Prof Dr Mehmet Erkal'dan Başkana Mektup
BAŞKANA MEKTUP
Sayın Başkanım,
Taraklılı hemşehrilerimin yakinen bildiği gibi, okumak amacı ile 14 yaşında, gurbete çıktığımdan bugüne kadar, yaz tatillerimi hep TARAKLI’mızda geçirdim. Bu ecdadımın yattığı doğa harikası beldemden hiç kopmadım. Zaten çocuklarıma , doyamadığım o güzelim topraklara –emr-i Hak geldiğinde- gömülmemi de vasiyet ettim.
Bütün bunları neden yazıyorum ? Sözü fazla uzatmadan söyliyeyim: Daha önce Sakarya milletvekillerine “Taraklı’nın artık farkına varın” cümlesinde özetlenebilecek 4 tane AÇIK MEKTUP “da dahil, aşağıdaki yazdıklarımda “Haddini aşıyor, kendi işine baksana……gibi akla gelmesi muhtemel soruları dışarıda bırakmak için.Bu arada bilimsel olacağım derken debrem olduğuna inanmak için illa jeoloji enstitüsünden rapor bekleyen profösör durumuna da düşmek istemediğimden binanın sallandığını hissettiğimde tuşa basıyorum.
Geçen ayın başlarında (Ağustos) Taraklı’mızda Rahmetli Abdi İbrahim’in yeni restore edilen evini dışarıdan hayranlıkla seyrettim. Yıllık yorgunluklarımın yok olduğunu bütün stresimin kaybolduğunu hissettim. Bu ara Taraklı evlerinin restorasyonunda büyük emeği geçen Sıtkı ustayı gönülden tebrik ediyorum. Bu evlerin her karesinde onun göz nuru el emeği, zihin yapıcılığını görmemek mümkün değil. Evin içine girip tek tek odaları gezdikçe kendimi, tarihin içinde çocukluğum ve gençliğim de dahil hayatımda yolculuğa çıkmış biri gibi gördüm. Sanki satır satır, yaprak yaprak, kitap kitap geçmişime, rahmetli babamın, annemin ve dedelerimin hayatlarını okuyordum. Birinci katta, burası mutfak diye gösterdikleri bölümü görünce birden rüyamdan uyandım. Hayallerim uçtu, gitti. Bu güzelim evde mutfak son model İstanbul aristokrasisinin evlerindeki mutfaklara meydan okurcasına yeniden yapılmış, teknolojinin hiçbir verisi sanki esirgenmemişti. Şaşkınlığım sürerken bizim “boş dolap” veya “yüklük” dediğimiz ve her odada banyo yapmak için kullanılan dolabın kapağını açtım, orada modern tuvaleti görünce şaşkınlığım dehşete dönüştü. Bu durumu ilgililere söylediğimde, restore edilen evler otel veya kiralık ev olarak kullanıldığında, kullanıcıların rahat etmeleri için böyle yapmak mecburiyetinde olduklarını söylediler. Daha kötüsü, Rahmetli Çakır Abdullah ve valilik köşkünün de aynı teknoloji ile donatıldığını söylediler.
Bu gibi ilavelerin olmaması gerektiğini, Taraklımızı ziyaret edenlerin kendi evlerinde, onların daha mükemmelinin olduğunu ve onların bunu aramayıp tarihin derinliklerine inmek arzusundan bu evlerde kalmak isteyeceklerini söyledim durdum.
26 Ağustos 2008 tarihinde Kadir Sayın’ın marketinden “Turkish Daily News” adlı gazeteyi aldım. Orada Safranbolu’nun günümüzde karşılaştığı problemin anlatıldığını gördüm. Bu yazıyı tercüme ederek yukarıdaki başlık altında sayın belediye başkanımın ıttılaına arz etmek istedim. Aşağıdaki metin adı geçen gazetede “Safronbolu in Uniformity” adlı İngilizce makaleden özetlenerek tercüme edilmiştir.
“Safranbolu’nun restorasyon çalışmaları ve turizm endüstrisinin gelişimiyle başka bölgelere örnek teşkil etmiştir. Fakat bu aralar “tek düzelilikle” baş etme sorunuyla karşı karşıya kalmıştır. Bir çok tarihi konağın restoran ve otele dönüştürülmesi sonucu belediye bazı evlerin konut olarak kullanılması koşuluyla restore edilmesini sağlamaktadır.
Safranbolu kara denizin en gelişmiş bölgesi olan Karabük’te yer almaktadır. Safranbolu 1134 kayıtlı tarihi binasıyla İstanbul ve Bursa’dan sonra en zengin taşınmaz kültür varlıklarına sahiptir. Ayrıca tamamen U.N.’nin Dünya Mirası listelerinde yer alan bölge uluslar arası turistlere popüler bir cazibe merkezi haline gelmiştir. Bu ilgiye rağmen bu bölge şimdi Türkiye’deki bir çok turistik mekanların da çektiği “tek düzelik” sıkıntısını çekmektedir. Bir çok tarihi ev, otel ve restorana dönüştürülmüş durumda ve birbirinin aynı hediyelik eşyalar her yerde görülmekte. Belediye bu problemi çözmek için bazı projeler geliştirmiştir.
