Geçmişe Bakarak Bugünü Anlama
Buhar gücünün sanayide kullanılmaya başlanması toplum hayatında önemli değişikliklere yol açtı. Makineleşme ve seri üretim maliyetleri düşürdü. Tarım sektöründe çalışan toplum kesiminin büyük bir kısmı ücretli işçi olarak fabrikalarda çalışmaya başladı. Üretimdeki artış sanayileşen ülkeleri yeni hammadde kaynakları ve yeni pazarlar aramaya yöneltti. 19. yüzyılın başlarında sanayi devrimini tamamlayan İngiltere diğer Avrupa ülkelerinin kendilerini korumaya almaları nedeniyle hammadde ve Pazar arayışlarını Avrupa dışına kaydırdı. Pek çok ülke ile ya anlaşma yolu ile veya zor kullanılarak ticaret anlaşmaları imzaladılar. Örnek olarak Çin’i verebiliriz. Çin İngilizler tarafından tam bir açık sömürü ülkesi haline getirilmişti. Her yeni sömürge İngiltere için yeni bir Pazar ve ucuz hammadde kaynağı demekti.
Osmanlılarda ki ekonomi; fethedilen yerlerden alınan vergilere, savaş tazminatlarına, tımar sistemi ile devlet arazilerinden elde edilen gelirlere ve vergilere bağlı idi. Sanayiyi ve esnafı ahilik teşkilatı kontrol altında tutardı. Gerileme döneminde ekonomi büyük ölçüde tarım gelirlerine dayalı idi. Yurt içinde ticari malların bölgelerarası geçişlerinde vergi uygulanırdı. (Adapazarı’ndaki gümrük önü meydanı ismi o günlerden kalmadır) Ahilik teşkilatına bağlı üreticilerin hammaddesiz kalmamaları ve fiyat istikrarını sağlamak amacı ile ihracat yasağı getirilebiliyordu. Yed-i vahit(tekel) denilen sisteme göre yurt içindeki alım-satım devlet tarafından belli kişilere bırakılmış idi. Üretici malını bu kişilerin dışında kimseye satamazdı. Devlet bu yolla ticari malların hareketlerini düzenlerdi. Yurt içinde yabancılar ticari faaliyet gösteremezdi.
Sanayileşmelerini tamamlayarak sömürebilmek amacı ile ucuz hammadde ve pazar arayışına geçen emperyalist güçlerin Osmanlı Devletine el atmamaları düşünülemez. İngilizler Osmanlı Devletine yapmış oldukları ihracatta alınan vergilerin yüksekliğinden, bölgelerarası geçişlerdeki vergilerden, yabancıların Osmanlı toprakları içinde ticaret yapamamalarından ve ihtiyaç duydukları hammaddenin Osmanlıdan alımını engelleyen yed-i vahit düzeninden rahatsızlık duyuyorlardı. Osmanlı imparatorluğunu daha rahat sömürebilmenin yollarını aramaya başladılar. 1827 de İngiliz, Fransız ve Rus donanmaları Navarin’de Türk donanmasını yok ettiler. 1829 da Rus’lar Edirne’yi aldılar ve İstanbul’a doğru ilerlemeye başladılar. 1831 de Mısır valisi Mehmet Ali Paşa Kütahya önlerine kadar geldi. Bunun üzerine Sultan 2.Mahmut Rus’lardan yardım istedi. 1833 de imzalanan Hünkâr iskelesi anlaşması ile Osmanlı Devleti Rus Devletinin himayesine girdi. İnisiyatifin elden çıkmakta olduğunu gören İngilizler Rusya’ya ve Mehmet Ali Paşa’ya karşı sultanı koruma karşılığında Baltalimanı ticaret anlaşmasını yaptılar.(1838)
Anlaşmaya göre yed-i vahit uygulaması ve devletin savaş ve kıtlık dönemlerinde uyguladığı olağanüstü vergiler kaldırıldı. İhracattan alınan vergiler %3 den %12 ye çıkarıldı. Yabancılar için iç gümrük vergileri kaldırıldı. Osmanlı uyruklu tüccarlar bu vergiyi ödemeye devam ettiler. Bu anlaşmanın benzerleri diğer Avrupa ülkeleri ile de yapıldı. 1839 da Tanzimat Fermanı ile yabancı tüccar ve azınlıkların faaliyetleri serbestlik kazandı ve hukuki garantiye alındı. Yabancıların iç işlerimize karışmalarını kolaylaştırıcı hukuki düzenlemeler yapıldı. 1858 de arazi kanunu düzenlenerek yabancılara mülk edinme hakkı verildi. Bu yollar ile yurdumuzun bütün ticareti, sanayisi, mali sistemi yabancıların eline geçti. Tam bir açık pazar ve sömürü ülkesi haline getirildik.
Mustafa Kemal Atatürk’ün bütün bu sömürü zincirlerini kırarak tam bağımsız bir ülke haline getirip gelecek nesillere emanet ettiği ülkemiz ne yazık ki basiretsiz, Türk tarihinden habersiz politikacılar yüzünden yeniden emperyal güçlerin etki alanına girmiştir. Bugün mali sistemimizin büyük bir kısmı yabancıların eline geçti. Bütün stratejik kuruluşlar yabancılara satıldı. Sizi Avrupa birliğine alacağız diyerek kendilerinin menfaatlerine uygun, bizim birlik beraberliğimizi engelliyecek kanunları çıkarttırmaktalar. Karışıklık ve terör yaratarak ülkeyi idare edenleri arzu ettikleri noktaya getirmekteler. Bağımsız ve Türk Milleti adına görev yapan Anayasal yargı kuruluşlarımıza ülkemizde hakaret etmekteler. Açıkça İç işlerinize karışmak hakkımızdır diyerek bağımsızlığınızı yok ettik diyorlar ülkeyi idare edenlerde çıt yok. Ne günlere kaldık? Türk Milleti yeni bir bağımsızlık mücadelesi vermek zorunda kalmaz inşallah. Dicle ve Fırat nehirlerinin yönetimini isteyecek kadar gözü dönmüş vahşi bir emperyalizm ile karşı karşıyayız. İçimize soktukları yerli işbirlikçileri tarafından Avrupa Birliğine girişin demokrasi ve özgürlük getireceği ifade edilmektedir. Sömürge haline gelmenin adı demokrasi ve özgürlük oldu.
Ülkeyi yönetenlere Türk tarihini yeniden okumalarını ve emperyalizme karşı mücadeleyi kazanarak bize tam bağımsız bir ülke teslim eden Mustafa Kemal Atatürk’ü daha iyi tanımalarını tavsiye ediyoruz. Türk Milleti her şart altında O’nun emanetlerini koruyacaktır. Batılı emperyalistlerin güdümündeki göstermelik demokrasiyi değil, emperyalizmin zincirlerini kırmış gerçek bir demokrasi istiyoruz.