Allah’tan Ümit Kesilmez
Bu ayette; Allah'ın bütün günahları bağışlayacağı, rahmet ve affının ümitsizliğe izin vermeyecek derecede geniş olduğu belirtilerek inkârcılar imana ve İslam'a, asiler de tövbeye çağrılır.
Kaynaklarda bu ayetin, Mekkeli müşriklerin veya zina ve cana kıyma gibi pek çok günah işlemiş kişilerin İslam'a girip tövbe etmeleri durumunda Allah tarafından bağışlanıp bağışlanmayacağını öğrenmek amacıyla Hz. Peygamber'e yöneltilen yahut bu konuda hatıra gelen soru üzerine indiği belirtilir. (Buhari, Tefsir, 39; Taberi, Câmiu'l beyân, XXIV, 10; İbn Kesir, Tefsiru'l Kur’ani'l azim, VI, 100; Kurtubi, el-Câmi li ahkâmil Kur’an, XV, 268; Abdulfettah el-kadi, Esbab-ı nuzül, s. 340; M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, VI, 4133-4134) Ayetin iniş sebebi, inkârcı müşriklerin İslam'a yönelmeleri meselesi olsa da onun mesaj ve muhtevasının, işledikleri günah ne kadar büyük ve çok olursa olsun asilerin tövbesine de şamil olduğu kesindir. (İbn Kesir, Tefsiru'l Kur’ani'l azim, VI, 100) Bu yüzden ayet, ne durumda olursa olsun bütün insanlara hitap etmektedir. Çünkü insan çoğu kez, günahının büyüklüğünü veya çokluğunu ileri sürerek artık hiç affedilmeyeceğini sanır. Şeytanın da vesvesesiyle ümitsizlik girdabına kapılır. Oysa şartları yerine getirilerek zamanında yapılan bir tövbe ile Allahın affetmeyeceği hiç kimse ve hiçbir günah yoktur. (Krş. Furkan, 25/68-71 vb)
Bu ayetin, Kur’an'da insana en çok ümit veren bir ayet olduğu söylenmiş; (Taberi, Câmiu'l beyân, XXIV, 11) Hz. Peygamberin de, “bu ayeti çok sevdiği, onu dünyada bulunan hiçbir şeye değişmem” dediği rivayet edilmiştir. (İbn Kesir, Tefsiru'l Kur’ani'l azim, VI, 101; Zemahşeri, Keşşaf, III, 403) Ancak burada güdülen temel amaç, günaha prim vermek değil; aksine en günahkâr insanları bile bir an önce tövbe etmeye ve Allaha yönelmeye teşvik etmektir.
İnsanoğlu, günah işleyerek kendine yazık ve haksızlık eder. Fakat bundan daha kötüsü, insanın günah kompleksine kapılıp yaptığı hatalar ve kötülükler yüzünden kendisini Allah'a kulluğun dışına çıkmış görmesi, O'nun rahmetinin artık kendisine asla ulaşmayacağını sanmasıdır. İşte ayet bu yanılgıyı düzeltmekte, bir hayli hata yapıp günah işleyen ve ümitsizliğe düşen insana, Allahın rahmet ve affından ümit kesilemeyeceğini bildirerek onun içine şeytan tarafından sokulan vesveseyi ve fitneyi söndürmektedir.
