Kavak, Kabak Ve Sendikal Yetki
Erol AFŞAR
Yayın:
Güncelleme:
Yıllık sendikal yetki mücadelesinin sonuna geldik.Şubeler bazında imzalanan mutabakat metinleri önümüzdeki günlerde Ankara'da sayılıp ilan edilecek, İş kolunda genel yetkili, Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK ve Yurt-Kur düzeyinde özel yetkili sendikalar açıklanacak.
Duyumlarımıza göre Türk Eğitim-Sen, Eğitim iş kolu genelinde ve YÖK özelinde yine yetkili, Milli Eğitim Bakanlığı özelinde ise Türk Eğitim-Sen ve Eğitim Bir-Sen at başı gidiyor. Muhtemelen Eğitim-Bir Sendikası çok az bir farkla yetkili olacak gibi…
İlimizdeki durum şöyle;
Türk Eğitim-Sen; Milli Eğitimde 2053, Üniversitede 168, toplamda 2221 üye…
Eğitim-Bir Sendikası; Milli Eğitimde 2100, Üniversitede 70, toplamda 2170 üye…
Eğitim-Sen; Milli Eğitimde 643, Üniversitede 3, toplamda 646 üye…
Eğitim iş kolunda memur ve yardımcı hizmetler sınıfına yönelik kurulan veya kurdurulan TEÇ-SEN; 90 üye…
KESK' bağlı Eğitim-Sen'den ayrılarak kurulan Eğitim-İş Sendikası; 59 üye…
İlköğretim müfettişlerinin ‘bizim ne işimiz var öğretmenlerin-memurların arasında' düşüncesiyle kurdukları Temsen; 30 üye…
Yurt-Kur, Bolu Bölge Müdürlüğüne bağlı olduğundan, mutabakat metni bölgesel imzalanıyor. Türk Eğitim-Sen Sakarya Şubesinin Yurt-Kur bünyesinde 16 üyesi var, diğer sendikaları şu an itibariyle bilemiyorum.
Mutabakat Ankara nezdinde netleşince rakamlar üzerinde yorum yaparız.
Biz bugün konunun özüne yönelik olması itibariyle, bir önceki dönemin Türk Eğitim-Sen Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Mustafa Kızıklı'nın eski bir yazısının güncellenmiş halinden bazı pasajlar paylaşalım;
Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş.
Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Uygun iklim şartlarında, yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş.
Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa; Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?
On yılda, demiş kavak.
On yılda mı, diye gülmüş ve yapraklarını sallamış kabak; Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim, bak!
Doğru, demiş kavak.
Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış.
Sormuş endişeyle kavağa; Neler oluyor bana ağaç? Ölüyorsun, demiş kavak.
Niçin, demiş kabak… Benim on yılda geldiğim yere, birkaç ayda gelmeye çalıştığın için, demiş kavak.
Bir sendikal yetki süreci daha tamamlandı.
Hormonlu kabak benzeri bir sendika yine her yıl olduğu gibi "bu sene yetkiliyiz, ha gayret aslan marabalarım, yalakalarım" ve "istifa et bize gel sana mama verelim" türkülerini çağırdılar. 5 üye ayartana gömlek ve kravat, 10 üye ayartana takım elbise, 20 üye ayartana tatil vaat ettiler. Birilerinin gömlek, elbise ya da tatil kazanması için kendisini alet edenlere de diyecek bir şey bulamıyorum.
Bunlar kar etmeyince ödünç üye istediler. Bu ödünç üye işine da pek aklım ermiyor. Olsa olsa köyde komşudan ödünç merkep istemek gibi bir şey olmalı diyorum. Hadi birileri yüzsüzlük yapıp ödünç üye istiyor da, kendisini merkep yerine koyup komşuya ödünç gidene ne demeli?
Soros, CIA ve Okyanus ötesinden destekli organizasyonlarda, sözde sivil toplum örgütleriyle eylemlere katılarak, bir kabağın aklı ne kadarsa o kadar "milletin ortak aklı", satranç tahtasındaki "Açılım" oyununun piyonu oldular, dağdan inen, 161 öğretmenin de katilleri olan eşkıyalara kucak açıp, birlikte bayram ettiler.
Darbe sırasında, kendileri postal yalarken, korkularından karanlık çukurlarda saklanırken, meydanlarda "kesintisizi demokrasi istiyoruz" pankartlarıyla eylemler yapan, dik duran, bedel ödeyen, darbelerin asıl mağdurlarına darbeci yakıştırması yaptılar.
Kendi sümsük ve hain hallerine bakmadan; iktidara yalakalık yapmayan, dik duran, önce vatanım, milletim, ülkem ve inançlarım diyen herkese "darbeci" dediler.
Nereye hizmet ettiklerine, kimin sülüğü olduklarına bakmadan ilkeli, onurlu insanları kendileri gibi sanıp siyasal yapılarla ve çeşitli organizasyonlarla ilişkilendirmeye çalıştılar.
Velhasıl değiştirmedikleri gömlek, girmedikleri don kalmadı.
Yalan, yanlış, isnat, iftira, çirkinlik ne varsa yaptılar. Sadece sendikacılık yapmadılar, yapamadılar. Zaten öyle bir dertleri de yoktu…
Bütün bunlara rağmen böyle bir yapı eğitim çalışanları içerisinde az ya da çok destek buluyorsa, eğimciler sosyolojik ve psikolojik olarak kendilerini, çevrelerini, mesai arkadaşlarını ve geleceklerini sorgulamalıdır. Çünkü bırakın eğitimciliği, bu durum insan onuru için aşağılayıcı olarak görülmelidir.
Söz konusu yapının içerisinde birçok kaliteli insanın, baskı vb. gerekçelerle istemeden bulunduklarını da biliyorum. O insanlar için de artık her şeyi sorgulama mevsimi gelmiştir. Unutulmamalıdır ki bu kepazeliği sorgulamayan, kabullenen veya önemsemeyerek bu yapının içerisinde bulunmaya devam edenler, "yapı taşı" değil, ancak "dolgu malzemesi" olurlar. #