'Sizin Taptığınız Benim Ayağımın Altındadır'
"Böylesine normal bir prosedürün uygulanmasını hangi güç engelliyor?
İlçe milli eğitim müdürünün, milli eğitim müdürünü ve hatta vilayeti dahi amiyane tabiriyle takmamasına sebep olan bu güç ne, kim?
Vallahi merakımdan soruyorum…
Hani bilelim, bilelim de hata yapmayalım, gidip tabi olalım, eline eteğine yüz sürelim, icazetini alalım, şerrinden emin olalım falan diye…
E biz de canımızı/malımızı, konumumuzu/unvanımızı sokakta bulmadık canım.
Bilelim de ona göre konuşalım, ona göre yazalım…"
Haşa…
O işin şakasıydı.
Biz öyle tırışkadan güçleri, tapınmak için değil, ayaklarımızın atına alıp ezmek için sorar ve merak ederiz ancak.
Bir de o güç sahibine, bunların gelip geçici olduğunu, bu toprağın bir de altının olduğunu hatırlatmak için…
Allah'ın verdiği canın, ancak O'nun izni ve inayeti ile çıkacağını, ömrün ve rızkın ezelden takdir edildiğini, eğilmenin/bükülmenin, takla atmanın/amuda kalkmanın, el/etek öpmenin, yalakalık yapmanın, ikiyüzlülüğün, olduğundan başka görünmenin, öyle düşünmediği halde düşünüyor gibi yapmanın asla ve kata insanın ömrünü ve rızkını arttırmayacağını bilmemiz gerekiyor.
Beş vakit namaz dahil, her vesile ile söylediğimiz Lailaheillallah kelime-i tevhidinin anlamına uygun hareket etmemiz gerekiyor.
O lailaheillallah ki Allah'tan başka tapınılacak, korkulacak, çekinilecek bir güç yoktur demektir.
Demek ve iman etmek ve öyle davranmak gerektir.
Mensubu olduğun dinin emir ve yasaklarını, vatandaşı olduğun ülkenin yasa ve mevzuatlarını, aman maaşım ve itibarım elden gitmesin, koltuğuma ve unvanıma zeval gelmesin korkusuyla çiğnemek ile Allah'a ortak koşmak arasında bir fark yoktur.
Yüce Mevla'nın ezelden takdir ettiği rızkımızı ve ömrümüzü, ne azaltmak elimizdedir ne çoğaltmak…
Elimizde olan ancak, rızkımızın haram veya helal olmasının, ömrümüzün hayırlı veya hayırsız olmasının tercihini yapabilmektir.
‘Arifiye ilçe oldu, beni de ilçe milli eğitim müdürü yapacaklar ama sendikamı değiştirme şartı koştular, kusura bakma' diye sendikadan istifa edip malum sendikaya geçen bir ağabeyimize anlatmıştım.
Sırası gelmişken paylaşalım;
Kızım 5, oğlum 13 yaşında, Karaman'da yürüyoruz. Yerde açılmamış bir jips paketi…
Bizim kız hemen kaptı, açacak, yiyecek. Dur kızım dedim, dinlemiyor, ben buldum, benim…
Kızım yapma, bu ganimet değil, bak ileride market var, ya rüzgar uçurdu ya da senin gibi bir çocuk düşürdü, gidip markete vermemiz gerek, hoş siz istediniz de ben almadım mı, diye yalvar yakar ikna ettik.
Ağabeyi ile markete girdiler ve az sonra ellerinde birer jips paketi ile çıktılar.
Marketçi amcalarının hoşuna gitmiş bu davranışları, onları ödüllendirmiş.
Kızım henüz küçük ama oğlan anlasın diye bu kıssadan bir hisse çıkardım; bakın çocuklar, rızkımız ezelden takdir edildi, ne zaman, nerede, ne ve ne kadar yiyeceğimizi Yüce Allah belirtti. Ama bu rızkın haram veya helal olmasının tercihi biz kullara bırakıldı. O jipsi öyle açıp yeseydiniz haramdı ama şimdi marketçi amcanız size hediye etti, helal oldu.
Bugün anlı şanlı koltuklarda oturanlar da, ezelden takdir edildiği için oturuyorlar lakin o koltuğa oturuş biçimlerini (adam gibi veya değil), o koltuğun ekonomik ve sosyal getirilerinin haram veya helal olmasının tercihini kendileri yapmışlardır.
Şimdi de olması gerektiği gibi değil de sırf kendilerini oraya getirenlerin istediği gibi davranmak, adaletle hükmetmek veya adaletten uzaklaşmak, kul hakkı yemek veya hakkı teslim etmek, insanların mağduriyetine sebep olmak veya gidermek yani işin hakkını verip vermemek tercihleri kendilerine aittir.
İşte onları, o hale koyan güç ne ve her ne kimse ise, biz onu çiğnemek için merak ederiz.
Merakımız giderilsin ki Şeyh-i ekber Muhyiddin hazretleri gibi, onu ayağımızın altına alalım ve onun köleleştirdiği, insanlıktan çıkardığı, kalbi para, unvan, itibar, mal/mülk sevgisiyle dolu olanlara da "Sizin taptığınız, benim ayağımın altındadır" diyebilelim.
Bir de…
Hoş biz de biliyoruz, kimin kime taptığını; Taptıklarının elmas ve inci(!) den müteşekkil olduğunu anlamamız için SİN (Selim)'in ŞIN' (ŞAM)'a girmesine gerek yok.
Olur ya o taptıkları mücevherat dile gelip; Yahu ben de sizler gibi Allah'ın yarattığı bir nesneyim, aciz bir inci(!)yim, bana itaat etmekle hem beni hem kendinizi zora sokuyorsunuz, der ve imana gelir belki…
#