Allahın rahmet ve affının çok geniş olduğunu en açık bir şekilde ortaya koyup ümitsizliğe asla izin vermeyen bu ayete istinaden (Krş. En'am 6/12, 54; araf 7/156) O'nun rahmeti gibi iradesini de sınırlayacak hiçbir güç bulunmadığını, bu yüzden affın, tövbe şartına bağlı olmadığını, böyle bir şart ileri sürmenin ise keyfi olarak ayetin kapsamını daraltmak anlamına geleceğini söyleyenler olmuşsa da, (Süleyman Ateş, Yüce Kur’an'ın Çağdaş Tefsiri, VIII, 28; DİB, Kuran Yolu, IV, 628) Allah'ın affına layık olabilmek için her şeyden önce O'na yönelip teslim olmak gerektiği göz ardı edilemez. Allah elbette dilediğini yapar. Dilerse tövbe etmemiş olan kullarını da bağışlar. Ama ayette kastedilen, Allah'ın kendisine yönelenleri bağışlayacak olmasıdır. (Zümer 39/54) Allah'a yönelmek de tövbedir. Bunun için günah işleyenler, ne zaman tövbe edip Allah'a yönelirlerse O'nun ne kadar merhametli ve affedici olduğunu görürler. (Krş. Nisa 4/110) Şu halde, bu müjde ayetini doğru anlamak için, onu Kur’an'ın bütününden koparmadan değerlendirmek gerekir. Zira bu ayette, “Allah bütün günahları bağışlar” buyrulurken diğer ayetlerde “Allah'ın, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamayacağı, fakat dilediği kimselerin bunun dışındaki bütün günahlarını bağışlayabileceği” belirtilir. (Nisa 4/48, 116) Görüldüğü gibi, Allah'a ortak koşanların bağışlanmayacağı açıkça belirtilmiş, bunların dışında kalanların bağışlanması da mutlak olarak ifade edilmeyip Allah'ın dilemesi şartına bağlanmıştır. Bir ayette de, Allah'ın affına layık olabilmek için Ona yönelip teslim olmak, yani tövbe etmek gerektiği belirtilmiştir. (Zümer 39/54) Öyleyse “Allah bütün günahları bağışlar” anlamındaki ayeti, O'nun bu konuda verilmiş genel bir taahhüdü olarak anlamak; fakat bu taahhüdün, tövbesiz ihtimal dâhilinde olsa da tövbeyle mutlaka gerçekleşeceğini unutmamak gerekir. Ayrıca Allah'ın inanan inanmayan, tövbe eden ve etmeyen herkesi bağışlayacağını düşünmek, kaçınılmaz olarak dinî ve ahlaki gevşekliğe, hatta kargaşa ve anarşiye de yol açabilir. İşte bütün bunlardan dolayı söz konusu ayeti, “Allah dilerse bütün günahları bağışlar” şeklinde yorumlamanın daha isabetli olacağı da söylenmiştir. (Râzi, et-Tefsiru'l kebir, XXVII, 5; Kurtubi, el-Câmi li ahkâmil Kur’an, XV, 269)
Sonuç olarak, dünya hayatında iman etmeyip kâfir ve müşrik olarak ölen kimseler, cehenneme girip orada ebedi kalırlar. (Bakara 2/161; Al-i İmran 3/91; Nisa 4/151; Kehf 18/106; Şûrâ 42/26 vb.) Günahı olmayan veya günah işledikten sonra tövbe edip bunda sebat ederek ölen müminler de cennete girip orada ebedi, mutlu ve huzurlu bir hayat sürerler. (Bakara 2/25; Nisa 4/57; Maide 5/37; En'am 6/54; Rad 13/29; Kehf 18/107; Hac 22/23; Furkan 25/ 70; Fussilet 41/8 vd.) Günah işleyip de tövbe etmeden ölen müminlerin durumu ise Allah'ın dilemesine kalmıştır. Allah dilerse merhamet edip onları bağışlar, dilerse onlara hak ettikleri cezayı verir. (Bakara 2/284; Ali İmran 3/129; En'am 6/160; İsra 17/54; Kasas 28/84; Şûrâ 42/40 vb.) Görüldüğü gibi günah işleyenlerin nihai durumunu, ilahi irade belirlemekte; tövbe söz konusu olduğunda ise inkâr ve şirk de dâhil, bütün günahlar affedilmektedir. Öyleyse insanın günah kompleksine kapılıp Allah'ın rahmetinden ümit kesmesi doğru değildir. Aksine, içinde uluyan bu ye'si gebertmesi, iman ve ihlâsla Allah'a yönelip kulluk azmini sürekli diri tutması gerekir.
#