İki Bedende Bir Ruh
İKİ BEDENDE BİR RUH
Uykusuzluğun kül tablasında biriktiği bir gecede, ruhun ateşinden kalan son külleri de sıkıntı zikirlerine verirken beden, gözlerden akan her damla yaşta sen varsın. Ben ağıtlar yakarken uzak sevdama, sen kendinde ararsın dermanı. Sessiz bir çığlık olurum kulaklarında çınlayan; ama nafile! Ne duyarsın garip feryadımı, ne de anlarsın lal cümlelerdeki anlamı. Teslim olup devrederken bütün mülteci haklarımı sana, sen sözlerinle vurursun bağrımın en yufka yerine kırbacını.
Bu teslimiyettir aşkı anlamlı anlamsız kılan. İşte aşk bu yüzden köleliktir süresi belirsiz bir ömür üstünde. Tütün yerine bedeni sarıp çekerken ciğerlere, şiirlerde ararsın dermanı şairin dediği gibi: “ sana şair olmak kalır” Yarım kalan yazılar anlamını şimdi daha iyi anladığın türküler hep körükler içimdeki ateşini “uyan uyan yar sinene sar beni” yar da yok sine de. Bu yüzden ki yaramı kendim sararken bedenden yırttığım kumaş değil; yüreğimin lifleriydi acıma ilaç olan. Sensiz gecelere tütün basıyorum şimdi; seni incitmemek, uykundan etmemek için… Ben yanıyorum gecede, sen rahat uyu diye…
Sabah ezanlarına kadar çekilen sıkıntı zikirleri ve aşkın bulanıklığında sarhoş olmuş ben. Evet, ben diyorum artık. Aşkı sana bırakıp yangınını ben alıyorum, bir kaldırım yalnızlığında bekliyorum yolcumu ama nafile. Gelip geçici ayak izlerinden başka kimse yok. Bir de senin giderken ruhta bıraktığın derin yanık izlerin. Gidene yazılan tüm şiirleri okuyorum, kalanı umursamıyorum. Gidişin ıstırabı şiirde dem buluyor, kaldırım ve otel odaları üşüyor. Şehir şiiri ne kadar kucaklıyorsa, odalar ve koridorlar o kadar sessiz geliyor bana. Ben diyorum ama onu da umursayamıyorum; giden olmak için daha çok gencim. İşte bir sigara daha geliyor. Kızıl kıyamet kopuyor, duvarlarda bulutlar uçuşuyor. Şair bağırıyor arkadan:”uçurumun kenarındayım Hızır, divan hazır, ferman hazır…” Bir an gitmemişliğini varsayıyorum, divan dağılıyor, ferman bozuluyor. Gitmenle varoluyorum, şehri önüne seriyorum. Sen uykudasın şimdi, yoksun, başkasın, oldukça uzaktasın, olman gerektiği kadar yabancısın. Falında çıkan yollarında kaldırımlar yok ki, kıyı köşede duran taşların seni senden koruyor. Yıllardan bahsediyorum, saçma sapan zamanlardan. Günü geceyi amaca boğan, hayata anlam katan, şimdi ise ânı anı yapan o garip kovalamacadan… (…)
Bak güneş doğuyor, ruhun acısını kenara koyuyor, bedenimi giyiyorum.