Ülkemin Hazin Hikayesi
ÜLKEMİN HAZİN HİKAYESİ
Bir hazin hikayedir ülkeme çektirilen ve halkımızın çektikleri.Ama kanıksanmış yaşantı içinde düşünmeden,düşündürülmeden sadece tarafına alkış,ötekilere ! lanet anlayışıyla başladığımız demokrasi yolunda ,patlayan lastiğin farkında olmadan jant üzerinde giden siyasete destek olarak biz de bunu hak ediyoruz hani…
1960 darbesinden sonra sosyalizm moda bir akım olarak ülkede zemin buldu.Kapitalizmin cenderesinde suyu sıkılan toplumların çalacağı başka kapı yoktu zaten.Sosyal adalet,halkların hakkı sloganları heyecanlı ve kolay motive edilen vatanseverliğinden hiçbir zaman şüphe etmediğim gençliği peşinden sürükledi.Enternasyonal sosyalizmin yurt içi hainleri olarak sunulan bu gençliğin karşısına,örf adet ve inançlarına daha saygılı olan “milli gençlik” insan doğası gereği bir refleks olarak çıktı ; çıkarıldı. ”Tavşana kaç,tazıya tut” yöntemi… Ben de o gençliğin içinde idim düşünce olarak.Fakat, samimiyetle ülkem için diyerek solcu olan arkadaşlar da karşımda...Ülke halkının menfaatleri gereği diye bölünmüş gençlik karşı karşıya.Aynı oyun,öğrenci hareketleri dövüşenler vuruşanlar,boykotlar. Üniversiteler militan eğitim yuvaları olmuş.Öğretim üyeleri,sözde aydın profesörler her zaman olduğu gibi bu yangının körükçüleri...Medya toplum mühendisi...Bütün bu olaylar olurken iktidarın başı tarihe geçecek sözünü söyledi. ”Yürüsünler, yürümekle yollar aşınmaz”Muhteşem Süleyman’a yakışan söz. Asayiş,emniyet yok.Devletin bütün kurumları sağcı ve solcu olmuş.Halk bezgin bıkkın,korkulu.Nihayet askeri bir muhtıra ile sultan Süleyman’a hükümetten el çektirildi.Bir ara geçiş, tayinli hükümetler ve seçimler.Yıl 1971-80 arası ülkemde iki parti ve genel başkanları;milli şeften icazet almış,genel sekreterlikten parti başkanlığına minik bir siyasi darbe ile gelmiş “umudumuz Karaoğlan”… Kendisinin siyasetini ,düşüncelerinin bir kısmını değil ama şahsiyetini hep sevdim.Cumhuriyet tarihimizdeki dürüst,saf ender siyasi kimliklerden biri.Heyecanlı,çabuk kızan,en küçük öfkelenmede yüzündeki tikleri ortaya çıkan, siyaset yükünü kaldıramayacak kadar hazımsız,hassas bir şair kişilik Şahsiyet onur ve dikliğini nerede,nasıl kullanacağının ölçülerini dengele mede zafiyet içinde.İktidar olduğunda “Sam amca”ya zaman,zemin ve şartlar hesap edilemeden haşhaş meselesindeki (posta koyması); iktidar olmasının en büyük gücü DİSK (devrimci işçi sendikaları) nın bile ihanetine uğratmıştı onu ve ülke akla gelen bütün tüketim maddelerinde yokluk kuyruğuna girmiş bütün fabrikalar grev altında stop etmiş ve karaborsa talanı başlamıştı.Çok sonraki yıllarda kendi seçtiği hukukçu cumhurbaşkanına anayasa kitabını fırlatarak sebep olduğu ekonomik kriz hassas, hazımsız,ama dik tavrının son tahribatıydı.Yetmişli yıllarda, çok hızlı başladığı devrim heyecanının milli eğitimdeki ilk icraatı bütün milli eğitim okullarından Türk büyüklerinin resim ve panolarının kaldırılması,dilde devrim adına uyduruk kelime üretme, Türkçeyi on yıl evvel kullanılan dili anlaşılamayacak hale getirme ve buna çanak tutan fanatik takım taraftarlarının alkış ve desteği…O günlerde kendini adadığı sol görüşün eğitim ve sosyal hayattaki uygulama mantığı, toplumun hazmetmesi mümkün olmayan acelecilik ve ifrat uygulama. Feodal düzeni hırpalayacak toprak reformu