IHLAMUR AĞACI

Sevgili dostlar bu gün sizlere yaşanmış bir anıyı anlatacağım. Olayın kahramanlarının bir kısmı halen ilçemizde mevcut, bir kısmı da güzel vatanımızın çeşitli yerlerin de başarıyla görev yapmaktadırlar.

Baharın gelmesiyle birlikte bizim Jandarma Karakolunun önündeki IHLAMUR AĞACI da çiçek açıp o güzel kokusunu yaymaya başlamıştı. İşte böyle günlerden birinde Öğleden sonra saat 15.00 gibi Dr. Mehmet Bey her yıl olduğu gibi yine ıhlamur ağacına çıkmış ıhlamur çiçeğini topluyor. Biliyorsunuz ıhlamur kış aylarının vazgeçilmez içeceğidir. Bir de yanında karanfil ve limon oldu mu demeyin keyfinize.

Olayın geçtiği gün Sağlık Ocağında oturmuş günlük gazetemi okuyorum. İçeriye Dr. Yaşar Bey geldi. Dedi ki, "Ya Yusuf Bey, Dr. Mehmet Bey karakolun önündeki ağaçtan bir şeyler topluyor. O ne?" dedi. Ben de kendisine hiç yüzüne bakmadan: "Ihlamur toplardır, zaten her yıl toplar." dedim. Arkasındanda, Dr. Mehmet Bey her yıl ihaleye girer toplama işini alır diye de bir espiri yaptım ve gitti. Giderken de bir yandan "Ne uyanık adammış bu Mehmet Bey" diyordu.

Daha sonra Adliyeye hakim beylerin yanına gitmiş. Sohbet esnasında demiş ki: "Bizim Dr. Mehmet Bey karakolun önündeki ıhlamur ağacının toplama ihalesine girmiş bu yıl yine almış topluyor demiş. Ortalık bir anda sessizliğe bürünmüş, Hakim Sadettin bey, Dr. Yaşar Bey'e, "Ne dedin? İhaleyle mi almış? yani toplamasını." Dr. Yaşar Bey aynen öyle demiş; "Hakim bey, ya bende karakolun önünden geçtim Dr. Mehmet Bey ağacın üzerinde bir şeyler topluyordu, ben de gördüm. Ama karakolun önündeki ağaç ihaleye verilir mi hayret. Yusuf Bey öyle dedi".

Hakim Hüseyin Bey ile Şenay Hanım olayın şokunu atlatıp, basmışlar kahkahayı. "Ya doktorum seni Yusuf Bey fena işletmiş" derler. Tabi bizim doktor çok fena olur. Olurdu olmazdı derken Hakim Sadettin Bey açar telefonu Bölük Komutanına. "Siz ne zamandan beri devletin ağacını ihaleye veriyorsunuz" deyince, komutan şaşırmış, biraz durakladıktan sonra, biraz şaşkınlık içinde; "Ne ağacı, ne ihalesi hakim bey" demiş. "Bu yaptığın suç nasıl böyle bir şey yaparsınız" diye ısrarla sormuş. Komutan şaşkın. Hakim bey olayı anlatır ve "Bende gördüm Dr. Mehmet Bey ağacın üzerindeydi" der.

Komutan rahatlamıştır, olayı çözmüş ve başlamış gülmeye bunun bir şaka işi olduğunu söyler. "Biri sizi fena işletmiş." der. Telefon kapanır, bir kahkaha, bir kahkaha ortalık kırılır. Dr.Yaşar Beye "Seni Yusuf Bey çok fena işletmiş" derler. Bu olanlardan benim hiç bir haberim yok tabi.

Hemen mahkemeyi kurarlar iki hakim, bir savcı, bir doktor ve birde zabıt katibi... Şimdi olaya bir bakın.Hiç bir şeyden haberim yokken telefon çaldı. Açtım: "Adliyeden ben Cemil, zabıt katibi, beyefendi 54 ED 490 plakalı araç sizinmi?" diye soruyor. Ben de "evet" diyorum. Yine aynı ses "aracınızla ilgili bir soruşturma var, savcı hanım sizi bekliyor. İster şimdi gelin, isterse yarın saat 10.00 da gelin ifade vermeniz gerekiyor" dedi ve kapattı. Tabi dondum kaldım. "Ya bir yanlışlık olmasın ne ifadesi" dedim, "ben bilmiyorum savcı hanımla görüşürsünüz" dedi. Birden oturduğum yerden kalktım şöyle bir dolaştım. Kendi kendime "yok ya, bir yanlışlık vardır ne işim olur benim adliyelik" diye mırıldanırken Dr. Yaşar Bey girdi içeri.

