Emperyalizmin Bir Başka Yüzü
EMPERYALİZMİN BİR BAŞKA YÜZÜ
Genetiği değiştirilmiş Organizmalar(GDO)
"Petrolü kontrol ederseniz ulusları ya da bölgeleri, gıdayı kontrol ederseniz insanları kontrol edersiniz" Henry ABD Dışişleri Eski Bakanı Stratajist
Başka bir türden gen aktarılarak belirli özellikleri değiştirilmiş bitki, hayvan veya mikroorganizmalara “Genetiği Değiştirilmiş Organizma” denilmekte ve kısaca ”GDO” şeklinde ifade edilmektedir. Biyoteknolojik yöntemler ile bir bitki, hayvan, bakteri veya virüse ait gen başka bir bitkiye aktarılabiliyor. Meselâ bu yöntemlerle domatese domuz geni aktarmak mümkündür. Böyle bir domatesi yerken farkına varmadan domuz genini de bünyenize almış olursunuz.
Gen aktarımına neden ihtiyaç duyulmaktadır? Çok uluslu şirketlerin iddiasına göre gen teknolojisi yolu ile Dünyadaki açlık tehlikesine çözüm bulunacak. Verim artacak, gıda bollaşacak, besleyici değeri daha yüksek, çevreye daha az zararlı, raf ömrü yüksek, zararlılara ve yabancı ot ilacına dayanıklı ürünler elde edilecek. Ne kadar masumane saf ve temiz düşünceler! Hâlbuki FAO(Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) tarafından da ifade edildiğine göre az gelişmiş ülkelerdeki açlık üretim yetersizliğinden değil üretilen gıdanın dağıtımındaki adaletsizlikten kaynaklanmaktadır. Dünya üzerindeki gıda üretimi yeterlidir, fakat az gelişmiş ülkeler bu gıdayı alacak paradan yoksunlar. Problem buradan kaynaklanmaktadır.
Patent alan şirketler ABD kökenli çokuluslu şirketlerdir. GDO’lu ürün ve tohumun küresel kontrolu, DuPont, Monsanto, Calgene Inc., Aventis CropScience, Florigene Pty Ltd, Asgrow-Seminis Inc.gibi çoğu uluslararası şirketlerinin elinde bulunmaktadır. GDO teknolojisi üzerinde çalışma yapan bu şirketler Dünya üzerinde Türkiye büyüklüğünde ekim alanlarında GDO’lu ekim yaptırıyorlar. Bu alanlar ABD, Arjantin, Kanada, Çin ve Brezilya’da bulunmaktadır. Üretilen bitkilerin çoğu soya, mısır, kolza, pamuktur. Bunların yanında patates, domates, pirinç, buğday da GDO’lu olarak üretilmektedir.
GDO’lu ürünlere kapılarını açanlar üreme yeteneğinden yoksun hale getirilmiş tohumları her yıl yeniden almak zorundadırlar. Sömürücü şirketler için tam bir para makinesi. Üreticinin eli mahkûm edilmiştir. Çünkü alternatif tohumluklar ya yasaklattırılmış, ya çeşitli yöntemlerle ortadan kaldırılmış veya rekabet edemez hale getirilmiştir. Sömürücü şirketler için bu da yetmez. Bu ürünler için üretilmiş kimyasallara bağımlısınız artık. Tohum üreten şirketler ile kimyasalları üreten şirketler arasında ortaklıklar çoktan kurulmuştur. Tam bir deli gömleği geçirilmiştir üreticinin üzerine. Kıpırdaması imkânsızdır. GDO teknolojisi üretici için tam bir bağımlılık sarmalıdır.
Bakın bu emperyalistler Irakta neler yaptılar. “İşgalin ardından oluşturulan Geçici Koalisyon Otoritesi'nin (CPA) başına atanan Paul Bremer'in ilk eylemi ülke sınırlarını gümrük, tarife, kontrol ve vergi olmadan ithalata açmak oldu. 81 no'lu kanunsa çiftçilere tohum saklamayı yasaklarken; genetik müdahaleye uğramış, kısırlaştırılmış tohumların her yıl alınması mecburi kılındı.
Iraklılar yıllardır doğal tohumlarını Bağdat'taki ulusal tohum bankasında saklıyordu, fakat burası ABD bombalarıyla yok edildi. Eski tarım bakanı yedek bir bankayı Suriye'ye taşımıştı, tohumlar oradan sağlanabilirdi ama Bremer'in başka planları vardı.
