Bize Bir Şeyler Oluyor
Farkında olmadan birbirimize mi düşürülüyoruz. Ensemize vuranların niçin vurduğunu, kimler teşvik ettiğini bildiğimizi zannetmiyorum. Ben vuranları değil vurduranların peşindeyim.
Değerli dostlar,
Bu topraklar üzerinde yaşamanın bedeli çok ağırdır. On binden fazla haçlı seferlerinin düzenlendiği bir ülkenin başka ülkelere göre artılarının var olduğunu tekrar hatırlatmaya gerek yok sanırım. Hiç unutmamamız gerektiğini düşünerek hatta tespih tanelerine dökerek defalarca tekrar etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynaklarımızı derhal, hemen ilköğretim müfredatına ekleyip bu günden tezi yok gelecek neslimize aktarmamız gerekiyor. İlköğretim müfredatından çıkarılmasını hayırlı bir iş olarak görmediğim gibi bunun da niçin kaldırıldığını yetkili ve etkili kişilere sormak istiyorum. Bir binanın ayakta kalabilmesi için kiriş ve kolonlarının sağlam olması gerekir. Yığma tuğladan yapılan binaların ayakta ne kadar durabileceğini sizlerin takdirine bırakıyorum. Bu topraklarda yaşamanın kolay olmadığını ilk cümlelerimde söylemiştim. Sakın hafife almayın, sizlerinde çok şeyin farkında olduğunuzu biliyorum. Sakın ola ki, işi başkalarına bırakmayalım. Taşın altına elimizi koyalım demiyorum, taşın altından elimizi hiç çıkarmayalım istiyorum. Üç kuruşluk menfaatler bizleri gaflete düşürmesin. Bu toprakların üzerinde değil uyumak hiç ama hiç uyumamamız lazım diyorum. Bir anlık bile gafletin çok pahalıya mal olabileceğini düşünüyorum.
Değerli dostlarım,
Batılı dostlarımız(!) bizleri ne kadar çok sevdiğini(!) hepimiz biliyoruz. Onların bu sevgilerini iyi değerlendirelim istiyorum. Bize ne derlerse ancak tersini yaparak belki kurtuluşa erebileceğimizi düşünüyorum. Geçmişimizle övünerekten bir yere varamayız. Dövünerek ise hiçbir şey yapamayız. Patates çiçeği gibi açar ve solar gideriz. Patatesin çiçeğinden ürün beklemek nasıl anlamsız bir iş ise geçmişimizle övünüp durmakta o kadar anlamsız bir iştir. Vakit nakittir demiş Gazi Mustafa Kemal. Yeryüzü yasalarını iyi kavrayıp, bu coğrafya üzerinde didişmekten ne zaman vaz geçersek, o zaman kurtuluşun yoluna girmiş oluruz. “Lafonten” nin üç sarı öküz hikâyesini burada anlatmamıza gerek yok sanırım. Bu coğrafyada yaşayan tüm insanları birbiriyle dostça yaşamanın yollarını tekrar keşfetmemiz lazım. Bu ülkeyi seven, bu coğrafyada yaşamak isteyen, sınırlarımız içinde geçmişte bu topraklar için can vermiş bir milletin evlatları olarak ayrımcılığa son vermemiz gerekir. Soyumuz nereden gelirse gelsin, yeter ki bu vatanı vatan bilen, bu toprakları canı gibi sevenler bir an önce didişmekten vaz geçip, bölünmeye ve parçalanmaya pirim vermemeleri gerekiyor. Aksi halde hepimiz bu durumdan büyük zarar göreceğimiz gibi bizleri bölüp parçalayıp yutmak isteyenlere de sadece malzeme olmuş oluruz. Bizdenmiş gibi görünen bölünmek için kendisine yakın gördüklerine yardım eden yardımcılardan uzak duralım. Çünkü bizler yarın zor günde yine beraber olmak durumunda kalacağız ve bu güzelim ülkeyi yine beraber savunacağız. İçteki kavgalarımızı içimizde çözelim.
Sonuç olarak diyebilirim ki, bizler koskoca “Osmanlının dünya üzerinde, üç kıt’a da altı yüz yıl bir medeniyet kurduğu bir milletin evlatlarıyız. Hepimizin ataları o koca imparatorluğun kurduğu hayat düzeninden yararlanmış. Onların kanatlarının altında binlerce masum insanlar yaşamış. Zulüm nereden gelirse gelsin, kime gelirse gelsin seyirci kalmamış ve karşı koymuş. Evet değerli dostlar, bugün zulme uğramış insanları sadece film gibi seyrediyoruz değil mi? Bizlere yakışıyor mu bu? Kendi iç kavgalarımız bir türlü bitmedi. Başımızı kaşıyacak zamanımız bile yok. Kimini işsizlik korkusu sarmış, kimini gelecek kaygısı, kimide mal sarhoşluğu içinde yüzüyor. İşte tehlikeye giden çok açık seçik bir yol. İster bu yolu fark eder karşı durursunuz, isterse boş verip aldırmaz uyursunuz. Karar sizlerin değerli dostlar. Her zaman diyorum geç alınan tedbir tedbirsizliktir diye… Tedbir bizden takdir Allah’tan diyor uyurken bile uyanık olmayı tavsiye ediyor hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.