Kur’an’ın Hedefi
Kur’an Allah inancına ve bilincine sahip fertlerden oluşan, ahlaken iyi ve âdil bir toplumu varlık alanına çıkarmayı hedeflemiştir. Bu hedef Kur’an’ın bütününe hâkimdir. İyilik, doğruluk, cömertlik ve adalet gibi üstün değerler, tevhit inancının; kendini beğenmişlik, alay etme, insanları hor görme gibi çirkin fiillerde, şirk zihniyetinin bariz belirtisidir.
Kur’an’ın fert ve toplum olarak insana yönelttiği telkinler, ağırlıklı olarak servetle ilişkilendirilmiştir. Bunun nedeni, insanın temel zaaflarının, servet hususundaki tavırlarından kaynaklanmış olmasıdır. Kur’an’ın ana vurgusu, sadece mal kazanıp servete sahip olmanın, bizatihi “değer” olmadığıdır. Çünkü “malın kendisini ebediyen yaşatacağını sanan” kimse, kendini ateşe atıyordur; ama o, bunun farkında değildir. Servet bizatihi “değer” olmadığı gibi “kötü” de değildir. Sorun onu kötüye kullanıp iyi bir vasıta haline getirememektir. Hâlbuki yüce bir hedefe hizmet için sarf edilen servet, Allah’ın insana bir lütfudur2.
Din düşmanlarının uyguladıkları psikolojik baskılardan biri de, inanmış insanlarla alay etmek ve onları hafife almaktır3. Aynı manzara, bu asırda daha planlı ve etkili biçimde devam etmektedir. Zira çağdaş alaycılar, düzenbazca elde ettikleri servetin gölgesinde seviyesizce yaşarken, İslam’da ve samimi Müslümanlarda kusur aramaktadırlar. Allah’a imanı olmayan, kötü alışkanlıkların kölesi olmaktan kendilerini kurtaramazlar. Çünkü madde putuna ve nefis mabuduna tapanlar, ne İslam’a ne de insana saygı duyarlar. Şu halde aklını ilimden, kalbini imandan, hayatını da İslam’dan mahrum bırakanlar, karınlarını doyurdukça azacaklardır. Öyleyse herkesin bildiği “iyi” nin yanına “sevabı” ; “kötü” nün yanına da “günahı” koymadan, insanları kötülüklerden korumak mümkün değildir. Ancak bu neticeye, dini bütün özellikleri ve güzellikleriyle sosyal hayata taşıyıp malda ve makamda Müslüman’ca hareket etmekle ulaşabilirler.
Sonuç olarak Allah, insanlara doğru yolu Kuran’la göstermiştir. Fakat bazı insanlar, vahye ihtiyaç duymayan akılla da doğruyu ve iyiyi bulabileceklerini; eğer bunda başarılı olurlarsa dine gerek kalmayacağını sanmışlardır. Hâlbuki akıl su gibidir; konulan kabın şeklini alır. Ayrıca çeşitli kötülükleri işleyenlerin hepsi akıllıdır; ama bunların hiç biri vahye kulak vermediği için doğruyu bula bilmiş değillerdir. Ayrıca insana saygı duymayan sistemlerin, dünyayı cehenneme çevirdiği ortadadır. Bunun temel nedeni, anılan sistemlerin dinden uzaklaşıp onu dışlamalarıdır. Oysa kanunlar suçu tanımlar, polis suçluyu yakalar; ama suçu din önler. Günah tiryakisi olanlar ise, haşarat gibi kirli, karanlık ortamlardan hoşlanırlar. Bu yüzden, gök kapıları onlara açılmaz. Onlar, çirkin fiilleriyle dünyayı zindan ederler; ahirette de ataş mahzenine kapatılırlar.
2 Bk.Cuma 62/10vb
3 Bk. Mutaffifin 83/29-30 vb.
#