Beni biraz heyecanlı görünce, "hayrola" dedi. Bende olayı anlattım. "Hadi gidelim o zaman bir sorarız" dedi. Bir anda araba, plaka, savcılık derken hafızamı yokluyorum, film şeridi gibi olaylar gözümün önünden geçti ama boşuna. Birden aklıma Adapazarından gelirken Hacıosmanların düzünde bir köpek, arabanın önüne atladı. Arabanın arkasından yuvarlandı çıktı. Ama köpek ölmemişti. Aylar sonra sahibine çocuklar plakayı okumuşlar adam geldi: biraz da tehditkar bir edayla "dua et köpek ölmedi, yoksa seni mahkemeye verecektim" dedi ve gitti tabii, ben cevabını verdim ama dinlemedi. "Acaba bu adam tekrar şikayetçimi oldu" diyerek düştük adliyenin yoluna.

Adliyede Hakim Sadettin Bey, Hakim Hüseyin bey oturuyorlar. Girdik selam verdik başladık konuyu anlatmaya. Biz anlattıkça, hakim beyler "Allah, Allah", "vay anasına" gibi olayı daha da vahimmiş gibi ifadelerle süslüyorlar tabi. Hemen savcı hanımı aradılar telefonla ulaşamadılar. Dedilerki çıkmış meğer savcı hanımda şirketin içindeymiş. "Yarın sabah bakarız". O ara Hakim Hüseyin Bey zaten üniversitede tiyatro oynamış, "ben aslında olayı biliyorum ama söylersem savcı hanıma ayıp olur" diyor. Ve ekliyor, "olay biraz vahim birazda nahoş" diyor. Ben biraz daha meraklanıyorum ama heyecan da bastı biraz. 

Adamlar kurmuşlar mahkemeyi, 2 hakim, 1 savcı, birde bizm doktor birde zabıt katibi adamı ne yaparlar siz düşünün. Hakim Hüseyin bey dosya bana gelirse icabına bakarız kafana takma her türlü riski alırım diyor. Sadettin Bey ise "valla dostluk başka bu iş başka" diyor. Ben ara sıra kardeşim ben kendimden eminim "adam mı öldürdük de korkacağız" gibi sözler söylüyorum ama adamlar ciddi. O ara da bizim doktor, bana, "Yusuf Bey ıhlamur ağacından ne olur", yok "hediyelik eşya olur mu", "yok ağaç sağlam mı" diye sorular soruyor. Kafam iyice bozuldu. Doktora "ya sen kimden yanasın? biz burada dokuz doğuruyoruız sen tutturmuşsun ıhlamur ağacını ne bileyim ben ne olur o ağaçtan" diye bozuk attım.

Tabi biraz fazla kızınca Hakim Hüseyin Bey meseleyi daha fazla büyütmemek için bana dedi ki, "Yusuf Bey, bu gün Dr. Yaşar Beyi çok fena işletmişsin. Adam çok sarsıldı bizde sana böyle bir oyun oynadık, hakkını helal et".

 Ama sevinirmisin, üzülürmüsün kalktım yerimden o anda anladım ki, şaka adliyede bir başka oluyor.

Evet sevgili dostlar, Sağlık Ocağında otururken yaptığımız bir şaka bakın nelere mâl oldu. Dahası bu olay Türkiye Gazetesinde Hayatım Roman Köşesinde 2 gün yayınlandı. Sağolsun bizim doktor anlatmış. Bu anlattığıma, anımı dersiniz yaşanmış bir hikaye mi dersiniz.

Olayın kahramanlarından Dr. Mehmet Bey halen Taraklı'da, Dr. Yaşar Bey İstanbul'da, hakim Sadettn Bey Bursa'da, hakim Hüseyin Bey en son Rize'deydi şimdi bilmiyorum nerde .Biraz uzun oldu ama affınıza sığınarak olayda adığeçenlere gönül dolusu selamlarımı sunuyorum. Uzun ömürler temenni ediyorum.

Sağlıcakla kalın.