İslami Hayatı Canlı Tutmak
Görüldüğü gibi dünya bir imtihan yeridir, insan da imtihan varlığıdır. Bu yüzden her insan dünyada imtihandan geçer ve sonunda yolların mezara çıktığını görür. Mezar, sonsuzluk dünyasının giriş kapısıdır. O, ya cennet bahçesi veya cehennem çukurudur. Ahiret konaklarının ilki olan kabir, sır vermeyen kapalı bir kutudur. Bunun için insan, şartlar ne olursa olsun dünyada faal olmalı ve İslami hayatı canlı tutmaya çalışmalıdır.
Bunu gerçekleştirmek öncelikle Kur’an'ın muhataplarının, onu anlar ve uygular duruma gelmelerine bağlıdır. Çünkü Kur’an'ı anlamak ve içindekileri yaşamak için gereken gayreti göstermeyenler, okudukları Kur’an'dan beklenen hayrı göremezler. Eğer Kur’an'a bilgili ve bilinçli biçimde bakılmazsa, içinde yaşanan zamanın gerçekleri görülemez ve gelecek için de işe yarar fikirler üretilemez.
Halbuki bilinçli günah işlemeyi hayatlarının kuralı haline getiren toplumlar, helâk olurlar. Bu yüzden Kur’an tarihi, doğruyu ve yanlışı seçmenin sonuçlarını insana gösteren bir ibret levhası olarak sunmuş; daha önce helâke uğramış toplumlardan örnekler vererek, yanlış yaşantıların tekrarlanmamasını ve benzer felâketlerin yaşanmamasını istemiştir. Demek ki tarihî olay veya kişilikler, ders ve ibret alınması gereken objelerdir.
İslami bilincini ve duyarlılığını yitiren insan, hem ruh dünyasını karartır hem de dünya yaşantısını daraltır. Çünkü Kur’an'dan uzaklaşan insan, serveti ve şöhreti öne çıkarır, Allah'ı ve ahireti unutur, küçük meseleleri abartır ve gündelik basit meselelerle uğraşır. Bu duruma düşen kimse için, basitlik ve bunalım kaçınılmaz olur. Öyleyse insan dine uygun yaşamanın yolunu bulup hem Allah'a hem de ömrüne saygı duymalı, sayılı dakikalarını boşa harcamamalıdır.
Sonuç olarak saadet, meşru işlerde ve müspet faaliyetlerdedir. Çünkü insan meşru ve düzenli bir çalışma ile, çevrenin her türlü olumsuz baskısından ve etkisinden kurtulur. Ama insanın imtihanı çetindir. Bunun için onun iradesi sağlam, imanı tam, bilgisi doğru, sabrı da kavi olmalıdır. Zira insan vazifelerini tam ve doğru yaparsa, hem dünyasını hem de ahiretini cennete çevirebilir. Cennet ise, sonsuz nimetleri bünyesinde barındıran bir ebedî mutluluk yurdudur. Onun zirvesinde ise, Allah'ın rızası ve hoşnutluğu yer alır. Bu yüzden Kur’an muhataplarını şartlandırmak yerine ikna edip şuurlandırmak, böylece onları doğru inanca ve davranışa sevk edip huzura kavuşturmak ister.