USAID, Irak Tarım Bakanlığı aracılığıyla binlerce ton ABD merkezli "yüksek kaliteli, sertifikalı buğday tohumu"nu çok ucuza dağıtırken, bağımsız bilim adamlarının bunların GD olup olmadığını araştırmasına izin verilmedi.
ABD Tarım Bakanlığı ve Texas A&M Üniversitesi Tarım Birimi'nin ortak programıyla Iraklı çiftçilere "yüksek verimli" buğday, nohut, mercimek gibi tohum çeşitlerinin nasıl yetiştirileceği öğretildi. Ne tesadüftür ki aynı üniversite kendini dünyanın "biyoteknolojik lideri" olarak tanımlıyordu.” Katil Tohumlar, Nevra Yaraç Laçinok
Irak’a demokrasi getirmek için gelenlerin getirdiği demokrasiye bakın!
Bilim adamları GDO’lu ürünlerin zararlarını özetle şöyle ifade ediyorlar.
1-Aktarılan gen kaynağından istenilen özelliklerle beraber istenmeyen özellikler de taşınabilir.
2-Aktarılan özellik aktarıldığı bitkide hemen görülebilir ama bu bitkiyi yiyen insan ve hayvanda birikerek ve değişerek ortaya çıkar. İnsan ve hayvan bünyesinde toksin(zehir) birikimine yol açabilir.
3-Tozlaşma döneminde rüzgâr, arı, böcek vs.ile taşınan GDO’lu polen normal özellikteki bitkinin de genetiğini değiştirmekte ve bu durum genetik çeşitliliğin kaybolmasına yol açmaktadır. Yerli türler yok olmaktadır.
4- Zararlı böceklere karşı bitkilere aktarılan toksin (zehir) karakterli genler o böcekleri yiyen yararlı böcek türlerinin yok olmalarına yol açmaktadır.
5- Yabancı ot ilaçlarına dayanıklılık geni aktarılmış bir bitkinin bu genlerin rüzgâr ya da kuş, arı gibi etkenlerle başka bitkilere bulaşması sonucunda bu geni alan yabancı otlar savaşılması güç bir şekilde çoğalabilirler.
6-İnsan sağlığı üzerinde alerjik, patolojik, toksikolojik ve kanserojenik etkileri olma olasılığı vardır. GDO’lardaki genetik değişiklik, bitkinin kurak şartlara daha iyi uyum göstermesini sağlamak, bitkiyi böcek benzeri zararlılardan korumak, çeşitli nedenlerden ötürü oluşan bitki hastalıklarına ve antibiyotiğe karşı bitkiye dayanıklılık kazandırmak, o bitkiden üretilecek gıdanın raf ömrünü uzatmak vb. amaçlarla yapılmaktadır. Tüm bu farklı amaçtaki etkilere sahip genlerin insan organizmasında meydana getirebileceği yararlı ya da zararlı etkiler ve bunların yan etkileri henüz tanımlanmamıştır. Örneğin antibiyotiğe dirençli gene sahip gıda ile beslenmiş bir hastanın antibiyotik tedavisine cevap verip vermeyeceği ya da ne ölçüde cevap vereceği bilinmemektedir.
7-Bazı çevreler koroner kalp, alzaymer, diyabet, kronik kalp hastalığı, romatizma gibi hastalıkların önemli sebeplerinden birinin GDO’lu gıdalar olduğunu kabul etmektedirler.
