Bu Kavga Yeni Değil
Fransız İhtilâlinin(1789–1799) getirdiği yeni fikirler 19. yüzyılda Avrupa’da meşruti ve cumhuriyet idarelerini yaygınlaştırdı. Bundan Osmanlı İmparatorluğu bünyesindeki birçok ulus etkilendi. Ayaklanmalar başladı. Bu gidişe dur diyebilmenin yolunu meşrutiyeti yönetimde ve Osmanlıcılıkta gören bazı Osmanlı aydınları 1865 de gizlice “Yeni Osmanlılar” cemiyetini kurdular. Başlıca üyeleri Namık Kemal, Agâh Efendi,Ziya Paşa, Ali Suavi gibi isimlerdi. Zaman içinde yurt dışına kaçan bu gurup faaliyetlerini yurt dışında devam ettirdi. Avrupalılar bunlara “Jön Türkler” adını verdiler. Yaptıkları faaliyetler iki önemli sonucu getirdi. Meclis-i Mebusan’ın açılışı ve Kanuni Esasinin (Anayasa) ilânı. Meşrutiyet beklenen sonuçları vermedi. Azınlıklara sağlanan yeni imtiyazlar ve batılıların bunlara verdiği siyasi, ekonomik destek ayrılıkçı rüzgârların daha da artmasına yol açtı. Padişah 2. Abdülhamit gidişatı iyi görmediği için Meclisi Mebusan’ı kapattı. Zararlı faaliyetleri nedeni ile Yeni Osmanlılar Cemiyeti de kapatıldı. 2. Abdülhamit Osmanlıcılık akımının işe yaramadığını görünce bazı Müslüman unsurları bünyede tutabilmek amacı ile İslamcılık akımını başlattı. Fakat bu görüşte devletin bütünlüğünü sağlamaya yetmedi. Güçlü milliyetçilik akımları ve İngiliz altınları Arap unsurların ayrılıkçı ayaklanmalarına yol açtı. Bütün bunlar olurken devletin kurucu unsuru olan ve devletini koruyabilmek amacı ile cepheden cepheye koşarak harp eden insanlara söylenenleri Ziya Gökalp’tan okuyalım.
“Tanzimatçılar ona: Sen Osmanlısın. Sakın, başka milletlere bakarak, sen de milli bir ad isteme! Milli bir ad istediğin anda Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasına neden olursun! Demişlerdi. Zavallı Türk, “vatanımı kaybederim” korkusuyla “vallahi Türk değilim, Osmanlılıktan başka hiçbir topluluğa ait değilim” demek zorunda kalmıştı.
Yeni Osmanlılar Cemiyetinin kapatılmasından sonra Jön Türkler yurt içinde ve dışında çıkardıkları dergi ve gazeteler ile Sultan 2. Abdülhamit ve devlet aleyhine yoğun propaganda faaliyetlerinde bulundular. 1902ve 1907 yıllarında Paris’te iki kongre topladılar. Bu kongrelere katılan cemiyetlerin başlıcaları arasında İttihat ve Terakki, Teşebbüs-i Şahsî, Adem-i Merkeziyet Cemiyetleri ve Ermeni Taşnaksutyun Komitesi vardı. Çok farklı fikirlere sahip bu gurupların arasındaki esas çelişki bazılarının “Adem-i Merkeziyetçi (Yerel yönetimlerin geniş yetkilerinin olduğu yönetim biçimi)” bazılarının merkeziyetçi (Merkezi Yönetim) görüşlere sahip olmaları idi. Azınlık cemiyetleri muhtariyet veya bağımsızlık kazanmak adına adem-i merkeziyet görüşünü savunmakta idiler. İttihat ve terakki içinde yönetimde etkin olanlar merkeziyetçi görüşleri savunuyorlardı. 1908 seçimlerinde merkeziyetçi İttihat Ve Terakki partisi Prens Sabahattin’in kurduğu adem-i merkeziyetçi Ahrar(özgürlük) partisinin karşısında zafer kazandı. Bu ilk kavganın galibi merkeziyetçiler oldu. Bunu hazmedemeyen Ahrar’cılar meşrutiyet karşıtı ve şeriat yanlısı güçleri de yanlarına alarak 1909’da bir hükümet darbesi girişiminde bulundular. Tarihe 31 Mart vakası olarak geçen bu girişim Selanik’ten gelen Harekât Ordusu tarafından bastırıldı. 