Bugün; Dünkü Yarın, Yarınki Dündür
Hayatın heyecanını duydukça varlığında, hangi güç sana günlerden şikâyet etmeyi telkin edebilir ki dostum? Doğan güneş, bir imkân olarak doğar üzerimize, bir fırsat, nimet olarak.
Zihinde sıradanlaşan her şey sıkıcıdır. Günler ve geceler sıradanlaşan zihinlerde bıkkınlık yaratırken, dışarı uzanan, öteye açılan kalpler, sıranın ve düzenin dışında bir arayışa doğru merak içinde yürürler.
Şaşkın ve heyecanlı adımlara ihtiyaç duyduğumuz kadar neye ihtiyacımız var dostum!
Ânın geçmesini beklemek neye yarar, onu yaşamaktır maharet. Onu doğurtarak yarına, sonraya, onunla birlikte duyabilmektir hakikati. Koklayabilmektir. Öpebilmektir. Soluklayabilmektir iliklerine kadar.
Harcanacak, geçiştirilecek, düşman görülecek, çarpı koyulacak bir saniyemiz yok. Kimsenin harcı mıdır buna erişmek, bu mahreme el sürebilmek?
Vakit, bizim için, Balıklı Göl’de aksimizi seyrederek, yüzümüzü İbrahim’in yüzüyle yıkayacak kadar mübarektir. Vakit, mancınıklar arasından çağa gülümseyebilmeyi öğreten; yıldızın, ay’ın, güneşin etrafında dolanıp hakikate yürümeyi bulduracak zenginliktedir.
Onun yüzündeki peçeyi açacak bir dile ihtiyacımız var dostum. Modern olmayan bir dile… Sana her şeye rağmen, modernizm de bir imkândır ve çeşitli imkânlar sunar bu yazı gibi, diye cümlelerle başlayan sözleri sıralayacaklardır peş peşe.
Onlara şunu demeli: kendisinin dışında kalan her şeyi, imkânsızlık olarak algılayan bir imkân, ne kadar samimi ve güvenilebilir bir imkânı taşır? Ona nasıl sığınılır? Zamanı, onun istediği şekle sokmak veyahut zamanı onun istediği şekille doldurmak nereye götürür, bir cevabı var mı?
Gençler, batan günleri mutlulukla sayıyorlar; oysa saadet batan günle değil, fecirle gelir, umutla doğar. Sıkıntının geçmesi tabiî ki umulur, fakat güne düşman olunmaz dostum. Gün karalanmaz, zulümdür karalanan. Gecedir kara. Aydınlıktır sabah…
…
Hayat sürekli yer açıyor varlıklara. Bir boşluğu dolduruyor miktarınca her varlık. Hesabı tutabileceğimiz bir defter de yok elimizde.
Mekânın içerisinde uçsuz bucaksız bir zamandır aramızda dolaşan. Geçiştirilecek hafiflikte, haraç mezat satılacak bir meta değil ki zaman.
Varlığı sürdürmek çabası, varlığın kuralı; onu reddedip yokluğu istemek büyük ihanet.
Canlı olmak ve canlılık göstermek varlık sahnesinde, doğaya eşlik etmek telaşını sürdürebilmek için kendi doğamızı okumak zorluğuyla karşı karşıya kalmak... Onu anlamak zorluğuyla…
Kendi doğamızı okumanın zorluğu, dışımızdaki oluşa çevirmemizi gerekli kılıyorken nazarımızı; dıştan içe, hayvani benden insani bene doğru yürüyüşe geçmek kaygısı ve zaman…
Geç geçenden hem gelen ahvâlden sorma haber
Mâzi vü müstakbeli cem’eyleyen anındadır
Usûlî
Görüyorsun dostum: bugün; dünkü yarın, yarınki dündür tazelenerek gülümseyen hayata.