TMMOB yayını Ölçü dergisinde ifade edildiğine göre:
Türkiye’de GDO’ların ekimi, dikimi, üretimi ve ithalatı kanunen tamamıyla yasaktır. Ancak, 2003 yılında Türkiye’nin yurt dışından satın aldığı tarım ürünlerine ve bu ürünleri aldığı ülkelere bakacak olursak, satın alınan 800 bin ton soyanın %90’ının ve 1.8 milyon ton mısırın da %80’inin ABD ve Arjantin kaynaklı olduğunu görürüz. ABD ve Arjantin’den elde edilen ürünlerin özellikle de mısır ve soyanın GDO olmama ihtimali oldukça düşüktür. Fakat, Türkiye’de ne gümrüklerde ne de diğer bölgelerde GDO analizi yapabilecek alt yapıya sahip akredite bir laboratuar olmadığından, ithal edilen ürünler kontrolsüz olarak sınırlarımızdan girmektedir. (Tüketiciyi Koruma Derneği Bandırma Şube Başkanı Hasan Basri Onat, Arjantin’den ilçeye gelen 40 bin tonluk mısır numunelerinden aldıkları numunelerinin Ekoloji Kolektifi ve Tüketiciyi Koruma Derneği tarafından Ankara’da bağımsız bir akredite edilmiş bir laboratuarda analiz ettirdiklerini yapılan analizlerde Arjantin’den gelen mısırların GDO’lu olduğunun tespit edildiğini söyledi İlkHaber 04.05.2007)
Dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli husus da, özellikle mısır ve soya gibi ürünlerin şekerlemeler, asitli içecekler, çocuk mamaları, sebze püreleri vb. birçok hazır gıda maddesinin içinde bulunduğudur. Mısırın 700, soyanın ise 900 çeşit gıda maddesi içinde kullanıldığı düşünülürse GDO’lu gıdaların dolaylı tüketim miktarının önemi açıkça görülecektir.
29 Ocak 2000 tarihinde Kanada’nın Montreal şehrinde kabul edilen Cartagena protokolü biyolojik türlülüğün sürdürülebilir kullanımı ve korunmasını olumsuz etkileyebilecek ve insan sağlığı açısından riskler yaratabilecek GO organizmaların sınırlar ötesi taşınımını, alıp satımını ve kullanımını denetlemeyi öngörüyor. BM Biyolojik Çeşitlilik Anlaşması'nın bir parçası olan Biyogüvenlik Protokolü'nü (Cartagena Protokolü) bu kurallar oluşturur. Uluslararası bağlayıcılığa sahip Cartagena Protokolü, genleriyle oynanmış organizmaların serbest bırakılmasını doğaya, insan sağlığına ve biyoçeşitliliğe karşı önemli bir risk olarak tanımlar. . Bu protokole göre tüm ülkeler kendi biyogüvenlik yasalarını 2009 sonuna kadar çıkarmak zorundadır.
2004 yılında AKP Hükûmeti, “Biyogüvenlik Yasa Taslağı” hazırladı. Ancak taslak, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’ndan hiçbir görüş alınmadan ve küresel şirketlerin talepleri doğrultusunda hazırlanmıştı. Bu sebeple, TMMOB, “GDO’ya hayır platformu” kurdu. Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın, “Tarım Bakanlığı, Türkiye’ye GDO girişinin yasaklanacağı sözünü vermiş, ancak çokuluslu şirketlerle “etkin işbirliği” içinde hazırlanmış yasa taslağı daha olumsuz düzenlemeleri gündeme getirmiş, yasaklama yerine, GDO’lu tohumların ekimi de dahil olmak üzere, adeta serbestleştirmenin hukuki zemini hazırlanmıştır. Taslağın hazırlandığı toplantılara, Ziraat Mühendisleri Odası çağrılmamakta, buna karşılık çeşitli firmaların temsilcileri baş köşede ağırlanmaktadır” demektedir.
ABD tarım bakanlığı yasanın kendi menfaatleri doğrultusunda çıkması için Türkiye’de lobi faaliyetleri yürütmektedir. Son olarak TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri komisyonu üyesi milletvekilleri Amerika’ya geziye götürülmüşlerdir. GDO'ların önünü açacak Biyogüvenlik Yasası'na onay verilmesi için ABD'de ağırlanmalarıyla ortaya çıkan bu lobi faaliyeti tek değildir. Gazete Habertürk'ün ulaştığı ve dönemin ABD Tarım Ataşesi Robert Hanson tarafından kaleme alınan raporda, Türkiye'de genetiği değiştirilmiş (transgenik) ürünlere karşı bir kamuoyu oluştuğunu, bunun da muhtemelen ABD'den GDO'lu ürün ithal etmek isteyen üreticileri ürküttüğü belirtiliyor. Türkiye'nin GDO'lar karşısında Avrupa gibi "karşı" tavır aldığına dikkat çekilerek, söz konusu yasa tasarısının hükümetin aksini söylemesine rağmen GDO'lu ürünlerin Türkiye'ye ithalinde engel teşkil edebileceği belirtiliyor.
Yasanın bu haliyle çıkmaması için bu konuda karar vericileri, akademisyen ve üreticileri hedef alan bir dizi lobi çalışması yapılmasını öneriyor.
ABD Tarım Bakanlığı'nın (FAS) raporunda, 2005 yılına kadar yapılmış çalışmalar da yer alıyor.
