Yalan Dünya
M. Ali ÇINAR
Yayın:
Güncelleme:
Zaman akıp geçiyor. Kayıp gidiyor ayaklarımızın altından. Dünün çocuğu büyüdü bu günün babası anası oldu. Yarının dedesi ninesi olacak. Doğarken kesilen bilet, zamanı dolunca alınıyor elinden. İn artık bu araçtan der gibi. Ve hazin bir törenle dönülmeyen bir yolculuğa uğurlanıyorlar. O yolun yolcuları konuşmuyor giderlerken. Elveda demiyorlar kimseye. Güle güle diyen yok zaten. Ardından su döken çıkmadı bu güne kadar. Ardından bir ibrik su gönderiliyor gittiği yere. Geriye dönecek diye bir umut yok kimsede. Derin bir sessizlik etrafı sarmış. Sızlayan kalpler ve ardından akan gözyaşları… İşte geriye dönülmeyecek bir yolun yolcusuna yapılan son uğurlama. Tüm dostları yanı başında... Başlar öne eğik. Her nefis kendine soru sorduğu an. Bende bu yoldan gideceğim bir gün derken ve benim ki daha erken zamanı var diye kendi kendimize nefsimiz fısıldarken, moral verme çabamızı gizlemeye çalışırken... Ama unutmayalım ki, her yaş ölüm yaşıdır. Her nefis ölümü tadacaktır. Tadılan şey acı ya da tatlıdır. Aslında yavaş yavaş taşınıyoruz ebediyete. Faniden göç tür bunun adı. Bizden öncekilerin gittiği yer. Güneş girmeyen bir kapıdan girişin ilk adımı atılıyor orada. Ardından yanı başına sıralanan tahtalar ve toprak atma yarışı. Sonrası ise yavaş yavaş terk edilmeye başlandığın an. Yanından en son ayrılanlar en yakınların tabi. Onlarda yavaş yavaş uzaklaşıyorlar senden. Ve herkes evine dönüyor ve senden anılar anlatılıyor. Kimi daha genç ti derken, kimide vakit saat gelmiş diyor. Üç gün beş gün derken yavaş yavaş unutulmaya başlıyorsunuz. Bayramdan bayrama hatırlanıp, ziyaret edenlerinizde yavaş yavaş seyrelmeye başlıyor. Yalnızlığa terk ediliyor ve yeniden dirileceğiniz günü beklemeye başlıyorsunuz.
Geride kalanlar tekrar gülmeye eğlenmeye başlıyorlar. Aileye katılan yenidünyalarla oyalanmaya başlarken siz her geçen gün biraz daha unutulmaya doğru yol alıyorsunuz. Aslında çok çalışmış ve geride kalanları çok düşünmüş ve bir ömür harcamış olabilirsiniz. Çok mal bırakmışta olabilirsiniz. Ama hepsi boş… Götürdüğün sadece 3m bir kefen.
İşte böyle insan denen eşrefi mahlûkun kısa hayat hikâyesi. Zaten bir asır gibi bir zamanda şayet doğumları durdurursanız yeryüzünde yaşayan insanlardan kimse kalmıyor. Aslında ömürler kısa. Ama gaflet ve delalet bizleri meşgul ediyor. Niye savaşır insanlar bilemiyorum. Ölende öldürende ölmüyor mu sonunda. Aslında dünya hepimize yetecek kadar geniş ve doyuracak karda da cömert. Savaşlara harcanan paralar insanlığa harcansa yer gök zenginlik olur. Yüz yılda yaptıklarımızı bir bombayla yıkmıyor muyuz? Üç günlük hayatı birbirimize çok görüyoruz. İnsan insanın kurdu olmuş adeta. Sınırlar çizerek, insanları ezerek nereye kadar götüreceğiz. Kim kimden üstün? Hepimiz doğarken aynı değimliyiz. Yaşarken de aynı olabilsek. Paylaşmayı bir öğrenebilsek, ne olur sanki. Geçmişten ders alınmadı hiç. İlim artmış, bilgi artmış hepsi hikâye. Bilgi arttıkça vahşette artıyor. Eskiden kılıçla yapılan savaşlar sonradan silahla olmuş. Ardından top tüfek… Şimdi ise füzelerle… Hangisi daha çağdaş acaba? Film seyreder gibi olduk savaşları. Kılımız bile kıpırdamıyor. Zevk alır hale geldik adeta. Hiçbir güç dur diyemiyor, demiyor zaten. İç işleriymiş, dış işleriymiş. Ne işi olursa olsun bir yerde yanlış yapılıyor ise niye dur denmiyor. İnsan hayatı bu kadar ucuz mu?
Evet, dünden bu güne değişen hiçbir şey yok. Yine savaşlar. Yine yoksulluklar. Yine mal yığmalar. Yine haksız kazançlar. Çalmalar çırpmalar. Ah yandımlar vah yandımlar. Kaynanlar, izdivaçlar. Taraf olmalar, taraf tutmalar. Yine yoksullar yoksul, zenginler zengin… Bu hayat böyle mi gidecek, demek ki böyle kurulmuş zemin…
#