Stratejik Ortaklar
"Türkiye'yi yok etmeye girişenler, ıslah etmek, uygarlaştırmak gibi bahanelerle, Türkiye'nin yönetimine sızmışlardı...
Bu düşüş, aczle başlamıştı. Türk halkının her nasılsa başına geçmiş insanlar, susmaya mahkûmmuş gibi, korkak ve mütereddittiler. Fikir adamları, kendi kendimize adam olma ihtimalimiz yoktur, diyordu. Onlar bizi idare etsin, diyorlardı. Bunun etkisinde kalarak, milletin de zihni bozulmuştu. Durumu düzeltmek için, insan olmak için, mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine uygun yürütmek, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler ortaya çıkmıştı... Oysa, hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir."
1922 Mustafa Kemal TBMM konuşmasından
ABD ve AB’nin dayatmalarına ülkemizi idare edenlerin verdiği tepkileri gördükçe M.Kemal Atatürk’ün yukarıdaki alıntıda ifadesini bulan zihniyetin yeniden hortladığını düşünüyorum. Atatürk “Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir” diyor ama biz Türk Milleti olarak ikinci defa yaşıyoruz. Avrupa Birliği’ne girebilmeyi AB’nin bir lütfu gibi gören zihniyet bu lütfa erişebilmek için bütün dayatmaları yerine getirmektedir. Türkiye sömürge artığı bir ülke değildir. Ülkeyi yönetenler de bu tip ülkelerin yöneticileri gibi davranmamalıdır. Avrupa Birliği’nin 5. sınıf memurları Türkiye’ye gelerek işgal kuvvetlerinin komiserleri edası ile ahkâm kesiyorlar kimsede tıs yok. Anayasa Mahkemesinin alacağı kararlara gölge düşürecek laflar söylüyorlar. Bizim istediğimiz gibi karar çıkarmazsanız Avrupa Birliğini yok sayın diye tehditler savuruyorlar. Ergenekon davasını dikkatle takip ettiklerini sanıkların mutlaka cezalandırılmasını istediklerini söylemekteler. Adeta bağımsız Türk Mahkemelerine karar dikte ettiriyorlar.
Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle dün “Islah etmek, uygarlaştırmak” bahanesiyle içimize sızarak ülkemizi tam bir sömürge ülkesi haline getirenler bugün de “ demokrasi getirmek, Avrupa Birliğine sokmak” nidaları ile köleleşmemize yol açmaya çalışıyorlar. Avrupalılar ve Amerikalılar ne istedi ise yöneticilerimiz istisnasız yerine getirdi. Uyum paketleri adı altında Türk Devletinin altını oyacak ne kadar kanun varsa çıkardık. Elimizdeki bütün maddi varlıkları liberalizm ve küreselleşme masalları adına yabancılara ucuz pahalı sattık. Kıbrıs, Ege, Ermeni meselesi, Irak, Kerkük konularında ki bütün kırmızıçizgilerimiz yok oldu. Batının her dediğine evet deme noktasındayız. Küreselci güçler, milli devleti ayakta tutan ortak değerleri yıkmak için hoşgörü ve çok kültürlülük kavramlarını kullanmaktadırlar. Bu kavramlarla, toplumu parçalayıp bölme ve milli devleti yok etmeyi amaçlamaktadırlar. Milli devletin oluşmasını sağlayan kültürel değerler yerine, bireysel çıkarları ön plana çıkararak milli bilincin unutulmasını istemektedirler. Mikro milliyetçilik kışkırtılarak iç çatışmalar tahrik edilmekte, böylece toplumun birlik ve beraberliği yok edilmeye çalışılmaktadır. Dini özgürlük sloganıyla toplum ayrıştırılarak çatıştırılmak istenmektedir. Ulusal sanayiyi kontrol altına almak için, sanayicilere “ayakta kalmak istiyorsan dışarıdan büyük bir ortak bul” baskıları yapılmaktadır. Politikacıya, “yeniden seçilmek istiyorsan dış güçlerle iş birliği