Kuran’ın Hayata Rehberliği
Kuran, devlet ve yönetim biçimlerine ilişkin bir belirleme getirmek yerine genel ilke ve amaçlar koymakla yetinir. Böylece insanlara hem bu ilke ve amaçları, hem de zamanın şartlarını dikkate alarak kendi yönetim biçimlerini belirleme hak ve yetkisi tanır. Kuran’ın gerek tarihsel süreçte gerekse günümüzde geçerliliğini ve gerekliliğini sürdürmesinin, dünya durdukça da sürdürecek olmasının temel nedenlerinden biri de, insana dini anlama, onun evrensel doğrularını ve değerlerini değişen durum ve şartlara taşıma ve her ortamda dindar kalabilme imkânı bahsetmiş olmasıdır. Çünkü o, sağlıklı bir toplumsal yapıya kavuşmanın yolunun, kişilerin yetişkinliğinden geçtiğine inanır. Bu yüzden Kuran’da siyasal düşünce ve faaliyet için hareket noktası sayılabilecek evrensel ve ilkesel hükümler yer alır; dinin siyasetle ilgisi bu seviyede tutunur.
Akıllı ve yükümlü insanı muhatap alan Kuran, bu evrensel ilkesel değerlerin, insanın genel ve kalıcı yararı için konulduğunu belirtir. Bu sebeple Kuran’da, hayatın bütün yönlerini kuşatıcı bir rehberlik bulunur. Ayrıca onda yer alan “adaletten, merhametten ve doğruluktan ayrılmama, emaneti ehline verme, işleri danışarak yürütme” gibi ilkeler1 aklın ve insanlığın tecrübesiyle de örtüşür. Peygamber(as)’in uygulamaları ise, Kuran’daki bu ilkelerin kişi ve toplum hayatına uyarlanmasının en güzel örneğini oluşturur.
Kuran, insanda siyasi zihniyet oluşturan bir mesaja ve yönlendirmeye sahip olduğundan onda belirtilmiş bir siyaset teorisi veya devlet modeli aramak; yahut Kuran’ı böyle bir söylem için ana malzeme yapmak yersizdir. Esasen Kuran, bütün beşeri davranışlara dini ve ahlaki bir zemin hazırlar. İnsanın yetişkinliğini ve sorumluluk bilincini de toplumsal yapının sağlamlığının ön şartı sayar.
1Bkz. Nisa 4/58, 105, 135; Al-i İmran 3/159 vb. #