2. kavganın da galibi Merkeziyetçiler oldu. İngiliz desteğindeki Ahrar Partisi faaliyetine son verdi. Fakat İttihatçılara yani merkeziyetçilere karşı muhalefet sona ermedi. Muhalifler 1911’de birleşerek Hürriyet ve İtilâf ‘ı kurdular. Bu parti Arnavut ayrılıkçıları da kullanarak isyan başlattı. Durumun kötüye gittiğini gören İttihatçılar hükümetten ayrılmak zorunda kaldılar. Bu 3. kavganın galibi Adem-i Merkeziyetçiler oldu. Balkan Harbi sonunda alınan ağır yenilgi Hürriyet ve İtilâfçıları zor durumda bıraktı. İttihatçılar 1913’de Babıali baskını ile iktidarı yeniden ele geçirdiler. 4. kavganın galibi yine merkeziyetçi İttihatçılardı. 1. Dünya savaşı sonunda ülkeyi yenilgiye uğratan İttihatçılar yurt dışına kaçınca meydan Hürriyet ve İtilâfçılara kaldı. Kaderini İngiltere’ye bağlayan bu parti yeni kavganın galibi olmuştu. Anadolu Yabancı güçler tarafından işgal edilmektedir. Bu parti yurdumuzu işgal eden düşmanla değil işgali durdurmaya çalışan Kuvay-ı Milliye ile mücadele etti. İngilizlerin özlemini yerine getirerek Sevr’i imzaladılar. Bazıları Amerikan mandası yanlısı idi. Mücadeleyi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğindeki Milli Kuvvetler kazandı ve tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. Kavganın son galibi Merkeziyetçi Milli kuvvetler oldu.
Bütün bu özeti günümüzle karşılaştırmak için verdim. Bugün de aynı kavga devam ediyor. Amerika ve Avrupa Birliği, merkezi yönetim biçiminden Eyalet sistemine yani yerel yönetimlerin etkin olduğu bir yönetim biçimine geçiş yapmamızı istemekteler. Bunu sağlamak için içimizdeki besleme basın vasıtası ile yoğun bir propaganda yapılmaktadır. Bu oluşuma karşı gelecek güçleri yıldırma, sindirme, yıpratma kampanyaları açılmıştır. Yapılan iftiralarla Türk Ordusu yıpratılmak istenmektedir. Atatürk’ün şahsında tam bağımsızlık yıpratılmaya çalışılmaktadır. Batılılar zor durumda olan ekonomimizi koz olarak kullanarak hükümetimize istediklerini kabul ettirmeye çalışmakta ve Lozan’da kaybettikleri imtiyazları tek, tek geri almaktalar. Bankacılık sisteminde ağırlık ne yazık ki yabancıların eline geçmiştir. Ülkemizin sanayi tesisleri özelleştirme adı altında yabancılara satılmıştır. Türk tarımı IMF’nin isteği doğrultusunda yok olmaya doğru gitmektedir. Yabancı özel ve tüzel kişilerin mülk edinmelerinin yolu açıldı. İl Özel İdareler Yasası ve Kamu Yönetimi Kanunu, İstinaf Mahkemeleri, değişen Vakıflar Yasası ve son olarak yürürlüğe giren Kalkınma ajansları Kararnamesi ile Türkiye adım, adım eyalet sistemine doğru götürülmektedir. 2. Mahmut döneminden bu yana Eyalet yönetiminden merkezi yönetime geçmeye çalışan Türkiye batılıların dayatmaları nedeni ile bunu başaramamıştı. Fırsat ancak Lozan’da yakalandı. Ülke yönetimi üniter yapıya dönüştürüldü. Milli devlet kuruldu. Merkezi yönetim sağlandı. Şimdi yeniden eyalet sistemine dönüş ülkenin parçalanmasının yolunu açmaz mı? Denenmişi yeniden denemek ülkemize ne getirir? Batılılar Türk Silâhlı Kuvvetlerini etkisizleştirmek için sınır güvenliğinin Kara Kuvvetlerinden alınarak İçişleri Bakanlığı sorumluluğuna bırakılmasını istemekteler. Bunun için 3 milyar 700 bin Euro harcamalı bir projeyi dayatmaktalar. Batılılar bu konuda o kadar istekli ki bu paranın %60’ını karşılamayı taahhüt ediyorlar. Türk tarımı için böyle bir söz verdiklerini duydunuz mu?
