Varlık
Varlık menbasıyla, yeryüzünden neş’et etmek, kendi başına her şeyi üzerinde toplarken; varlığa sonradan ilişik kılınan şeyleri önceleyip, özden uzaklaşmak, sahte özler kurmaya yöneltir.
Arkın hesabını yapıp, çeşmeye şükranlar sunmak, menbaya bir zulümdür. Adaletse; hakkı, hakkı olana, hakkı kadar takdir etmektir. Miktarı bilmektir.
Arkın ve çeşmenin durumu, menbadan farksız değildir. Çünkü taşıyamayacakları bir değer yüklenmiştir onlara da. Bilemeyecekleri bir anlamın ağırlığı.
Varlığın dış yapısını besleyen nimetler, şükre değer kılınırken, varlığın özü hep göz ardı edilerek unutulur olmuştur.
Yağlı göbeklerin sofrasında vird olup, özden uzak, şükran dualarıyla yatışan o mideler, terk ettikleri özün, ağız tatlarını bozmasından ürkmektedirler.
Balın, yağın, sütün şükrü; varlığı kadar mümkündür. Yokluk üzerinde düşünmekse korkutucudur. Dolayısıyla şükrün de varlığı; balın, yağın, sütün var olduğu kadardır. Kıtlık başladığında, şükür de kıtlaşır.
Soğan varsa şükür, yoksa küfürdür.
Kabuğu besleyen ne varsa, kabuk kadar değerlidir. Özü besleyen ne varsa, öz kadar değerli.
Kabuğu, meyvelerle sarhoş ey nâdan!
Şükrünü hâlis mi kıldığını zannediyorsun sofra duanla?
Öz varsa varsın. Öyleyse varlığına doğru git, kendine, zâtına.
Asıl olan uzak, ârızî olan yakın düştükçe tarihçemize; ciplerle tavaf etmeyi umarız, ihram sırtımıza dikişsizce sarılmış olsa bile.
#