Everything I Do
Yoğun iş temposu ve yaşam telaşı özel zevklerinden ve ailesinden epey uzaklaştırmıştı onu, günler çok hızlı akıyor o ise kovalamaya çalışıyordu fakat her seferinde daha geride kaldığını ve yetişmesinin imkânsız olduğunun farkına varıyordu, akan zamana su misali set vurmanın imkânı yoktu. Geçen, yaşanan günlerin ise hiç ama hiç geri gelme şansı yoktu.
Gözleri üst rafta gezinirken Amin Maalouf un doğunun limanları adlı kitabını gördü, kitabı eline almadan önce cd açtı ve Bryan Adams ın Everything I Do adlı parçasını yerleştirdi, elini kitabını almak için kaldırdığında göğsüne aniden bir ağrı saplandı, nefesi kesilmişti, iki büklüm kalan Burak rafa yaslanmak zorunda kaldı, etraf kararmaya başlamıştı elini cebine attı ilaç kutusuna ulaşamadı, sırtını kitaplığa vererek son bir hamleyle parmaklarıyla kutuyu kavramaya çalıştı, boncuk boncuk terlemeye başlamıştı kutuyu cebinden çıkardığında elini açamıyordu hapları dökmek için, hapları elinde hissettiğin de ise yere çömelmiş her şey hızlı dönmeye başlamıştı, kendini toparlayarak kafasını geriye kaydırıp haplarını ağzına attı, son bir hamleyle yutkundu, başarmıştı bundan sonrası kimyaya ve Allaha kalmıştı, görecek günleri varsa yaşayacaktı, inşallah kalp ritmi üç dört dakika içinde normale dönerdi.
Kendini bir dönme dolapta hissediyordu çok hızlı dönüyordu odadaki eşyalar. Yere çömelmiş sırtını raflara dayamış gözleri ise kapanıyordu, yapacak daha çok işi vardı çocuklarına söz vermişti, biricik eşiyle tatil palanları yapıyorlardı. Kendine hâkim olamıyordu zaman kavramını yitirmeye başlamıştı seslenmek istiyordu güzeline biricik eşine, Güzelim derdi eşine hep, son kez gözlerini açtı kendisi çok yüksek sesle seslendiğini zannederek ‘güzelim’ diye tek bir kelime çıktı ağzından ve gözleri kapandı.
Burak kendini yeşillikler içinde çocuklarıyla koştururken buldu, ne kadarda hızlı koşuyordu kızları bu kadar büyümüşler miydi, sonunda onları söz verdiği geziye götürmüştü demek. Bir ağacın altında durdular kızlar babalarına sarılmış soluk soluğa hadi yine koşalım diyorlardı, bıkmıyorlardı hiç oyundan, küçük kızı Buse ise çok tan Burak’ın sırtında yerini almıştı nasılda sıkıyordu hiç bırakmamacasına boynunu. Güzeli biricik aşkı da ordaydı hadi çocuklar babanızı rahat bırakın diyerek yanlarına geliyordu, saçlarını yine salmıştı rüzgârda ne güzelde uçuşuyordu, bayılıyordu eşini izlemeye ona bakmaya, beyazlar giymişti kalbi kadar beyaz gönlü kadar beyaz, her zamanki gibi gözlerinin içi gülüyordu ona her bakışında tekrar âşık oluyordu Burak. Güzeli elini uzattığında yerinden doğruldu, çocuklar ise tekrar koşmaya başlamıştı o ise aşkının sıcacık ellerini hissetmiş kendini ona bırakmıştı, yan yana yürümeyi özlemişim derken eşinin, güzelinin beline sarılmış kokusunu içine çekiyordu. Harikuladeydi her şey, büyük aşkı yanında ilk çıktıklarından daha ateşli sarılıyordu eşine, çok mu olmuştu baş başa kalmadıkları zamanlar, epey çok derken eşi bunu daha sık yapalım Burak dedi. Karşıdan kızları onlara doğru geliyordu her ikisi de ellerini açtılar ve kızlarını karşıladılar o kadar kuvvetli atladı ki Buse ve Berna dördü birden yere yuvarlandı, kim kime sarılıyor kim kimi öpüyor belli değildi ama harikulade bir aile tablosuydu hepside çok mutluydu, özlemişti hepsi de bu kahkahaları.
Burak aşkım nerdesin, diye güzelinin sesini işitiyordu ama kalkacak hali yoktu Burak’ın, eşi yanına geldiğinde zorlukla gözlerini açtı iyiyim dedi ve kollarını açtı sarıl bana ne olur derken kendine gelmeye başlamıştı Allah onu çocuklarına ve eşine bağışlamıştı bu krizi atlatmıştı. Aradan birkaç saat geçmişti ki tüm aile kendilerini arabada buldular, dört kişilik mutlu aile ellerinde yol haritası, plan yapıyordu. Buse başka Berna başka yere gitmek istiyordu. Burak ise çok rahattı nereye isterseniz sırasıyla gideceğiz derken güzelinin elini tuttu ve seni ve çocuklarımı çok seviyorum aşkım, bundan sonra hep beraberiz diyerek güzelinin dudaklarına bir öpücük bıraktı.