Takma Bacağın Gücü
Erol AFŞAR
Yayın:
Güncelleme:
Tokat'ta hain pusuda 7 askerimiz daha şehit edildi. PKK ve taşeronları yönetim zafiyetinden de şımararak günlerdir ülke genelinde terör estiriyor.
Açılım, Habur rezaleti derken iyice azan teröristler adeta köpeksiz köyde değneksiz geziyor.
Sayın Başbakan ve İktidarı oluşturanlar artık gerçeği görmeli ve terör örgütüne karşı ne yapılması gerekiyorsa yapmalıdır.
Milletimizin ve ana-babaların yüreklerini yakanlar, artık, layık olduğu muameleye tabi tutulmalıdır.
Teröristin sırtını sıvazlayarak, teröre teslim olarak ancak, milletimize yeni acılar yaşatırsınız. Son beş ayda siyaseten yaşananlar PKK terör örgütünce zafer kazanmak olarak algılandı ve kirli emellerine ulaştığını düşünen terör örgütü ve taşeronları artık, iyice gemi azıya aldılar.
Büyük şehirlerimiz ve Güney Doğu ve Doğu Anadolu'da birçok şehirde düğmeye basan PKK ve Taşeronları sokakları cehenneme çevirerek şehir merkezlerini eylem alanı ilan ettiler.
Bu şekilde terör hareketleri ile intifada tipi şehir terörünün her geçen gün artırılması ve halkla emniyet güçleri karşı karşıya gelmiş gibi bir ortam yaratılarak, Türkiye'nin, Dünya Kamuoyunda zor durumda bırakılması ve PKK'nın haklılık kazanması planlanıyor.
Ancak, Türkiye İsrail, PKK da intifada örgütü değildir.
PKK Türk Kürt hedef gözetmeksizin insanlarımızın canına kast eden, taşeron bir suç örgütüdür.
PKK Kürt kökenli vatandaşlarımızın temsilcisi de değildir, Doğu ve Güney Doğu halkı büyük bir çoğunlukla PKK terörüne karşıdır ve ülkemizin bölünmez bütünlüğünden yanadır.
Türkiye ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür, hangi tür terör olayı yaratılırsa yaratılsın, PKK ne yaparsa yapsın bu gerçeği değiştiremeyecek, Aziz Milletimizin birlik ve beraberliğini yok edemeyecektir. PKK ve taşeronları bin yıllık kardeşliği bozamayacak, bölücüler eninde sonunda hüsrana uğrayacak ve akıttıkları kanda boğulacaktır. PKK'ya hangi ad altında olursa olsun şirin gözükmeye çalışan aymazları, bu ihanete seyirci kalanları milletimiz ve tarih affetmeyecektir.
Yukarıdaki satırlar Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk'a ait.
Aşağıdaki metin ise elektronik posta halinde geldi. Gündeme uygun olduğu için paylaşalım;
"Onlar sessiz ama çoğunluktular.
Sessizdiler, çünkü acılarını, öfkelerini içlerine gömmek, anılarla, hayallerle, özlemlerle yaşamak zorundaydılar.
Zaten dışa vursalar ne olacaktı ki? Seslerini duyan mı vardı?
Önceleri manşetlerde yer almış, sonra birinci sayfaların alt sıralarına düşmüş, sonra arka sayfalarda tek sütunluk olmuş insanlardı onlar... Artık sıradan insanlardı. Hatta sıradan bile değil, "sıra altı" insanlardı onlar...
Onlar, alt tarafı şehit yakınlarıydılar. Ya da "alt tarafı gaziler..."
Sayıları arttıkça önemleri azalan... Sayıları arttıkça gözden kaybolan...
Gazete sayfaları ve televizyon ekranları onlara sadece en taze cenaze töreninde açıktı, o da birkaç satır, birkaç saniye...
Artık moda "şehit yakını" olmak değil, onları şehit edenlere yakın olmaktı.
Artık "şehit" olmak, "şehit yakını" olmak "out" idi.
"Ne yapalım şehit oldularsa?" diye küçümseyip dalga geçmek "in"...
Asker postalı "out", terörist mekapı "in", Şehit cenazesi "out", terörist halayı "in" …
Ve hatta... Şehit olanların anaları "out", şehit edenlerin anaları "in"...
Onlar değil miydi ki, vatan, millet, birlik, bütünlük, özgürlük, bağımsızlık gibi değerlerin simgeleri, o halde vurun onlara da…
Onlar değil miydi ki, insan hakları adına yıkıcılığın, bölücülüğün, ırkçılığın, kardeş kavgasının, etnik faşizmin, sapı dışarıda çomakların karşısına dikilen iradenin askerleri, o halde vurun onlara da...
Ve bu aymazlık, bu umursamazlık öyle bir noktaya geldi ki, terörün kurbanı oldukları yetmiyormuş gibi, "açılım"a da kurban edildiler. Çünkü onlar sessizdiler. Acılarını içlerine gömmüşlerdi. Ağızları var, dilleri yoktu.
Üniformalı teröristler sınırda muzaffer bir ordunun askerleri gibi karşılanırken de, çadır mahkemelerinde yargılanıp beş dakikada serbest bırakılırken de, davullu-zurnalı kutlamalarla ağırlanırken de sessiz kalırlardı herhalde.
Çok çok bir-iki dernek dikkate bile alınmayacak bir basın açıklaması yapar, bir-iki gözyaşı, bir-iki hıçkırık da "açılım"ın havai fişek gürültüleri arasında kaynar giderdi.
Öyle olmadı işte. Bir gün bir gazi, takma bacağını çıkardı ve salladı.
O an Türkiye'de çok şey sallandı.
İşte "açılım"ın mimarları bunu hesap etmemişlerdi. Bir takma bacağın nelere kadir olduğunu bilmiyorlardı. Bir kahramanlık madalyasının boyundan çıkarılıp yere çalınmasının ya da o madalya yerine siyah kurdele takılmasının ne anlama geldiğini akıllarının ucundan bile geçirmemişlerdi.
İkisi de anaydı ama oğlunu gizlice dağlara gönderen bir ananın mutluluğunun, oğlunu düğünle, bayramla askere gönderen bir ananın yüreğini yakacağını da hiç düşünmemişlerdi.
Yazının başında "sessiz ama çoğunluk" dedim. Bir takma bacağın, bir kesik kolun, iki damla gözyaşının, bir siyah kurdelenin sadece 5 bin şehit yakınının değil, bir büyük toplumun tümünün yüreğinde yaratacağı isyan duygusunu hiç ama hiç hesap etmemişlerdi.
Sandılar ki, "açılımdır, yaparız, olur biter."
Sanıyorlar ki, "bundan sonra sessiz yaparız, olur biter."
Yanlış…
Çünkü yanlış başladı…
Çünkü başlarken toplumun onayını almadılar. "Kamuoyunun büyük çoğunluğu destekliyor" diye kafadan attılar.
"Biz yaparız olur" sandılar. Seçmenin en az yarısını temsil eden muhalefeti bile adamdan saymadılar.
Ve...
"Takma bacak"lara sormadılar. #