Üniversite, hükümet ve özel sektörden belirli kişilerin seçilerek ABD ve çeşitli ülkelerde seminer ve teknik gezilere götürüldüğü detaylarıyla belirtilmiş.
Raporda ayrıca 1998–2000 yılları arasında yasak olmasına rağmen Türkiye'de sınırlı sayıda da olsa GDO'lu patates, mısır ve pamuk ekildiği belirtiliyor.
Türkiye'de genleriyle oynanmış tarım ürünleriyle ilgili yasal boşluk nedeniyle, "GDO'lu ürün" etiketi taşıyan ürünlerin, ülkeye sokulmadığı, etiketsiz ürünlerinse girebildiği belirtilerek üreticilere yol gösteriliyor. Gönderilmesi gizlice tavsiye edilmiş.
FAS’ın(Amerika Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığı) Foreign Agricultural ServiceTürkiye'de yaptığı çalışmalardan bazıları:
—2000 yılından bu yana Cochran Programıyla biyoteknoloji adaylarının ABD'ye gönderilmesi.
-Biyoteknoloji konusundaki bilgilerin tercüme edilip hükümet ve paydaşlara iletilmesi.
—Seçilmiş, gıda güvenliği konusunda çalışan 2 hükümet yetkilisinin 2002'de Tunus'taki biyoteknoloji seminerine gönderilmesi.
—Yüksek düzey iki Tarım Bakanlığı uzmanının 2003 yazındaki Amerikan Hububat Konseyi toplantısına katılması için aday gösterilmesi.
—2003 sonbaharında Ankara'da hükümet yetkililerine (250 kişinin üzerinde katılım olmuş) büyük bir konferans düzenlenmesi.
—2003 yılı sonbaharında bir üniversitenin biyoteknoloji uzmanının Amerika'daki biyoteknoloji konferansına gönderilmesi.
—2004, 2005 ve 2006 yıllarında, bakanlığın 5 gıda güvenlik elemanının, devlet fonlarıyla Biyoteknoloji Uluslararası Ziyaret Programı'na katılmasının sağlanması.
—2004 yılı yazında bakanlık yetkililerinin ve gazetecilerin USGC Biyoteknoloji programlarına katılmasının sağlanması.
—2005 yılı Nisan ayında bir grup milletvekili ve Tarım Bkanlığı'nın kilit elemanlarının ABD'ye davet edilmesi ve ABD'nin tarımsal biyoteknolojiyi nasıl kullandığının gösterilmesi.
—2005 yılı Eylül ayında ABD Tarım Bakanlığı'nın yardımıyla bir biyoteknoloji uzmanının Türkiye'deki üç üniversitede, Bakanlık yetkilileri ve paydaşlara konferans vermesinin sağlanması.
Planlanan çalışmalardan bazıları: Karar yetkisine sahip yüksek düzeydeki Tarım Bakanlığı yetkililerinin, seyahat ve eğitim programlarına dahil olmasının garanti edilmesi.
Basında ve siyasi alanlardaki eleştirileri yanıtlamak için Türkiye'deki yerli endüstri ve ithalatçılar ile eşgüdüm içerisinde olunması.
Biyoteknolojinin yararlarını göstermek için Türkiye'deki yerel üniversitelerle eşgüdüm içinde olunması. Ankara ve İstanbul'da bakanlıkların dönem dönem değişebilen elemanlarına gıda güvenliği seminerleri verilmesi için konuşmacılar ayarlamak.
Bu seminerlere FDA'nın (Yiyecek ve İlaç Departmanı) katılımının ve ABD'deki biyotek ürünlerin yararlarını anlatan Amerikalı üreticilerin bu toplantılarda olmasının sağlanması. Cooperator, Cochran ve Uluslararası Ziyaretçiler Programı aktivitelerinin devam ettirilmesi. Bu aktiviteler arttırılmalı ve ziyaretler için İngilizce bilmeyen daha yüksek düzeydeki resmi görevlilerin hedeflenmesi.
Türkiye'nin, biyoteknolojik mısır ve pamuk üretiminden diğer ürünlere nazaran daha karlı çıkacağının üreticinin karının artacağının, resmi görevliler ve yerel üretici birliklerine devamlı olarak anlatılması. Emperyalistler böyle çalışıyor. Milletçe uyanık olalım.
Not: Sağlık nedeni ile yazılarıma ara verdiğim için özür dilerim