“Yapıma izin verilmeyen bölge”
Safranbolu belediye başkanı Nihat Cebeci, şehrin dünyada en iyi korunan 20 şehirden bir olduğunu belirterek bölgenin şimdi turizmin tehlikeli problemi olan gelir kaygısıyla büyümek zorunda kaldığını ifade etmiştir. “Şehrin restorasyonuyla birlikte belediye daha iyi hizmet verebilmek için park alanları, dükkanlar ve daha fazla otel odaları yaptırmak zorunda kalmıştır. “Safranbolu’nun turizmini geliştirmek için bir şey yapmak istiyoruz” demek bölge için en tehlikeli söylemdir. Artık sınıra geldik ve bu şehir daha fazla ilave kaldırmaz, değiştirilmeden korunmayı hak ediyor bu bölge.”
Cebeci, yeni bir gelişim planı yaparak en büyük sorunun görsel kirliliğin olduğunu belirtmiş ve belediyenin buna karşı önlemler aldığını söylemiştir.
Safranbolu’nun bir restoranlar ve kafeler şehrine dönüştüğünü hissedip hissetmediği sorulduğunda Cebeci, bunun büyük bir tehlike olduğunu söyleyerek yerel halkın yaşayan bir şehrin olmazsa olmazları olduğunu vurgulamıştır. “Turistler geldiklerinde ne görmek isterler? Yerel halkın yaşam tarzlarını. Yeni gelişim planı da her evin bir otele veya restorana dönüştürülmesini engelleyecek. Evler restore edilirken belli şartlara uyulacak: o evlerde bir süre ikamet etmek gibi.”
Cebeci, Safranbolu’nun turizminin gelişmesi için bölgesel işbirliğine ihtiyaç olduğunu söyler: “Safranbolu’yu Safranbolululara tanıtma ihtiyacımız var. Safranboluluların nerede yaşadıklarına dair bir fikirleri yok. Bu en büyük eksiğimiz fakat bunun üzerinde çalışıyoruz.” UN – ESCO’nun bölgeyi yılda iki kez ziyaret ettiğini belirterek Cebeci, önce daha önce asfaltlanan yollara kaldırımların döşenmesine, kurutulan çeşmelerin tekrar açılmasına öncelik tanındığını ifade etmiştir. Geçen yıl 25 adet ve bu yıl 25 adet bina restorasyondan geçmiştir. Ayrıca 100 bina için daha projeler yapılmıştır.
“Kısıtlı ürünlere sahibiz”
Safranbolu meslek lisesi öğretmeni Nuray Türker, turistlerin olmayan faaliyetler nedeniyle bölgede çok fazla vakit geçirmek istemediklerini ifade etmiştir. Safranbolu’da turizmin bir kısırdöngüye hapsolduğunu söyleyerek “evlerimiz var başka bir şeyimiz yok. Hediyelik eşyalarımız çık kısıtlı, turistlere değişik şeyler sunamıyoruz.” şeklinde konuşarak evlerin otel ve restoranlara dönüştürülmesine karşı çıkmıştır “insanların o evlerde yaşaması gerekir, çünkü onlar o kültürün bir parçası.”
“Benim kayıp cennetim”
Doğma büyüme Safranbolulu yazar ve şair Hüseyin Avni Cinozoğlu bölgenin eskisinden çok daha güzel olduğunu söyler. “Bundan 30 yıl önce hayalet şehir gibiydi ve ölmek üzereydi fakat şimdi İstanbul’dan bile daha avrupai. Safranbolu benim kayıp cennetim. İlham veren ve yormayan tek yerdir burası. Burası tarihin bir armağanıdır ve ziyaretçiler burada tarih içinde dolaşabilirler. Ayrıca Safranbolu bize dostluk anlayışını hatırlatır. Bu yüzden Safranbolu’nun otantikliği ve tarihi kimliği çok iyi korunmalıdır.””
Anadolu mirası bütün güzelliğiyle bize 20. yy.’a kadar ulaşmıştır. Beton canavarları, ahşap dokunun içine girip, onları yakıp yıkana kadar dünümüzü bugünümüze, bizi,bize bir hatib-i ekber gibi anlatmışlardır. Daha 1927 yılında Yahya Kemal “Kör Kazım” adlı yazdığı bir makale ile gördüğü yere kazma vurup apartman yapanları o günlerde eleştirmişti. Bugünleri görseydi ne yapardı acaba?
Tabiat, mimari, sosyal doku yönlerinden inanılmaz miras zenginliğine sahip olan güzel Taraklımız, zaten büyük çapta betonlaşmış durumda. Artık, para ile o inanılmaz güzellikteki ahşap binalarımızı geri getiremeyiz. Elimizde kalan birkaç ecdad armağını da bilinçsiz bir restorasyon hoyratlığı ile yok etmek istemiyoruz.Lütfen Safranbolu örneğini gündeme alalım.İki tahta kaşık, üç kepçe ile turist çekemeyeceğimizin farkına varalım.Yeni ,farklı şeyler üretelim: Her şeyden önce folklorümüzü, canlandıralım, yayla turizmine el atalım, Kil hamamı, özellikle antik döneme uzanan gelin yutan hamamı unutmayalım.Bir iki mutaf tezgahını, çıkırık, höreke gibi unutulan araçları yeniden hatırlatalım.Tamamen doğal yollarla (Organik) üretilen meyva sebze yetiştirip dikkat çekelim. Hatta beyaz et için tavuk çiftlikleri oluşturalım. Mutlaka farklılığımız olmalı. TURİST “BEN Bunu zaten gördüm aldım dememeli.SAFRANBOLU ÖRNEĞİNDEN ders alalım
Saygı ve sevgilerimle.
#