The Wall veyâhut Şimdi Okullu Olduk!
Şimdi okullu olduk(!)
Sınıfları doldurduk(!)
Sevinçliyiz hepimiz(!)
Yaşasın okulumuz(!)
Anonim (mi?)
Bayramın ikinci gecesiydi. Saat 22.30 gibi... İki arkadaş, Taraklı’da “X” Okulu’nun önünden geçerken, on civarı çocuğun, okul bahçesinde içki partisi verdiklerine şahit olduk. Bu, sadece basit bir ilköğretim çocuğunun, lokal haylazlığı değildi kanımızca.
Seçilen mekanın okul bahçesi olması ve yapılanın fütursuzca teşhiri, bize vakayı, daha çok eğitim sistemine (okula), çocukların gösterdiği ‘aykırı’ bir eylem olarak okumamızı sağladı.
Biraz yukarıdaki tenha yolda değil, banklarda değil, karanlıkta değil… apaydınlık ışığın altında, okulda… Hem de “Y” ye sırtlarını dayayıp, ayaklarını da X’ e uzatarak…
Sonra bizim siluetimiz karanlıktan çıkıp beliriverince, yavrucaklar tanıdıkları ve sevdikleri bu ağabeylerine saygısızlık olabileceğini bellediklerinden olsa gerek (bu, arkadaşımın yorumudur), içkilerini de öylece bırakarak, duvardan atlayıp, kaçışıverdiler. Yaşları on bir, on iki, on üç… (Bu arada; aynı gece, farklı bir saatte, başka bir öğrenci grubunun aynı mekanda demlendikleri(!) Hisar Muhafızı dolayısıyla malumatımız dahilindedir!)
Tahmin ediyoruz, bu yazımız da güvenlik mesabesinde değerlendirilip: kameraların, bekçilerin, polislerin, bilcümle devlet erkanının ve öğretmenlerin gözden geçirilmesine, hatta birçok yavrucağın da disiplin kurullarında sorguya- suale çekilmesine sebep olabilir. Elbette demokrasilerde her suçun bir günah keçisi bulunur… (Yunus Paşa’nın Saati yazısından sonra olanlar, devletlü efendiler tarafından Aziz Nesin’i aratmayacak üslupta yazılıp, Kemal Sunal’ı aratmayacak tarzda oynandığını hatırlatmış olalım.)
Bu yazının böyle bir amacı yoktur! Bu yazı, İnsan’ı anlamaya çalışmayıp da, tüm eğitim öğretim teranelerinin ucuzluğuyla, belirsiz bir şeyin etrafında dönülerek, eğitim-öğretimi, genel “fasit daireye” (kısır döngü) bağlayan zihniyete işaret etmek istiyor.
Şimdi, bu sebepten size Ivan IIlich’in Okulsuz Toplum’unu elinize alıp, Pink Floyd’dan The Wall şarkısını dinlemenizi söylemeyeceğiz. Hele bu şarkının klibini hiç mi hiç seyretmeyin(!) Fakat İnsanın Dört Zindanı’ndan, şunlara kulak verebilirsiniz:
“Bugün tartışılmakta olan çeşitli eğitim ve öğretim doktrinlerinin tümü çıkmaza girmiştir. Çeşitli felsefi temellere dayanan dünya öğretim sistemlerinden hiçbiri başarılı olamamıştır. Her biri başlangıçta büyük gürültü koparmışsa da daha sonra yetersizlikleri ortaya çıkmıştır. Bu durum, bu eğitim ve öğretim düzenlerindeki bir kuruluş eksikliğinden değil, şu husustan kaynaklanmaktadır: günümüz dünyasının büyük öğreticileri ve eğitim-öğretim düzenlerinin kurucuları, insan eğitim ve öğretiminin uygulayım yöntemlerine geçmeden önce insanın niteliği sorununu çözmelidirler.”
“insanın ne olması gerektiğini, ne olduğunu kavramıyor isek, diğer bir deyişle açık ve üzerinde anlaşılmış bir insan gerçeği düşüncesine ulaşmamış isek, kültürü, eğitim ve öğretimi, ahlakı ve toplumsal ilişkileri düzeltme yolundaki bütün çabalarımız boşunadır ve boşa gitmeye mahkûmdur. Böylelikle de, aşılama ve ayıklama yöntemlerini, bağ-bakımı ve bitki-bilimini, çağdaş bilimin en üst düzeyinde bilen, gelgelelim diktiği ağacın türünü düşünmeyip içinde bulunduğu toplumun hangi ürüne ihtiyaç duyduğunu göz önünde tutmayan bir bağcıya benzeriz. Gerçekten de bugün insanı ve toplumu düzeltmek isteyen herkes için böyle bir benzetme yapılabilir. İnsan sorununu çözmeden önce, ileri ve başarılı bir eğitim ve öğretim düzeyine varmamız imkansızdır. Yeryüzündeki toplum düzenlerinden hiç birinin, Marksizm ve Sosyalizm’den diğer bütün ideolojilere kadar, insanın ne olduğunu söyleyip açıklamadan ve insanın kendi yaratılışını temel alarak izlemesi gereken son ve öz amaçların hangi amaçlar olduğunu belirlemeden, daha doğrusu bu çizgiye erişmeden, başarılı olmaları mümkün değildir. Yüksek düzeyde toplum, büyük uygarlık, siyasi veya iktisadi öğreti düzenlerinden çok daha önce, ne tür bir insan oluşturmak istediğimiz ilke olarak belirlenmiş olmalıdır. Şu halde, her şeyden önce insan olma ve insanlaşma sorunu çözülmelidir. Her sorunun temeli budur, ister sonra dine bağlı kalmak istemiş olalım, ister din dışı, ister sosyalist, ister onun karşıtı, ister ilerici, ister gerici; sonradan ulaşmayı dilediğimiz biçim ne olursa olsun, önce, bu sorun hepimiz için çözülmelidir.”
“Eski öğretim düzeninde, medreselerde, öğrenci öğreticisini kendi seçerdi. Şimdiki düzende iki taraf da birbirini seçmiş değildir. Eski düzen içinde, öğrencinin seçtiği öğretici, öğrencisini kendi öğretisine göre basamak basamak ilerletir ve son aşamaya ulaştırırdı. Bugün başlangıç bilgilerini verip, sona ulaştığımızda, yılın da sona erdiğini, öğrencinin gidip, yerine yeni bir öğrenci topluluğunun geldiğini, tekrar baştan başlamamız gerektiğini görüyoruz. Bu sebeple de, sürekli olarak başlangıçta kalıyoruz. Yeni öğretim düzeninde, bir öğretmenin öğrencisine: ‘iki yıldır aynı sınıfta kalmaya utanmıyor musun?’ dediği, öğrencinin de: ‘Asıl sen utan, yirmi beş yıldır aynı sınıftasın!’ diye cevap verdiği anlatılır. Yani, bu düzen içinde öğrenci hep başlangıç yapmakla kalıyor ve sonuca ulaşamıyor.”*
*Dr. Ali Şeriati, İnsanın Dört Zindanı, Çev: Hüseyin Hatemi, İşaret Yay, İstanbul, 2005, S.10-11-12
#