İman Kaybı
Fahrettin YILDIZ
Yayın:
Güncelleme:
Kur’an’ın karşıt muhatapları, sadece dinsizler değil sapık dindarlardır. Böyle bir duruma düşmemek için doğru ve diri bir iman şarttır. Kur’an’a göre doğru ve diri bir iman ilahi vahye, salim akla ve kesin tasdike dayanan imandır. Yanlış inanç üzerine bina edilmiş din de batıl ve yanlış olur.İman öldükten sonra akideye dönüşür ve kişiyi etkilemez hale gelir. O zaman da ortada sadece din adına ezbere yapılan davranışlar kalır; dinin özü olan salih amel ve güzel ahlak ise yok olur. İman kaybını önlemek için, önce imanı diriltmek sonra da doğrultmak gerekir. Çünkü imanı doğru ve diri olmayan insanın hem hidayeti bulması hem de Allah’tan uyarı ve yardım alması imkansızlaşır.
Görüldüğü gibi doğru ve diri bir iman, insanın Allah’a inanıp yönelmesi, şükran ve saygı duyması, Allah’ın da kuluna yol gösterip yardım etmesi anlamına geliyor. Bu da Allah katında ebedi kurtuluşun ön şartının, doğru ve diri bir imanla ondan zorunlu olarak doğan salih amel ve güzel ahlak olduğunu gösteriyor.
Günümüzde temel sorun Allah’ın unutulması ve Kur’an’dan uzaklaşılmasıdır. Böyle bir durumda İslam’ı hakkıyla yaşamak, kum üzerine yapı yapmak kadar zordur. O halde bu durumdan kurtulmak sonra da çöle dönüşmüş olan yaşantımızda iman ve salih amelle yeşil vahalar oluşturmak şarttır. Zira iman olmayınca amel olmuyor, iman etmeden de amel edilmiyor. Salih amel ise ancak doğru ve diri bir imandan doğuyor. Allah’ın hidayeti, inayeti ve himayesi de bundan sonra geliyor.
Diğer taraftan ölü itikatla yola çıkanlar, çok çabuk eleniyor. İslam’ı, kendi vehimlerince kaba ve katı bulanlar ise Allah’a ve peygambere rağmen sözüm ona daha hoş görülü ve sevecen bir din ihdas edip kendi dinlerini haşa Allah’a öğretmeye çalışıyorlar. Dini kendi tekellerine alıp Kur’an ve sahih sünnetin denetiminden kaçırıyorlar, sonra da onun üzerinde istedikleri gibi tasarruflarda bulunuyorlar. Bu tasarruf ve tasavvurlardan kaynaklanan “dini öğreti ve görüşler” önce dinin içine sokuluyor sonra da üstünde tutuluyor. Türkiye’de genel olarak şuursuz bir “ritüel dindarlığı” hakim. Bu yüzden halkın ekseriyeti Kur’ani, kitabi ve ilmi İslam’dan ziyade geleneğe ve sisli mistizme yakın duruyor. Farzların gereği ve öneminden çok nafilelerin fazileti üzerinde duruluyor. Böyle olunca da din üzerindeki tasarruflar tasavvufa, “bir lokma bir hırka” da giderek “bir villa ve bir Mazda”ya dönüşüyor.
Sözü, Allah’ın daha Kur’an vahyi inerken bazı müminlerin içine düştüğü iman kaybını gidermek için yaptığı şu uyarıyla bitirelim. “Müminlerin Allah’ı anma ve O’ndan inen hakikate dikkatle kulak verip bağlanma vakti hala gelmedi mi?” (Hadid 57/16)
#