yapman gerekir” denilmektedir. Dış güçler, kendileri tarafından beslenen sivil toplum örgütleriyle toplumu etkileyerek, seçimleri kendilerinin güdümünde olmasını istedikleri partilerin kazanması için çalışmaktadırlar. Küreselci emperyalist güçler kendilerine karşı çıkan veya çıkabilecek ulusalcı kişileri veya kitleleri değişik yollarla sindirmek istemektedirler. Özelleştirmeler yolu ile, milli sanayi yok edilerek sanayinin kontrolü Türk milletinin elinden alınmaktadır. Küreselci vakıflar tarafından satın alınan basındaki bazı kalemler halkı yönlendirilmekte ve ulusalcı kitleler kötülenmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri Dünyanın tek kutuplu hale gelmesinden sonra Ortadoğu’ya ve Hazar havzasına hakim olmak amacı ile Büyük Ortadoğu Projesini uygulamaya soktu. Kendi yetiştirdiği Usame Bin Ladin tarafından ikiz kulelerin yıktırılmasını sebep göstererek Afganistan’ı işgal etti. Bahaneleri Afganistan’a demokrasi getirmek idi. Afganistan’a demokrasi gelmedi ama kan geldi, gözyaşı geldi. Emperyalistler için akan kanın önemi yoktu. Çünkü akan kan Müslüman kanı idi. Irak’a demokrasi getirmek bahanesi ile Irak’ı işgal eden Amerika her gün onlarca Müslüman’ın ölümüne sebep oldu. İşgalin başından bu yana bir milyonun üzerinde Müslüman öldürüldü. İşgalciler Müslüman kadınlara tasallutta bulundular, bulunuyorlar.
Petrole hakim olmak amacı ile oluk, oluk Müslüman kanı akıtan Amerikan’ın bölgedeki stratejik ortağı kim acaba? Stratejik ortaklardan birinin yaptığı konuşmadan bir alıntıya aşağıda yer veriyorum.
“Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Türkiye’nin dış politika ilkelerine uygun. ABD ile hareket ediyoruz. Amacımız İslâm ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek…14.03.2006”
Yukarıdaki alıntı o dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül’e aittir. Müslüman’ları katleden Amerikalılarla stratejik ortaklık yapmaktan çekinmeyen Müslüman Dışişleri Bakanı. O dönemde aynı mealde sözleri Müslüman başbakanımız Tayyip Erdoğan’dan defalarca dinledik. Bu yöneticilerimizin ortakları bu defa Kafkasya’ya el attılar. Tek dertleri Karadeniz’e harp gemisi çıkarmaktı. Bunu da ileri görüşlü yöneticilerimiz sayesinde başardılar. İşgalci güçler Irak’ta komşumuz idi şimdi de kuzeyde de komşumuz oldular. Ortaklara hayırlı olsun.
ABD ve AB Türkiye’nin yerel yönetim yasasını değiştirmesini istiyorlar. Tabiî ki demokrasi adına. Bütün gayeleri yerinde yönetim. Cinlik yapıp başka sebepler aramayın!!! Taaa Ankara’dan ülke mi yönetilir. Bizim adımıza düşünüveriyor adamlar. Daha ne istiyoruz ki? Yerel yönetimlerin güçlenmesi ileride eyalet sistemine geçiş isteklerini, daha ileriki süreçte federasyon isteklerini mi getirir? Korkmayın demokrasi kahramanı (Petrol Bağımlısı) bu ülkeler stratejik ortaklarına garanti !! vermişlerdir.
“Türkiye, M. Kemal Atatürk’ün gençliğe hitabındaki noktaya mı geliyor” diye endişemi dile getirmekten kendimi alamıyorum. Kuruluştaki tek dayanağı anti-emperyalizm olan cumhuriyetimiz bu dayanağını kaybetmek üzeredir. Emperyalist güçler, ekonomimizi istedikleri şekilde yönetebilecek noktaya geldiler. Bankacılık sistemi ellerine geçirdiler. Umarım gelecekte yeniden bir kurtuluş savaşı vermek zorunda kalmayız.
Saygılarımla
#