, bu konuda çeşitli görüşler beyan etmişlerdir.
Ben de bu konuşmamda sizlere bu meyanda bilgiler vermeye çalışacağım.
Yöneten ve yönetilenler şu soruyu kendilerine sormalıdırlar:
"Biz bize biçilen bu göreve layık mıyız?
Vatandaş olarak vatandaş sorumluluğumuzu yerine getirebiliyor muyuz?
İyi birer vatandaş mıyız?
Eğer öyle ise seçtiğimiz insanlar da yöneticilerimiz de emin insanlar olurlar. Öyleyse neden hayıflanıyor, niçin şikayet ediyoruz?
Tasavvuf tarihinin önemli simalarından Zünnün-ı Mısri'den, kendisine bir yıl hizmet etmiş olan Yusuf b. Hüseyin bir gün İsm-i Azam'ı öğretmesini ister.
Yani Allah'ın bütün vasıflarını ifade eden en yüce adını… şeyh efendi bu isteğe gülüp geçer. Aradan altı ay geçer, Yusuf hizmetine sabırla devam eder.
Bir fırsatını bulup isteğini yenilediğinde Zünnun kendisine bir testi verir.
Testinin ağzı bir bezle bağlıdır. Yusuf a "bu testiyi falan yerdeki zata götür, ver" der.
Yusuf hediyeyi alır, yola koyulur, ancak yolda içinde büyük bir merak uyanır, acaba testinin içindeki nedir'?
Bezi aralar, testinin içinden bir fare sıçrar ve gözden kaybolur.
Yusuf çok üzülür.
Emanete riayet edememiştir.
Üzüntülü ve mahcup bir şekilde geri döner.
Olanlar kendisine malum olan Zünnun-ı Mısri, "sıradan bir hediye konusunda bile güvenilemeyen bir kimseye ism-i azam nasıl emanet edilir" diyerek her isteyene her şeyin emanet edilemeyeceğini anlatır.
Üst düzeyde idarecilik alan kimseler bilmelidirler ki omuzlarındaki yük çok ağırdır.
Allah'a karşı sorumlu olduklarının bilincinde olanlar, yaptıkları işlere mazeret arayıp kılıf uyduramazlar.
İdareciler emri altındakilerin her türlü probleminden haberdar olmak, sıkıntılarıyla ilgilenmek, dertlerini çözmekle yükümlüdürler.
Vurdum duymazlık, görmezden gelme, haksızlık, haksızlıklara ses çıkarmama o makamın hakkını verememektir ve büyük bir vebaldir.
İdarecilik gerçekten de dünyanın en büyük sorumluluğudur.
Kanuni ile bir kadın arasında geçen şu konuşma da bu hususu tüm açıklığıyla ortaya koymaktadır. Kanuni Sultan Süleyman bir sefer dönüşünde karşısına çıkan bir kadının şikayetiyle duraksar. ‘Evime hırsız girdi padişahım" der kadın, padişah, "peki sen neredeydin" diye sorar.
Kadın "uyuyordum efendim" deyince padişah, "insan evine hırsız girer de hala uyur mu, niçin uyanmadın" diye sorar.
Kadın ‘siz uyanıksınız diye padişahım" diye cevap verir.
Padişah susar ve "kadın haklı" diyerek zararının ödenmesini ve hırsızın yakalanmasını emreder.
Asrımızın önemli düşünürlerinden Mevdudi der ki:
"İdareye getirilenler yani hükümete seçilenler yeryüzünün hazinelerine malik olurlar, ama kendileri yahut kendi yakınları ve mensuplarının menfaati, çıkarı, avantası için çalışmazlar. Kendi ceplerini doldurmaya kalkmazlar. Allah'ın verdiği rızkı insanlar arasında adaletli, insaflı şekilde dağıtırlar. Kendilerini bu işte emanetçi olarak düşünürler."
Hükümet demek, halka hizmet demektir.
Halkın sırtına binmek demek değildir. Ak Partiyle halk, sırtına binenleri atmış, kendisine hizmet eden, kendi çocuklarını kucaklamıştır.
Bugün belli bir kesimin vaveylası işte bu yüzdendir.
Ak Partiye duyulan hazımsızlığın arkasındaki temel neden de budur.
İnsanları idare etmenin zor ve önemli bir iş olduğunu herkes bilir.
Ehil olmadığı halde idareciliğe talip olan ve halkı aldatıp bu makama seçilen kişiler, belki ilk başlarda arzularına ulaştıklarını zannedebilirler, ancak bilmelidirler ki idarecilik onların itibarını kaybetmelerine sebep olacaktır.
Aynı zamanda ahiret hayatlarını da tehlikeye sokacaktır.
Evet, günümüz şartlarında idarede bulunmak nefse hoş geliyor.
Gurur ve kibir, kendini beğenmişlik zaman içinde idarecinin etrafını sarıveriyor.
Çevresinde oluşan dalkavukların alkışları nefsi okşuyor.
Yolsuzluklar alıp başını gidiyor.
Onun için efendimiz insanın evvela Allahla bağının sağlam olmasını istiyor.
Ahiret hayatına yönelik irade bilincine sahip olmasını arzu ediyor.
O yüzden şöyle buyuruyor:
"İdarecilik isteme, eğer idarecilik sana sen istemeden verilirse bu konuda Allah tarafından yardım görürsün. Eğer sana idarecilik senin isteğinle verilirse o vazife ile başbaşa bırakılırsın."
Ebu Zerr: "ey Allah'ın resulü, bana görev vermeyecek misin diye sorar. Resulüllah eliyle göğsüne vurarak "Ey Ebu Zerr, sen zayıfsın, bu da bir emanettir. O kıyamet gününde bir pişmanlık ve utançtır. Yalnız onu hakkıyla alan ve yerine getiren bundan hariçtir" der.
Hz. Peygamber'in Ebu Zerr'e söylediği bu sözün üzerine söyleyecek çok fazla bir şey kalmadığını düşünüyor, ak parti mensubu tüm yöneticilerimizin görevini hakkıyla yerine getirenlerden olmasını temenni ediyorum.
#