Berzah
Can sıkıcı, bunaltıcı, ıstırap ve elem bahşeden bir hâdiseye tutulmuş ruhların; dönüm noktasında verecekleri kalbî bir karar; geleceği, hem burada hem ötede, inkılabî başkalaşımla belirleyecektir.
Özünden, aslından koparılan insanın; kendisine yabancı kılınan kendinin bir esası, menbaı, cevheri bulunduğu inancı; idrakin çırasında tutuşturuldukça, ışığı engelleyen tüm perdelerin yalın kılıçlarla bir bir parçalanacağı, beklenen dâvethan fetihlerin, içeride ve dışarıda neşeyle çığıracağı günler umutla gelecektir.
Önce, hangi iki şeyin arasında kalındığı hatırlanmalı:
Bir dağdan, başka bir dağa bakabilmek mümkündür; fakat sis bürümüş doruklar, karşılıklı bakışlarda, zorluğun ve güçlüğün duvarlarını çekmişse birbirine, bu amansız setin gözlerce aşılıp; dağı, dağdan sorabilmek, ondan öğrenebilmek artık ne mümkün!
Bizim bir rehbere ihtiyacımız var.
Dağların dilinden anlayan gözü keskin bir rehbere…
Üstünde bulunduğumuz dağın zenginliğine sırt çevirecek bir rehber ancak, karşı dağa tırmanmayı göze alabilir. Oturduğu dağın görünümüyle kamaşan gözler, sefere çıkamazlar hiçbir zaman. Çünkü bulunduğu dağın şaşaasından dolayı, sarhoşça atılan adımlar, yürüyüşü şımarıklaştıracak, kaypaklaştıracaktır sonuçta.
Ayak bastığımız dağın vâridatına, gösterişine rağmen; fakirliğiyle övünecek rehberimizin, bizi karşı dağa sağ salim ulaştıracağının teminatını verebilecek eminlikle teçhiz olması; gözlerimiz kapalı, gönüllerimiz refah, midelerimiz obur, menzile varacağımız anlamına hiçbir şekilde gelmez.
Rehber, ona güvenmemizi istemekle beraber; bir dağdan, başka bir dağa geçerken, elimizde bulunan zaruri ihtiyaçlarımızdan fazlasını, bizimle yolculuğa çıkacak; fakat zaruri ihtiyaçlarını tedarikten mahrum kalmış yoldaşlarımıza infak etmemizi istiyor.
Sarp kayalar kolay aşılmaz!
Bozguncu grupların ileri gelenleri: mallarımız, evlatlarımız, faizli-faizsiz banka hesaplarımız diyerek; altını, gümüşü biriktirmenin gururlu cüretkarlığıyla bir cevap veriyorlar:
“Bir dağın ufukta belirmesi mümkünse; burada edindiklerimizle oraya gideceğiz, bakiyemiz orada, daha çoğuyla karşılayacak bizi.”
Berzahın aşılması, külçelerle mümkün olmayacak. İhtiyaç sahiplerinin gasp edilen hakları da, zorlu boğazın üzerinde yürütmez bir ağırlığa dönüşüp; pişmanlık ve kederin metaı olarak, ayaklarda, pranga gibi sürüyecek amansız.
Yükte hafif, pahada ağır, yanlarına aldıkları ne varsa; yükte ağır, pahada hafif bir kütleye dönüşüverecek. Oysa bahçe sahipleri, çitlerini de yanlarında getirmişlerdi gayrı menkullerin emniyet sınırları olarak.
Rehber, volkanik bir zeminde oynadığımızı söylüyor ısrarla. Sisler ardında, görünmez sanılan dağın müjdesiyle heyecanlı.
Hicret edeceğiz diyor. Hazırlanın. Fazlalıklarınızı bırakın, güvensiz dağın patlamaya gebe renkli eteklerinde.
Görünen hayalden, görünmeyen hakikate doğru yola çıkma vaktidir. Hayallerimizden, göremediğimiz hakikat adına sorumluyuz.
İki yanımız sularla kaplı, arkamızda hayalin dağı, karşımızda hakikat dağı; üstünde yürüdüğümüz daracık bir yol, hafif, zayıf, üryan omuzlarımız, geride bırakılan şatafatın ırak kokusu, yalınayaklarımız.