Beşer Muhammed (as)
Fahrettin YILDIZ
Yayın:
Güncelleme:
Kur’an’a göre Hz. Muhammed, öncelikle bir beşerdir ve Allah’ın kuludur. (Kehf 18/ 1, 110; Fussilet 41/ 6; Cin 72/ 19; Bakara 2/ 23 vb.) O, bir insan olarak içimizden, yani bizden biridir. (Tevbe 9/ 128)Kur’an’da, onun risalet öncesi beşeri hayatıyla ilgili olarak sadece yetimliği, bir arayış içerisindeyken hidayete eriştirildiği, yoksul iken zenginleştirildiği, (Duha 93/ 6-8) kitap nedir, iman nedir bilmediği, daha önce herhangi bir kitap okuyup yazmadığı, (Ankebut 29/ 48; Şûra 42/ 52) kavmi arasında sakin ve dürüst bir hayat yaşadığı, (Yunus 10/ 16) gibi birkaç hususa değinilerek gayet az bilgi verilir. Onun peygamber olmadan önce en dikkat çeken yanı “Muhammedü’l emin/güvenilir, dürüst ve ahlaklı bir kişi” olmasıdır.
Kur’an’ın ısrarla altını çizdiği bu konuda Hz. Muhammed’in kendisi de çok hassas davranmış; o, etrafındaki insanlara her vesileyle “bir beşer ve kul” olduğunu hatırlatmıştır. Ashabına, kendisine hürmeten ayağa kalkmalarını yasaklamış; “mensupları Hz. İsa’yı aşırı övdükleri gibi siz de beni aşırı övmeyin. Bilin ki ben de bir kulum. Benim için Allah’ın kulu ve Rasulü deyin buyurmuştur.” (Buhari, Enbiya, 48) Ashabı da Hz. Peygamber’i çok sevmelerine rağmen, o hoşlanmadığı için ayağa kalkmamışlardır.
Yine o, Mekke’nin fethi günlerinde huzuruna gelen ve kendisiyle konuşurken titreyen bir şahsa: “Kendine gel! Ben bir kral değilim, ben sadece kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum” deme ihtiyacını duymuştur. (Hakim, Müstedrek, III, 148)
Görüldüğü gibi o, bir kral değildir, ama onun sahabeden ve diğer müminlerden gördüğü saygı, sevgi, ilgi ve bağlılık hiçbir krala nasip olmamıştır.
Risalet vasfı, onun beşer olma vasfını değiştirmemiştir. Nitekim Allah bir çok ayette, elçisine yardımını, desteğini ve himayesini dile getirilmesine rağmen (Âl-i İmran 3/ 123; Maide 5/ 67; Enfal 8/ 26, 62 vb.) Hz. Peygamber savaşta ve barışta, hiçbir zaman ve mekanda gerekli tedbir, taktik ve hazırlığı terk etmeyip tam tersine Allah’ın inayetine ve himayesine güvenmekle birlikte korunmaya ve tedbir almaya devam etmiştir. Hicret yolculuğuna çıkarken yatağına Hz. Ali’yi yatırması, müşrikleri şaşırtmak için ters istikamete gitmesi, Ebu Bekir’i yanına alması, kılavuz kullanması, savaşa çıkarken zırh giymesi onun aldığı tedbirlerden bir kısmıdır. Allah elbette tedbirlerin etkisiz kaldığı anlarda elçisini çeşitli musibetlerden korumuştur. Fakat bunun, beşeri gayretin ardından gelen ilahi yardımla gerçekleştiği aşikardır.
Hz. Peygamber’in beşer oluşunun en büyük tezahürlerinden biri de her insan gibi onun da ölümü tatmış olmasıdır. (Zümer 39/ 30-31) Sahabe, ahirete irtihal eden her Müslüman yaptıkları gibi Hz. Peygamber’i de vefat edince yıkamışlar, kefenlemişler, namazını kılıp toprağa vermişlerdir. Bu da sahabenin, Hz. Peygamber’in beşer vasfını daima dikkate aldıklarını, bu gerçeği bil fiil yaşayarak idrak ettiklerini gösterir.
Öyleyse Hz. Muhammed’in iyi tanınması ve sünnetin doğru yorumlanması için öncelikle “onun beşer oluşu ile peygamberlik vasfı arasındaki ince dengeyi çok iyi kavramak ve korumak” gerekir. Çünkü beşerden peygamber olamayacağı tezi, müminlerden değil müşriklerden gelmiştir. (İbrahim 14/ 10; Kamer 54/ 24 vb.) Buna rağmen, İslam literatürü içerisinde onu beşer üstü bir varlıkmış gibi takdim eden haberlere yer verilmiştir. Mesela Hz. Peygamber’in namaza dururken “saflarınızı düzeltin, çünkü ben sizi, siz arkamda iken de görebilirim” buyurmuş; (Buhari, Cemaat, 42; Müslim, Salât, 28) ne var ki “ben saflarınıza dikkat etmediğinizi bilirim” şeklinde yorumlanabilecek olan bu hadise dayanılarak, “onun kafasının arkasında veya sırtında da gözleri vardı” şeklinde rivayetler üretilmişlerdir.
Biz, Hz. Peygamber’de beşer üstü bir nitelik görmek isteyen, böyle bir şey göremeyince de şaşırıp kalanlara, onun beşer yönünü ısrarla vurgulayan şu ayeti hatırlatmakla yetiniyoruz: “De ki: Rabbimin şanı ne yücedir! Ben sadece beşer bir rasul değil miyim?” (İsra 17/ 93)
#