Hacı Atıf Kimdir? (7)
Hacı Atıf, Nakşibendî Şeyhi Esat Erbilli’ye bağlıdır. İstanbul’a her ne zaman gitse mutlaka ona uğrar, sohbetlerine iştirak ederdi.
Erbilli, Hacı Atıf’a pek değer verir ve bir gün ansızın şu soruyu yöneltir ona:
-Evladım Hafız Efendi, bugün nereye gittin?
-Eyyüb Sultan Hazretlerini ziyarete gittim. (Hacı Atıf, Eyyüb Sultan Camiine her ne zaman cumaya gitse; imam, cuma hutbesini mutlaka Hacı Atıf’a bırakırdı.)
-Eyyüb Sultan’ın üstündeki kabristanlığı da ziyaret ettin mi?
-Evet, bir vakit oralarda da seyrettim.
-Eyyüb Sultan’ın üstünde Hacı Yekta isminde bir zat var, onu gördün mü?
-Evet, gördüm, o zatın mezarının yakınından geçtim.
-Pekiyi öyleyse söyle bakalım, burnuna bir koku geldi mi o aralık?
-Evet, geldi Efendi Hazretleri.
…
Hacı Atıf ile Esat Efendi arasında geçen bu muhavere tamamlanmadan (veyahut böylece tamamlanması murad edilmiştir) o ara başka birileri lafa karışır ve konu kapanıverir…
Bu sohbet, Hacı Atıf’ın vefatından kaç sene önceye dairdir bilmiyoruz. Fakat Erbilli de Hacı Atıf da fâniyi bırakıp bâki âleme irtihal etmişlerdir.
Daha önce de bahsettiğimiz gibi sırtındaki yaraya Taraklı’da afyon ve çeşitli ilaçların sürülmesi, Hacı Atıf'ın hastalığını daha da azdırmış; tedavisi için İstanbul’a götürülen Hacı Atıf, yine İstanbul’da bir otel odasında Rahmet-i Rahman’a kavuşmuştur. Hacı Atıf’ın nereye defnedilmek istendiği noktasında eşine üç kabristanlığın ismini sayarlar: Karacaahmet, Zincirlikuyu, Eyyüb Sultan.
Eşi, Eyyüb Sultan’a defnedilmesini ister. Rastgele bir yer seçilir ve oraya naaşını defnederler.
Sonradan fark edilir ki Hacı Atıf’ın yakınındaki mezarda Hacı Yekta Efendi yatmaktadır…
…
Hafız Ali’nin aktardığı şu anıyla yedinci yazımızı da tamamlayalım.
İstanbul’a, bir iş için gitmem gerekti. Vakit gelmiş, ben öğle namazının edası için Süleymaniye Camii’ne çıkmıştım. Hattat Saim Efendi o tarihte henüz imam olarak atanmamıştı Süleymaniye’ye.
Öğle namazını kıldım. Hacı Sadık Efendi Hazretleri imamdı. Namaz sonrası Kur’ân okudu. Cemaatle beraber ben de dinledim. El-Fatiha denildi ve arka saflardan cemaatin Hacı Sadık Efendi’ye doğru yöneldiğini gördüm.
Yaklaştım ben de, elini öptüm. Bırakmadı elimi, gözlerimin içine bakarak:
-Evladımız nereli? dedi.
Ben de:
- Adapazarılı'yım. Geyve-Taraklı, dedim.
-Hacı Atıf’a yetiştin mi? dedi.
-Yetişmedim, dedim.
-Onun iki oğlu, iki kızı olacaktı galiba… dedi.
-Evet, dedim. Oğlunun biri vefat etti. Kızının biri de. Siz onları nereden tanıyorsunuz? dedim.
-“Biz Menemen artığıyız evladım!” dedi.
-Hacı Sadık Efendi’nin, Hacı Atıf ile aynı akıbeti paylaştığını anlamıştım.