Niçin Okumak Gerekir?
Fahrettin YILDIZ
Yayın:
Güncelleme:
Kur’an’ın muhataplarından ilk isteği, kendisini okumalarıdır. Bunun için Müs-lüman’ın en başta gelen görevi Kur’an’ı anlayarak okuması ve inanarak uygulaması-dır. Bilindiği gibi Allah’ın insanlığa Kur’an’la seslenişi oku emriyle başlamıştır. Hz. Peygamber bu emri aldığında önceki kitaplardan hiçbirini okumamış ve daha önce de dini bir görevde bulunmamıştı. O, bu emre muhatap olduğunda ümmi bir insandı. Bu yüzden Kur’an vahyinin ilk ayetinde yer alan oku emri, yazılı bir metni okumaktan öte tıpkı “ezan okumak” gibi bir eylem çağrısıydı. Bu durumda ilk ilahi hitaptaki oku emri Ey ümmi peygamber. Sana vahyedilen bu ilahi kelamı / sözleri dikkatlice dinle-yip zihnine nakşet ve kalbine yerleştir. Sonra da insanlığın önüne çık, kendini peygamber olarak tanıt, insanlara Allah’ın sözünü ulaştır v onları Allah adına bu söze uymaya çağır… anlamına gelmekteydi. Hz. Peygamber’in bu emri alıp Hira mağarasından Mekke’ye indikten sonra yaptıklarına bakılırsa oku emrinin öncelikle belirtilen manaya geldiği açıkça görülür. Çünkü o, bu emre muhatap olduktan sonra kitaplarla dolu bir kütüphaneye gidip orada kitap okuma içine girmemiş, tam tersine aldığı ilk vahyi zihnine nakşedip kalbine yerleştirmiş, onu önce eşine, ardından çev-resindekilere bildirmiş sonunda insanların önüne çıkıp kendisini Allah’ın elçisi olarak tanıtmış, kendisine vahyedilen ilahi mesajı da en yakınlarından başlamak suretiyle ulaşabildiği herkese duyurmuş, bu durum yaklaşık yirmi üç yıl sürmüş, yirmi üç yılın sonunda bu süreci her aşamada yönlendiren ilahi sözler bir araya getirilmiş, onların he birine veya hepsine Kur’an denmiştir. Görüldüğü gibi Kur’an gökten yazılı olarak inen bir kitap değil Allah’tan insana yönelik canlı bir hitaptır. Bu yüzden Kur’an’ı doğru okuyup anlamak için hem onun dilini hem de bu dille ifade edilmiş olan sözdeki murad-ı ilahiyi bilmek şarttır. Çünkü konuşanın kastı bilinmeden sözü tam olarak an-lamak mümkün değildir.Kur’an, kendine özgü üslubuyla apaçık bir hitap ve kitap olduğunu söylüyor. Ama o yine de kendini anlamak isteyen insanı zorluyor. Kur’an elbette çok açık bir kitaptır. Fakat onu bu niteliği içinde okuyup anlamak için özel bir çaba, araştırma ve derinleşme gerekiyor.
Kur’an, okunup anlaşılsın diye insanlara dil aracılığı ile gönderilmiştir. Ama onun sadece lafza indirgenmesi doğru değildir. Zira Kur’an’ın sadece lafzı değil lafzın taşı-dığı mana ve maksat da önemlidir. Ayrıca o, Arap diliyle vahyedilmiş olsa da gerçekte bütün insanlara yönelik ve açık bir kitaptır. İşte bu işlevinden ve özelliğinden dola-yı Kur’an’ı insanlığın konuştuğu bütün dillere çevirmek şarttır. Çünkü Kur’an anlamı dilden önde gelen bir mesajdır. Bunun için her Müslüman Kur’an’nı anlayarak okuma-lıdır. Ancak Kur’an meallerinin Kur’an’ın aslının aynı olmadığı göz ardı edilmemelidir.
Şu halde Kur’an’ın “her okuyucuya açık olmadığı, başka dillere çevrilemeyeceği, Allah’a kulluk için bilginin değil, imanın gerektiği ve yettiği” gibi gerekçeler ileri sürüle-rek onun okunup anlaşılmasına ve inanarak uygulanmasına engel olmak doğru de-ğildir.
Aynı şekilde “Kur’an Allah kelamı olduğu için onu ezberlemek ve anlamını bil-meden okumak da ibadettir” deniyor. Bu söylem belli doğruları içerse de Kur’an’ın apaçık bir kitap olma özelliği ile çelişiyor. İnsanlar ezber ile inanç sahibi olabilirler, ama Kur’an’ın istediği anlamda iman ve idrak sahibi olamazlar. Öyleyse hem “oku-ma bilincine” sahip olmak hem de “bilinçli okuma”yı gerçekleştirmek gerekiyor.
#