Mecburen
Yirmi metre kare bir oda bir duvarı cam, perdeleri sonuna kadar açık bahçedeki yeşillikleri görebilirsiniz. Diğer duvar ise büyük bir kitaplık, ağaç kokusu ile kitap kokuları karışmış, roman, tarih, biyografi ne arasanız var. Karşı köşede bir yazı masası, küçük ve üzeri kâğıt dolu. Bir tabure oturduğunuzda tam girişi görebiliyorsunuz, sağınızda kitap solunuzda yeşillik bakmak hoş, camdan tabi ki.
Ve mecburen yazma isteği doğuyor insana, mecbur olduklarını yazmak, düşlerini yazmak, bunları gerçekle harmanlamak. Hiç kimsenin, hatta salına salına toprağa düşen kar tanelerin bile böyle bir özgürlüğü yoktur. Özgürlüğünüzü, hayallerle birleştirme anı gelir o yazı masanın başına oturduğunuzda. Ve kelimelerin sonu hep sevgiyle bağlanır. Hasret olduğumuzdandır belki, beklide içimizde yaşadıklarımızı dışarı vuramamaktandır. Çocuğunuza çok sarılmak istemişinizdir, birazcık büyüdüğü için sarılamazsınız, hasret duyarsınız o kokuyu içinize çekmeyi ve başlarsınız yazmaya.
Şimdi ben; daha gerçi çok küçüğümde, kimisi kocaman adam oldun diyor. Babamla halının üzerinde itişmek, güreşmek istermiydim. Yâda arkasından sarılıp ellerimle gözlerini kapatmak. Sonra doya doya sarılmak. Ben inanın çok isterdim, acaba şimdi babamın yanına gitsem oturduğu koltuktan onu aşağıya çeksem doya doya itişsek ne der. Bunu yapsam sizce saçma mı olur.
Gönül hep ektiğini mi biçmek zorunda, ya Arı hep konduğu çiçeklerin mi tadını bilir. Biz mecburen diyerek kalıplaşmışlıklardan kurtulamayacak mıyız? Sevdiğimizi, sevildiğimizi bilmek için müneccim mi olacağız. Mecbur bırakılanları bizde mecburen uygulayacak mıyız? Bir günah işlememek için, kaybetmemek için, unutulmamak için, sevdiklerimizi uzaktan mı seyredeceğiz. Bence kendinizi affedin ve kendinizi mecbur bırakmayın.
Ankesörlü telefonu bilmeden, kartlı telefona geçmek ve sonra şimdinin modası cepte taşımak. Cebinizde onlarca minik jetonla sıra beklemeden, başucunuzdaki anında sevdiğinizin sesini duyacağınızın kıymetini bilir miydiniz?
Minik bir hikâye, sevdiğini her sabah görmek için maddelin bahçesinde bekleyen, lakin hiçbir zaman karşısına çıkamayan, sabah saat sekiz olduğunda aynı yerde aynı bahçede kendini bulan, o gördüğü iki dakika ile günün yirmi dört saatini geçiren sonrada asırlardır yalnız kalan ve bir öfkeye mahkûm edilen koca bir hayat. Mecburiyetler ve mecburenler.
Sevdiklerimize, sevdiğimizi söylememek ve sevginin uzaktan tadını çıkarmaktan bıkmadınız mı? Önümüzde yürüyeceğimiz yolların metresini bilmediğinize göre. Artık haykırma zamanı geç olmadan yapma zamanı. Başlayın, çok güzel, büyük mutluluk, muhteşem duygu, harikulade ötesi hissediş. Deneyin, şimdi vakit kaybetmeden.
#