Ülkemiz, Amerika ve Avrupa birliği tarafından hızla eyalet sistemine çekilmektedir. Tekrar ifade etmek istiyorum. Bu dönüşüme karşı çıkacak milli güçler yıpratılmak ve sindirilmek istenmektedir. Ümraniye davasında tutuklu iki generalimiz hala ne ile suçlandıklarını bilmemekteler. Çünkü aylar geçmesine rağmen haklarında dava açılmamıştır. Açılan davalardaki iddianameler gözler önündedir. Avrupa Birliği Fonlarından ve ABD’nin Soros fonlarından beslenen besleme basın, 2.Cumhuriyetçiler, Allah ile aldatanlar, liberaller, eski Marksist yeni liberaller toplanmışlar Türklük bilinci yerine Türkiyelilik bilincini yerleştirmeye çalışıyorlar. Ben Türküm diyeni ırkçılıkla, faşistlikle suçluyorlar. Kasıtlı olarak ülkemizi çok etnikli bir yapı olarak göstermek istemekteler. Milletin %90’nından fazlasını oluşturan asli unsura aynen Tanzimatçılar gibi “Türküm deme” telkini yapılmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk’ün bütün toplumu kapsayan Türklük tanımını yok sayarak Türkiyelilik gibi ne olduğu belli olmayan bir kavramı yerleştirmeye çalışıyorlar. Etnik farklılıkları ve mezhep farklılıklarını körükleyerek batılıların müdahale edebileceği yeni bir “Osmanlı Devleti” oluşturmak isteniyor. Ayrılıkçı fikirler taşıyan insanlar için “Bırakın kendi kültürel kimliklerini ortaya çıkarsınlar, yaşasınlar” diyenler “Ben Türküm kendi kültürel kimliğimi yaşamak istiyorum” diyenleri ırkçılıkla suçluyorlar.
Ümraniye davasına yukarıdaki bilgiler ışığında farklı bir bakış açısı ile bakmak gerektiğine inanıyorum. Devletimizin bütünlüğünü savunacak isimlerin korkutma ve sindirme amacı ile özellikle dava içine sokulup sokulmadığını irdelemeliyiz. Emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerin dün Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beye yaptıklarını ve Nemrut Mustafa mahkemelerini unutmamalıyız. Ümraniye davasına sokulanların bazılarının Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey için anma toplantısı düzenleyenler olduğunu gözden ırak tutmamalıyız. Bu kavga son kavgadır. Ya emperyalistler kukla gibi oynatabilecekleri yani bir “Osmanlı Devleti” oluşturacaklar veya Türk Ordusu başta olmak üzere ülkenin bağımsızlığını savunanlar bu emperyalist saldırıyı savuşturacaklardır.
Amerika ve yerli işbirlikçileri Ortadoğu’da ne yapmak istiyor sorunun cevabını bir sonraki yazıda bulmaya çalışalım.
Sağlıcakla kalın.