düşünceleri; günümüzdeki “açılımın” benzer örneği !.alt yapısı oluşturulmadan aceleyle yapılan iyi niyetle de olsa sonu fiyasko ve muhalefete malzeme. Sosyal alanda “köy-kent” uygulaması, aslında çok yararlı gördüğüm bugün de olması gerekli oluşum.Ama neymiş sosyalist anlayışın ürünüymüş…Karşısında koskoca sağcı “muhteşem Süleyman” var bu nezih ülkeye sosyalist uygulamayı yaptırarak ülkenin komünistleşmesine müsaade eder mi?! Önemli olan ülke menfaati değil, iktidarı karalayacak,çökertecek,iri ufak ne malzeme varsa gerektiğinde kendisinin de inanmadığı değişik sunum ve iftira cilalamasıyla politika tezgahına koyup pazarlamak.Ve arkasında fanatik taraftarlar, ötekilere ! duyulan hıncın tercümanı olan büyük liderlere! alkışlar, bravolar…Peşine takılıp alkışlayanları gördükçe coşan,coştukça taraftarın artan heyecanıyla alkışların çoğalması. Netice:birbirini öteki gören ,tahrik edilen , bölünen halkın kavgası.İçine karıştırılan sağ ,sol ve milliyetçilik katkılarıyla iyice mayalanmış militan gençlik.İlmi araştırmaları bırakıp ideolojik eğitim yuvası haline gelen üniversiteler,adalet yerine tarafına hukuk koruması sağlayan yargı sistemi.Birbirinden kurtarılan yerler,karşı tarafın geçişine hiçbir şekilde vize verilmeyen düşman bölgeler.Silahlı çatışmalar; ecdadının Anadolu’dan düşmanı kovarken gösterdiği fedakarlık ve kahramanlığı kendi kardeşine de gösterme gaflet ve şartlandırılma ihaneti...Büyük kentlerde, eli silahlı on beş yaşındaki çocukların kepenk kapattırma güç gösterisi.Artık alkışlar yerini korku,endişe ve bezginliğe bıraktı.Bu durum nereye gidecek, kim dur diyecek beklentileri.Peki bizim (siyasi lider) kahramanlarımız ne yapıyordu bu arada ? Bütün güçleri ve gayretleriyle ülkeyi kurtarma mücadelesi veriyorlardı ; bugün olduğu gibi birbirlerini, yalan iftira ile karalayıp en basit sokak kavgalarının örneklerini sergileyerek... Sadece çocukluğunda altına çiş kaçırdıklarını söylemediler. Halkı memnun edecek her hizmet, karşı taraftan bir kulp bulunup saptırılarak engelleniyor,amaç iktidar halk nezdinde itibar kazanmasın; ülkenin kazanması önemli değil… Bu anlayış bizim siyaset anlayışımızda hiç değişmedi.Dün ne ise bugün de o.On yıl böyle geçti; yetmiş yılında gelinen son seksen yılında tekrar etti.12 eylül 1980 gecesi silahlı kuvvetler darbesi ile siyasi iki büyük ! lider alındı siyaset sahnesinden.Ve halka oh be! Dedirtildi.Ve bu süreç doksan yedi,iki bin yedi yıllarında devam etti.Sadece darbeler silahlı değil,çağın geldiği sosyal, siyasi,teknolojik konuma uygun artık E-muhtıra-post modern şeklinde devam etti ve edecek…Ne zamana kadar ?
Değerli okuyucular,bin dokuz yüz altmış yılından beri,bir kukla oyunu oynanıyor veya bir Karagöz-Hacivat oyunu; tek fark bu oyunları oynatanlar biraz ezber ,biraz tulûatla anında seslendirirler.Ama ülkemin sahnesinde oynanan ve oynatılan oyunların senaryosu yıllar evvel yazılmış ve sahne sahne de güncellenmekte…Bunlar çok normal ve olağan.Olağan olmayan, bu oyunu ilk seyredenler hadi neyse ! defalarca seyredenlerin aynı heyecanla , oynatılan kuklaları seyrederken hiç, kim bu mahir eller diye düşünmeden, Karagözün attığı tokada gülmesi…Sonraki yazımda,bütün görüşlerin hoşgörüsüne sığınarak tespitlerimi sizlerle paylaşmağa çalışacağım.
Huzurlu barış ve kardeşlik içindeki günler temennisiyle esen kalınız.