Otuz Yıl Sonra
Tam otuz yıl sonra, otuz yıl önce ilk öğretmenliğimi ve ilk heyecanımı yaşadığım günler, bizlere teslim edilen küçük minikleri hayata hazırlama çabalarımızın olduğu günler, ne kadar güzel ve o kadar da manalıydı. Duygu yüklü gönlüm, ülke sevdam ve geri kalmışlıktan kurtulmak, met edilen batı ülkelerini yakalayarak geri kalmışlıktan kurtulmaktı amacımız. Ah… İşte o günlerde, ülke sevdalılarının sayısı azımsanmayacak derecede çok, ama farklılıkları kavgaya dönüştüren tartışmalarda bir o kadar fazla idi. İşte altmış yedi kuşağının içinde çocukluğumuzu yaşayamadan vatan kurtarma mücadelesine girmiştik. Sağ-sol kavgalarının içinde bulmuştuk kendimizi. Bize biçilen rolü oynuyorduk. Her şey almış başını gidiyordu. Her gün bir konferansa ya da mitinge koşuyor ya da koşturuluyorduk. Cem Karaca’yı dinliyorduk. “Düştüm Mahpus Damlarına” diyordu o kalın ve gür sesiyle. Bizde hazır gibiydik sanki çünkü sevdalıydık ülkemize… Sevdalıydık geleceğimize… Sevdalıydık her kese… Çok şeyin çok kısa zamanda değişeceğine inanmıştık. Tam 30 yıl geçti. Çok şey değişti diyenlere katılamıyorum. Sadece boş yıllar geçti boşu boşuna. Ben şimdi o zamanın boşa geçen vakitten bahis etmeyeceğim sizlere. İyi kötü o günleri yaşayan sağ kalan herkes o günler için bir kitap yazabilir. Çok kitaplar da yazıldı. Şimdi ben sizlere o günlerden kalan dostluk hatıralarımdan söz edeceğim.
Evet değerli dostlarım, daha insanlık ölmemiş. Ölmemiş diyorum çünkü emek verdiğim öğrencilerimi gördüm tam 30 yıl sonra. Elimi öpüyorlar boynuma sarılıyorlar ne yapacaklarını şaşırıyorlar adeta. “El üstünde tutuyorlar” diye bir deyim var ya işte o deyimin ta kendisini yaşadım. Pek bir şey veremedim belki, ama sevgiyi, saygıyı vermişim onlara. Güzel duygular aşılamışım. Yüzüme bakarken gülüşleri, anıların birer birer canlanışı, benim unuttuklarımı bana tekrar hatırlatmaları benim için tarifi mümkün olamayacak kadar güzel anı olarak kalacak bende. Nasıl da hatırlıyorlardı birer birer, eksiksiz anlatılıyordu 30 yıl önce geçen anılar. Çok mutlu geçti birkaç günümüz. Tabiî ki üzüldüğüm anlar olmadı mı bu arada. Çok değerli büyüklerimden birçok kıymetli değer dünya denilen faniden ebediyete göçmüştü. Mezarlarını ziyaret ederek sadece dua okuyabildim. Geçmişe dönük birçok anı canlandı gönlümde. Çocukları büyümüş adam olmuşlar. Bazıları çok benziyorlar babalarına. Güzel bir şey evladın da babasının simasını görmek ve anıları tazelemek. Eskiden gördüğüm cömertlikler yine aynı. Yine elleri ve gönülleri açık. Yine hoş sohbet insanları.
Evet değerli dostlarım.
Bu anlatmış olduğum yer Kdz. Ereğli nin Ormanlı Beldesinin Hasankahyalar Köyü. Üç mahalleden oluşan köy Belde ye 3 km. ilçeye uzaklığı ise 28 km. dir. Yolları pek değişmemiş. Duyguları da. Bazı simalar hiç değişmediği gibi bazıları da çok değişmiş. Tanıyamadıklarım olduğu gibi, ismen çağırdıklarımda çok oldu. Bana da dediler baya değişmişsin. Saçarlın beyazlaşmış vs. bazıları da var dı ki, hiç değişmemiş desem inanmazsınız. Deli Bayram aynı duruyor. Şaban hocam, Nail hocam, Efe dayı, Necati ve ismini sayamadıklarım. Ama bir şey diyorlardı aralarında. Onlar dünya işlerinde kendini üzmemişler. Gerçekten bütün kazandıklarımızı versek on yıl gençleşebilir miyiz? Mümkün değil ama kendimizi üzmeden 10 yıl genç kalabiliriz.
Geçici dünyada pekte fazla kendimizi üzmeyelim diyor hepinize sağlık ve sıhhat diliyorum değerli okuyucularım.
#